Çilem Doğan: 15 yıl bir son değil; hapisten çıkınca dayaksız, şiddetsiz özgürce hayatıma devam edeceğim

Çilem Doğan: 15 yıl bir son değil; hapisten çıkınca dayaksız, şiddetsiz özgürce hayatıma devam edeceğim

Kendisine şiddet uygulayan ve fuhuşa zorlayan eşi Hasan Karabulut’u öldürdüğü için 15 yıl hapis cezası alan Çilem Doğan'ın aldığı ceza için, “İlk duyduğumda aslında o an için ‘bu cezayı bana değil, iki buçuk yaşındaki kızıma verdiniz’ demek istedim” dedi. “15 yıl bir son değil, daha mücadelemiz bitmedi” diyen Doğan, “Elbet çıkacağım buradan ve hayatıma devam edeceğim, bu sefer dayaksız, şiddetsiz, özgür olarak” diye konuştu.

Tarsus’ta Karataş Kadın Kapalı Cezaevi’nde kalan Doğan, cezaevinde eğitimini tamamlamak için çalışıyor. Evrensel'de Sevil Arıcı'nın sorularını yanıtlayan Doğan'ın yaşadığı sürece ilişkin açıklaması şöyle: 

Karar açıklandığında ne hissettin, 15 yıllık cezayı nasıl değerlendiriyorsun?

Aslında kendimi hazırlamıştım biraz. Karar açıklanırken maddeleri falan bilmediğim için tam anlayamadım. Hatta mahkeme başkanının yazdırdığı karşı oyu dinlerken acaba ceza vermediler mi diye düşündüm, sordum, “Bana şimdi ne verdiniz başkanım” diye. O da “Sana oy çokluğu ile 15 yıl verdik, ben karşı oy kullandım” dedi. Aslında o an için “Bu cezayı bana değil, iki buçuk yaşındaki kızıma verdiniz” demek istedim, ama söylemedim sonra. Neticede başkan da karşı oy kullanmış, bana inanmış.

Bir tek damla gözyaşı dökmeden çıktım adliyeden. Dışarıda bana desteğe gelen kadınların ismimi haykırmaları, tepkileri bana güç verdi. Adliyeden cezaevine getirildim, yine gülüyordum. Buradaki arkadaşlar, memurlar “Tahliye oldun değil mi?” dediler. “Yok, 15 yıl aldım” dedim, kimse inanmadı. “Hiç 15 yıl almış gibi durmuyorsun, şaka yapıyorsun” dediler. Babam, savcılık izni alıp gelmiş. Çok üzülmüşler. Ama ben onlara da “Ben iyiyim, siz iyi olun, kızıma iyi bakın” dedim. Ben ona moral vermeye çalıştım.

Bir tek gece haberleri izlerken gözlerim doldu. Avukatlarım açıklama yapmışlar, “Biz onun kız kardeşleriyiz, yanındayız, bu iş daha bitmedi” demişler. Bana kız kardeşimiz demeleri beni çok duygulandırdı. 15 yıl cezayı duyduğumda ağlamadım ama bu dayanışma sözleri karşısında gözyaşlarıma hâkim olamadım.

Tamam, ben 15 yıl aldım, özgürlüğümden oldum ama bir yandan da yarı özgür sayılırım. Hem dışarıdan gelen destek özgürleştiriyor beni, hem de sonuçta böyle olmasaydı ben cezaevinde değil, mezarda yatıyor olacaktım. Şimdi sonuçta yaşıyorum, yaşım genç. Elbet çıkacağım buradan ve hayatıma devam edeceğim, bu sefer dayaksız, şiddetsiz, özgür olarak. 

 

“Ben sadece canımı kurtardım”

 

Başkan karşı oy kullandı ve ceza almamanı istedi. Heyetteki diğer iki üye ise ceza verdi. Bu sana ne düşündürdü?

