"Cihatçı gruplar, suikastçı polisi ajan şüphesiyle aralarına almamış; salondayken talimat aldığı biri olabilir"

"Cihatçı gruplar, suikastçı polisi ajan şüphesiyle aralarına almamış; salondayken talimat aldığı biri olabilir"

Hürriyet yazarı Murat Yetkin, Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov'u öldüren çevik kuvvet polisi Mevlüt Mert Altıntaş ile ilgili olarak güvenlik kaynaklarından aldığı bilgileri aktardı. "Muhtemelen bu durum, Selefilerin bu kişiye güvenmediklerinden, onu polisin, dahası Fethullahçıların kendi içlerine sokmak istedikleri ajan olabileceğinden şüphelenmelerinden kaynaklanıyor" iddiasını aktaran Yetkin, "Dün sabah saatlerinde konuştuğum bir başka kaynağımın da ilginç saptamaları vardı. Büyükelçinin vurulması ve sonrasına dair video kayıtlarını saatlerce izledikten sonra sergi salonunda katilin bir işbirlikçisi, hatta belki talimat aldığı bir kontrolörünün olabileceği izlenimine sahip olmuştu" diye yazdı.

Murat Yetkin'in "Katil susturuldu mu şüphesi?" başlığıyla yayımlanan (22 Aralık 2016) yazısı şöyle:

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dün akşam “Bağlantılar FETÖ’yü gösteriyor” dedi.

Evet, gelen Rus güvenlik ekibiyle ortaklaşa yürütülen çalışma henüz tamamlanmamıştı, ama işaretler Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un 19 Aralık’ta öldürülmesinin Fethullahçıların işi olduğuna doğru yoğunlaşıyordu.

Dün öğleden sonra Rus haber sitesi Sputnik’in duyurduğu El Nusra’nın üstlenmesinin sahte olduğu kısa süre sonra anlaşıldı; haber değil üstlenme sahteydi.

Üstlenmenin sahte olduğunun anlaşılmasından kısa süre önce de üst düzey bir güvenlik kaynağıyla cinayet üzerine konuşuyorduk.

O da bana, El Kaide ve onun Suriye kolunun eylemlerini böyle mesaj göndererek üstlenmediğini, kendi internet sitesi Minaretül Beydha, Beyaz Minare’de yayınladığını, muhtemelen bunun bir saptırma girişimi olduğunu anlatıyordu.

Rus Büyükelçinin 22 yaşındaki polis memuru Mevlüt Mert Altıntaş tarafından öldürülmesinin El Nusra ve benzeri örgütlerin işi olmayabileceğine dair başka saptamaları da vardı güvenlik yetkilisinin.

Örneğin El Nusra, ya da El Kaide IŞİD gibi Selefi mücahit örgütlenmeler, belli bir insana yöneltmekten çok, olabildiğince çok insanı bir anda öldürmeyi, böylece şiddet duygusunu yaygınlaştırmayı amaçlıyorlardı.

El Kaide’nin 2003 İstanbul saldırılarından IŞİD’in iki gün önceki Berlin saldırısına kadar bunun istisnası yoktu.

Oysa diplomatın öldürülmesi olayında katil, tabancasındaki neredeyse bütün mermileri (bir kısmı zaten sırtından vurduğunda yere düşmüş olan kurbanının üzerine olmak üzere) ateşledikten sonra Çankaya Belediyesince düzenlenen fotoğraf sergisine gelenlerin orayı boşaltmasını, kendileriyle bir işi olmadığını söylemişti. Bu da Selefi-cihatçı örgütlenmelerin eylem türüne uymuyordu.

Yani?

Yani katilin kırık dökük bir Arapçayla El Nusra marşından bölüm okuması, Halep intikamından söz etmesi, cinayeti işlerken işaret parmağını yukarı kaldırarak mücahit selamı vermesi gibi, sahte olduğu anlaşılan bu üstlenme de cinayete El Nusra izlenimi vermeyi amaçlıyor olabilirdi.

Dün sabah saatlerinde konuştuğum bir başka kaynağımın da ilginç saptamaları vardı.

Büyükelçinin vurulması ve sonrasına dair video kayıtlarını saatlerce izledikten sonra sergi salonunda katilin bir işbirlikçisi, hatta belki talimat aldığı bir kontrolörünün olabileceği izlenimine sahip olmuştu.

Çünkü katil, görevli olmadığı halde kendisine koruma polisi süsü vererek girdiği binada, herhangi bir koruma polisinden ayırt edilemeyecek şekilde Büyükelçinin arkasında duruyorken, Büyükelçinin konuşmasının daha başlarında adeta bir işaret almış gibi aniden harekete geçiyor, sloganlara ve ateş etmeye başlıyordu.

Ama sonra kaçmaya çalışmıyordu bile. Kaynağım “Adeta bu eylem için talimat aldığı kişi veya kişilerden, ona bir zarar gelmeyeceği teminatı da almış gibi davranıyordu” dedi.

