Bugün kuruluşunun 70. yıl dönümünü kutlayan Çin Halk Cumhuriyeti, dünyanın en büyük ekonomik güçlerinden birine dönüştü.
Ülkede yaşanan dönüşüm sonucu hem zenginlik görülmemiş boyutlarda yayıldı hem de eşitsizlik derinleşti.
Singapur merkezli finans kuruluşu DBS'den Çin ekonomisi uzmanı Chris Leung, "Komünist Parti Çin'de iktidara geldiğinde ülke çok yoksuldu. Ne ticaret ortakları, ne diplomatik ilişkileri vardı; kendi kendine yetmeye çalışıyordu" diyor.
Çin son 40 yılda yaptığı bir dizi piyasa reformları sayesinde dış ticaretle yatırım akışı sağlayarak yüz milyonlarca kişiyi yoksulluktan kurtardı.
1950'lerde ise 20. yüzyılın en büyük felaketlerinden birine tanık olduk.
Çin Devrimi'nin lideri Mao Zedung, "Büyük İleri Atılım" adı altında başlattığı ekonomik ve sosyal içerikli kampanya ile ülkenin köylülüğe dayanan ekonomisini hızla sanayileştirmeye çalıştı. Ancak bu girişim başarılı olamadı ve 1959-61 yılları arasında milyonlarca kişinin ölümüyle sonuçlandı. Ölenlerin sayısı için 10 milyon diyen de var, 40 milyon da.
İnsanlık tarihinde görülen en büyük açlık nedenli ölümlerden biriydi bu.
1966'da yine Mao'nun başlattığı Kültür Devrimi ise Komünist Parti'yi kapitalist ve geleneksel unsurlardan arındırmayı amaçlamış ancak ülkenin sosyal dokusunda tahribata yol açmıştı.
Mao'nun 1976'da ölümünden sonra Deng Şiaoping'in başlattığı reformlarla ülke ekonomisi yeniden şekillenmeye başladı. Köylülere kendi tarlalarını ekme hakkı tanınması, yaşam standartlarının yükselmesine ve gıda sıkıntısının azalmasına yol açtı.
1979'da ABD ile Çin arasında diplomatik ilişkilerin yeniden kurulmasıyla ülke yabancı yatırımlara açıldı. Ucuz işgücü ve düşük kira maliyetinin sağladığı avantajlar nedeniyle yatırımcılar Çin'e para akıtmaya başladı.
Standard Chartered Bank'ın baş ekonomisti David Mann, "1970'lerin sonlarından itibaren tarihteki en büyük ekonomik mucizeye tanık olduk" diyerek anlatıyor bu dönemi.
1990'lardan itibaren Çin daha hızlı büyümeye başladı. Ülkenin 2001'de Dünya Ticaret Örgütü'ne katılması Çin ekonomisine yeni bir ivme kazandırdı. Diğer ülkelerle ticaretin önündeki engellerin kaldırılması ve gümrük tarifelerinin indirilmesi ile Çin malları her yerde belirmeye başladı.
Mann, bu durumu "Çin dünyanın atölyesi haline geldi" diye ifade ediyor.
London School of Economics'in (LSE) verilerine göre, 1978'de Çin'in ihracatı 10 milyar dolar ile dünya ticareti içinde yüzde 1'lik bir paya sahipken, bu miktar 1985'te 25 milyar dolara, bundan 20 yıl kadar sonra ise 4,3 trilyon dolara ulaşarak Çin'i dünyanın en büyük ticaret ortağı haline getirdi.
Ekonomik reformlar yüz milyonlarca Çinlinin gelirinin artmasına yol açtı.
Dünya Bankası verilerine göre, ülkede 850 milyon kişi yoksulluktan kurtuldu. Çin'in 2020'de de mutlak yoksulluğu tümüyle ortadan kaldırma hedefine ulaşması bekleniyor.
Ülkede eğitim düzeyi de hızla yükseldi. Standard Chartered'a göre, 2030'a kadar Çin'de işgücünün yüzde 27'sinin üniversite eğitimi almış olması bekleniyor. Böylece Çin bu kategoride Almanya'nın bugünkü seviyesine ulaşmış olacak.
Ancak Çin'de ekonomik başarının meyveleri 1,3 milyarlık nüfus içerisinde eşit paylaşılmış değil.
Bir yanda büyük varlık sahibi insanlar ve genişleyen bir orta sınıf görülürken, öte yanda çok sayıda yoksul köylü, kalifiye olmayan ve yaşlanan bir işgücü var. Başta kırsal ve kentsel kesimler arasında olmak üzere ülkede eşitsizlik giderek derinleşti.
Mann, "Ekonomi bir bütün olarak ilerlemiş değil, farklı sektörler arasında büyük bir uçurum var" diyor.
Dünya Bankası, Çin'de kişi başına milli gelirin hala gelişmekte olan ülkeler düzeyinde olduğunu ve bunun gelişmiş ülkeler ortalamasının dörtte birine tekabül ettiğini belirtiyor.
DBS'ye göre, ABD'de kişi başına düşen ortalama yıllık gelir 62 bin dolar iken Çin'de bu rakam 10 bin dolar düzeyinde.
Çin'de ekonomik büyüme oranı düşüyor.
Ülke, yıllardır aldığı önlemlerle ihracata bağlı büyümeden tüketime bağlı büyümeye yönelmeye çalışıyor.
Dünya çapında talep azalması ve ABD ile ticaret savaşları Çin açısından yeni sorunlara yol açtı. Giderek yaşlanan nüfus ise ülke ekonomisinin geleceği açısından fazla umut verici görülmüyor.
Bugün büyüme oranı yüzde 5-6 düzeyine inmiş olsa da Çin hala büyüme kategorisinde dünyanın en büyük gücü konumunda.
Mann, "Çin bu hızla bile dünyanın ekonomik büyümesi içerisinde yüzde 35'lik bir paya sahip. Bu oran ABD'nin payının 3 katı" diyor.
Çin aynı zamanda Kuşak ve Yol Girişimi ile küresel ekonomik kalkınmada yeni ve büyük bir adım atıyor.
Pekin yönetimi, "Yeni İpek Yolu" olarak da bilinen bu proje ile dünya nüfusunun neredeyse yarısını ve dünyada milli gelirin beşte birini oluşturan ülkeleri birbirine bağlamayı, dünya çapında ticaret ve yatırım bağlantıları kurmayı hedefliyor.