Zaten yargılamanın başından beri başkanın beni anladığını ve bana inandığını hissediyordum. Beni asıl şaşırtan heyetteki kadın üyenin ceza vermesi oldu. Bir kadın olarak hemcinsimin beni anlamasını beklerdim. Erkek bakış açısının yansıdığını düşünüyorum karara. Başından itibaren beni bir yakınınızın yerine koyun, öyle düşünün demiştim. Ama yapmadılar. Sadece ben değil, ailem, annem, babam, kardeşim de onun tehdidi altındaydılar. Başvurabileceğim her yere başvurdum ama sonuç alamadım. Yapabileceğim başka hiçbir şey yoktu. Sadece canımı kurtardım. Bu nedenle cezanın haksız olduğunu düşünüyorum.

 

Bu kararı haksız görenlerin çok olması, toplumun büyük kesiminin sana destek olması seni nasıl etkiliyor?

 

Olay olduğunda “Hep kadınlar mı ölecek, biraz da erkekler ölsün” demiştim. Aslında bu sözlerim için bile bana baskı uygulayabilirlerdi. Ama herkes beni sahiplendi, anladılar. Ben yalnız olmadığımı biliyorum. 2-3 gün olmuştu cezaevine geleli, artık ben yandım, ayvayı yedim diye düşünüyordum. Ama öyle olmadı. Kamuoyunun desteği cezayı daha katlanılabilir kılıyor. Hepsini yatacak olsam da biliyorum ki ben bu 15 yıl cezayı hak etmedim. O yüzden vicdanen rahatım. Yaşadığım acılar aklıma geldikçe vicdan azabı bile duyamıyorum. O kadar çok çektim ki.

 

“Ben direnirsem herkes direnecek”

 

Sen ceza aldıktan hemen sonra serbest bırakılman için imza kampanyası başlatıldı, iki günde 65 bin imzaya ulaşıldı. Kampanyadan haberin var mıydı?

Bu da bana bir umut, bir güç oldu. İlk annemden duydum kampanyayı. Sonra buradaki memurlar söylediler. Hatta “Biz de imza verdik” diyenler oldu. Bana “Sen en fazla 7-8 ay daha yatarsın, cezan bozulur, çıkarsın” diyor herkes. Benim davamda ve kadına yönelik diğer şiddet davalarında kamuoyu duyarlılığının etkisi olduğu düşüncesindeyim.

 

Bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsun?

 

İçeride olduğum müddetçe eskisinden daha fazla yazmayı düşünüyorum. Kendimi geliştirmek istiyorum. 15 yıl başka nasıl geçer (Gülüyor). Bana verilen bu kamuoyu desteğinin azalmaması için de çaba harcayacağım. Diğer kadınlar gibi unutulmak istemiyorum. Direnmek, mücadele etmek bana iyi geliyor. Benim durumumda olan pek çok kadın var. Onların da sesi olmak istiyorum. Ben sessiz kalırsam toplum da sessiz kalacak, ben direnirsem herkes direnecek.

 

“Kadın dayanışması şart”

 

Özgecanın dosyası ve senin dosyan. İkisi de çok simgesel oldu. Şimdi Özgecan’ın yaşadığı ve öldürüldüğü kentte cezaevinde yatıyorsun...

Özgecan’ın öldürüldüğü şehir, benim yaşadığım, hayatıma sahip çıktığım şehir. Bu çok anlamlı bir tesadüf aslında. Bunu cezaevi memurları ile çok konuştuk. Özgecan’ın öldürüldüğü yer ile askeriye arasında pek mesafe yokmuş. Burada Özgecan’ı ve ailesini tanıyanlar var. Keşke onun da elinde kendini savunacak bir şey olsaydı da kurtulsaydı diyor herkes. Keşke kurtulsaydı.

Özgecan ve senin davan çok tartışıldı, gündem oldu. Ama aslında bunun gibi binlerce dava var. Bu davalar hakkı ile takip edilebiliyor mu sence?