Üst düzeyde görevli kaynağım ise katilin profil dosyasındaki bilgilere dayanarak şunları söylüyordu:

-“Katil çocukluk yıllarından bu yana Gülen Cemaati üyeleri veya taraftarlarından oluşan bir sosyal çevrede büyümüş. Yakın akrabaları arasında Fethullahçılar var. Kendisi de polis okulunda Fethullahçı olarak tanınıyor

- “Son iki yıldır bazı Selefi gruplarla temas kurmuş. Hatta bir ifadeye göre Suriye’ye gidip savaşmak istediğini söylemiş, ancak ona polis teşkilatı içinde kalmasının daha iyi olacağı söylenmiş.

-“Selefi cihatçı gruplarla, mesela El Nusracılarla somut bağlantı kurduğuna dair işaret yok. Muhtemelen bu durum, Selefilerin bu kişiye güvenmediklerinden, onu polisin, dahası Fethullahçıların kendi içlerine sokmak istedikleri ajan olabileceğinden şüphelenmelerinden kaynaklanıyor.”

Buradaki ayrıntı önemli.. Çünkü Altıntaş’ın polis teşkilatına girip, aynı zamanda Selefi bağlantılar aramaya başlaması, Türkiye’de 17-25 Aralık 2013 soruşturmaları ardından Erdoğan ve AK Parti’nin devlet yapısı içindeki Fethullahçıları ayıklamaya başladığı sürece denk geliyor.

Yani Altıntaş’ın kendisini Fethullahçı olarak değil, daha makbul olacağını düşünerek, ya da abilerinin talimatıyla başka İslamcı gruplar içindeymiş gibi saklamaya çalıştığı ihtimalini göz ardı etmemek gerekiyor.

Kaynağım, saptamalarına göre katilin “yüzde 95 ihtimalle FETÖ talimatıyla” cinayeti işlediğine dikkat çekiyor.

Burada siyasi bir analiz de var. Çünkü cinayet, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Türkiye, İran, Rusya arasında Suriye’nin geleceği üzerine ilk görüşmeye katılmak üzere Moskova’ya hareket ettiği sıralarda işleniyor.

Toplantının amacı Halep sorununun çözümü ve Suriye iç savaşının bitirilmesine katkıda bulunmak.

Henüz umut olup olmadığını bilemiyoruz.

Ancak bu toplantı yapılamamış olsa, ortada umut filan kalmayacaktı.

Türkiye, ABD Başkanı Donald Trump’ın 20 Ocak’ta yönetimi devralmasından önce çok daha zor bir duruma düşecekti.

Yani Rus Büyükelçinin öldürülmesi eğer hem Erdoğan, hem de Putin’in dediği üzer bir provokasyon, bir sabotaj ise bunun Halep’i, hatta Suriye’nin geleceğini aşan bir senaryonun parçası olabileceğini de düşünmek gerekiyor.

Putin’in “toplantıya devam” kararı alması, Erdoğan’ın da birlikte soruşturma talebini kabul etmesi bu hamleyi boşa çıkarmış görünüyor.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, kendisine sırf Gülen ABD’de yaşıyor diye cinayetten dolayı suçlar imalarla konuşulmasından yakınan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’ye, Rusların da Türklerin de Karlov cinayetinin arkasında Gülen şebekesinin olduğuna inandığını söylemiş.

Ruslar işi bu inancın ötesinde –hem de bir an önce- kanıtlarıyla ortaya koymak istiyor.

Tabii katil canlı yakalanmış olsaydı, soruşturma çok daha kısa sürede sonuçlanabilirdi.

Dün Cumhurbaşkanı bu yönde eleştirileri yanıtladı ve “Vuran arkadaşımız” dedi, “Katil elini yana atınca bomba mı çıkaracak endişesiyle vurmuş”.

Dün Muharrem Sarıkaya da yazdı, geçerliliği olan bir senaryo.

Ama o da araştırılıyor; zaten Erdoğan’ın beyanı baskını yapan güvenlik görevlilerinin de tek tek sorgulandığını gösteriyor.

Bu çerçevede güvenlik birimleri, katilin kendisiyle aynı gizli örgütlenmeden bir başka görevli tarafından hedef yapılıp vurulmuş ve böylece –belki de oradan kurtarılma umudu taşıyan katilin sırlarıyla birlikte susturulduğu senaryosunu hala kapatmış değil.

Çünkü belli ki devletin en üst katında da bu kuşku varmış ki, sadece cinayet değil, sonrası için de soruşturma başlatılmış; olması gereken de zaten bu.

Tablo Rus matruşka bebeklerini andırıyor, başka örgüt görünümünde örgütler, sahte senaryolar, sahte hayatlar…

Soruşturmada ibre giderek daha güçlü bir şekilde FETÖ kuşkusunu haklı çıkarıyor.

Cumhurbaşkanı hala “gösteriyor” ihtiyatıyla konuşuyor, kaynağım hala “yüzde 95 diyor”; geri kalan yüzde 5’te gözler.

O yüzde 5, Türkiye kadar büyükelçisi öldürülmüş Rusya devletini de ikna eden bir sonuç gösterince birlikte açıklanacak.