O kadar çok ki böyle davalar, hepsinin takip edilebildiğini sanmıyorum. Kişi sağsa eğer benim gibi o zaman daha mümkün, ama öldüyse kadın örgütleri haberdar olabildiği kadarıyla takip ediyorlar. Kadın dayanışması kesinlikle şart. Şimdi kadın dayanışmasının eskiye göre daha iyi olduğunu düşünüyorum. Ben önceleri pek bilmiyordum mesela. Belki bilseydim daha farklı olurdu yaşananlar, daha önce karşı koyardım. Bana destek olanlar olurdu, daha önce kurtulurdum. Mesela ben yeniden evlenecek olsam, asla bir tek tokat dahi kabul etmem. (-Bunu söylediğinde zaten sana kimse tokat atamaz, korkar insan diyoruz. O da gülüyor.) Evet burada mutfaktaki usta bizden korkuyor, yedi tane cinayetçi var. Korktuğunu söylediğinde başta şaka yapıyor sanıyorduk, ama galiba ciddi.

 

“Beraat al gel, yarım kadın neymiş görsünler!”

 

Son dönemde devlet kademelerinde kadını aşağılayan, hor gören, eksik gören yaklaşımlar çok arttı. Sence bu söylemler yargıyı, karakolları, polisi vs. etkiliyor mu?

Tabii ki çok etkiliyor. Hani bir kereden bir şey olmaz diyen bakan vardı ya, Sema Ramazanoğlu. İşte bu zihniyet baştan aşağı böyle yansıyor. Mesela bana polis ‘Bir şey olmaz kocandır’ diyebiliyor. Bu en baştan en aşağıya kadar böyle gidiyor. Ben yıllarca karakollarda benzer bir muamele ile karşılaştım. Yargılanmam sırasında savcı mütalaasında ‘Evin iaşesini Hasan karşılıyor’ dedi. Yani erkek dövüyor, ama ekmeğini yiyorsun, nasıl ona karşı gelirsin! İşte bu aslında egemenlerin sesi, aklı. İçerideki kadınlarda dahi bu fikir çok yaygındı aslında. Biz burada epey değiştik. Buradaki çoğu kadını da etkilediğimi düşünüyorum. Dosyalarımı gösterdim onlara, ifadelerimi okudum, daha önceki başvurularımın belgelerini gösterdim. Bunları gördükçe inandılar bana ve ‘Seni nasıl koruyamadı bu polisler’ dediler. Onların da algıları değişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Anneliği reddeden, evini çekip çevirmekten vazgeçen bir kadın iş dünyasında istediği kadar başarılı olsun özgünlüğünü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır, eksiktir, yarımdır” şeklinde bir açıklaması olmuştu. Bununla ilgili ne düşünüyorsun?

Bunu birkaç gün önce koğuştan arkadaşlar ile konuşmuştuk. Hatta arkadaşlar bana “Beraat al gel, yarım kadın neymiş sende görsünler, laflarını yesinler” demişlerdi. Biz işçi koğuşunda on kişiyiz ve burada dahi çalışıyoruz. Bu sözlere buradaki tüm kadınlar tepki duydu. Böyle hepimiz toplanmış gazete okurken görmüştük bu açıklamayı, hatta mahkûm arkadaşlarım, “Aynı bizim onu okuduğumuz gibi o da senin beraatını okusun da görsün neymiş yarım kadın” demişlerdi.

Koğuşta yaş ortalaması nasıl? Koğuştaki kadınların hikâyeleri birbirine benziyor mu?

Ben orta yaşlı sayılırım. Benden küçük 21 yaşında biri daha var. Buradakilerden birisi kendisine tecavüz etmeye çalışan birini öldürmüş. Biri de yine aynı gerekçe ile kocasının amcasının oğlunu öldürmüş. Birbirimizi en iyi, aynı suçu işleyenler olarak anlıyoruz sanırım. ‘İnsan nasıl kocasını öldürür?’ diyenler de var. Gerçi ben de eskiden daha farklıydım. Mesela dayak yiyordum, şikâyetçi oluyordum, ama bunun dışarı çıkmasını, duyulmasını istemiyordum, utanıyordum. Cezaevinde dinlediğim hayatlarla gördüm ki kadına yönelik şiddet, sanılandan daha fazla.

 

"Olay gerçekten şöyle oldu hâkim bey"

 

“Olay şöyle oldu hakim bey” diye Ayşen Aksakal tarafından yazılan kurgusal bir yazı yayımlanmıştı Evrensel gazetesinin Pazar ekinde. Yazı sanki senin savunmanmış gibi algılandı. O yazıyı görme şansın oldu mu?

Yazıdan haberim var ama tamamını görmedim. Parça parça gördüm başka haberlerin arasında. (Çilem’le ilgili basında çıkan haberleri topladığımız dosyadan yazıyı çıkarıp veriyoruz, okuyor, gülüyor) Keşke bunu daha önce getirseydiniz. Ben savunma olarak bunu yapsaydım hâkim kesin beni bırakırdı. İpek isimli bir gazeteci ile mektup üzerinden röportaj yapmıştım. O, nasıl evlendiğimi falan ayrıntılı olarak sormuştu, ben de anlatmıştım. Acaba bunu yazan orada yazdıklarımı mı gördü? Benzer şeyler vardı o anlattıklarımda. Burada yazılanlar o kadar çok benziyor ki yaşadıklarıma, bence bu kurgu falan değil. Gerçekten beni yazmış yazan, yaşadıklarımı yazmış.

 

Çilem’in savunması: Yaşam mücadelesi veriyordum

 

Evlendiği ilk günden itibaren ölüm tehditlerine ve şiddetine maruz kaldığı kocasını, kendi hayatını kurtarmak için öldüren Çilem Doğan, mahkemedeki ilk ifadesinde de kocasını öldürdüğü anla ilgili tam olarak böyle diyor: “Yaşam mücadelesi veriyordum.”

“Azrail canını alacak gibi evde yaşayan bir ölüydüm son zamanlarda” diyen Çilem Doğan, hiç bıkmadan, usanmadan kocasını defalarca şikayet etmiş. 19 ayrı suçtan aranan kocasının polislerle işbirliği içinde olduğunu ve polislerin kendisine sürekli bilgi aktarımında da bulunduğunu iddia eden Çilem, aslında sığındığı yerin de onun için güvenli olmadığını biliyordu.

O son anlarla ilgili ise şunları söylüyordu Çilem:

“Yatak odasının kapısını kilitledi ve kilidi elini aldı, benim yatak odamın içinde kiler var orada mavi, bordo, gri bir valizim vardı ayağıyla itekledi ‘Hazırlan gidiyoruz’ dedi. Ben de ‘Nereye gidiyoruz’ dedim. ‘Üç kadın bir de sen. Ayarladım, gidiyoruz’ dedi. ‘Nereye, nasıl gidiyoruz, sen ne diyorsun’ dedim; o sıra elimi saçına attı saçımı kıvırdı. Etim kopacak sandım. Yatağın üstünde o kadar çok üstüme bindi ki tekmeyle yumrukla boğazıma çöktü. Artık kendimi kurtarmak için altından zor kalktım kalktığım sırada ben yastığın üstüne düştüm kendisi de yatağın diğer tarafına düştü. Elim silaha gitti. Silaha gitti ve o anki can korkusuyla ve panik halinde sıkıp sıkmadığımı değip değmediğini bilmediğim halde düşünce ben onu saklandı sandım. Elinden düşen anahtarı aldım, kapıyı üstünden kilitledim. Arkamdan gelecek korkusuyla çocuğumu aldım, çıktım evden. Olay bu şekilde oldu efendim.” 

Çilem’in ifadesindeki şu cümle yaşadıklarının ne kadar gerçek olduğunu ispatlama isteğiydi aslında; “Karar vermeden önce beni bir yakınınız yerinize koymanızı istiyorum. Hepinizin gelini, kızı var. Bu yaşadıklarımı lütfen göz önünde bulundurun.”

 

Şiddet gördüğü kocasını öldüren Çilem Doğan'a 15 yıl hapis cezası verildi!

Figen Yüksekdağ’dan Çilem Doğan’a: Dik duruşun, kadınların kirpiğinin yere düşmeyeceğini bir kez daha gösterdi

“Çilem Doğan’a mektup yolluyoruz” kampanyası