Aktif siyaset hayatında 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e en yakın isimlerden olan, 12 Eylül sonrasında siyasi yasaklı olduğu dönemde "Demirel'in emanetçisi" olarak anılan eski TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk, çarşamba günü yaşamın yitiren 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i anlattı. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmesinin Demirel’in içinde ukde olduğunu belirten Cindoruk, “Ama Demirel’in bunu önleyecek gücü var mıydı derseniz, yoktu. Demirel, insani olarak böyle bir hadiseye karşı. İçinde de o ukde devam etmiştir. Ama o zaman öyle bir cepheleşme var ki” dedi. "Deniz Gezmiş’in kim vurduya gittiğini" söyleyen Cindoruk, “Demirel, benim idam cezalarına karşıtlığımı her zaman takdir etti.” şeklinde konuştu.
Cindoruk, “Çok ılımlı bir dindarlığı vardı. Demirel muhafazakâr bir siyasetçiydi ama mezhepçi değildi. Bugünkü muhafazakârlık, muhafazakârlık değil siyasi İslam” dedi.
Milliyet’ten Songül Hatısaru’nun sorularını yanıtlayan (19 Haziran 2015) Cindoruk'un açıklamaları özetle şöyle:
Birçok siyasetçinin nerede tatil yaptığını, nereyi sevdiğini biliriz. Ancak hafızamı zorlamama karşın Demirel ile ilgili olarak bir fotoğraf gelmedi aklıma. Nerede tatil yapardı, tatil yapar mıydı hatta?
Tuzla’da, deniz kıyısında, 70 metrekare, alt katı salon, üstü iki oda, küçücük bir yazlığı vardı. Hâlâ durur o ev... Özellikle 80’den sonra, yazları oraya gider, misafirlerini de orada ağırlardı. Çok iyi yüzerdi. Orada denize giriyordu. Hepimiz o eve gittik, sohbet ettik. Demirel çok mütevazı bir adamdı. Nazmiye Hanım üst katta oturur, Demirel de bütün yasaklı politikacılarla terasta sohbet ederdi.
Tuzla’yı severdi. Mal mülk sevdası yoktu. Bir de Etiler’de bir ev almıştı. Güniz Sokak’taki ev de üç kardeşe aittir. Zannediyorum Şevket Bey orayı külliyeye katacak. Orada çünkü çok kitap var, arşivini de bu külliyeye naklediyorlar. Onların tasnifi yapılıyor. Herkes gidip oradan faydalanacak. Demirel bir kartvizit dahi atmazdı. Öyle bir biriktirme huyu vardı. Zannediyorum çok belge çıkacak arşivinden. Belgelerin tasnifini gazeteci Hulusi Turgut yapıyor. Bir de Demirel kitabı yazıyordu Turgut. Sanırım tamamladı o kitabı.
Hem de nasıl! Kitapları sıraya koyar öyle okurdu. En son ona Yassıada zabıtlarını götürdüm, tasnif etmiş sırayı koymuş, öyle okudu hepsini. Bana sorarsan henüz Türk siyasi tarihçileri, Demirel’i keşfetmediler. Müthiş bir disiplini var bir kere.
Nasıl?
Demirel’i Zincirbozan’da daha çok sevdim ve saydım. Bir tutukevinde gösterdiği disiplin inanılır gibi değildi. Gece hukuk okuyor, sabah 6.30’da benim kaldığım odanın kapısının altından küçük notlar atıyordu. ‘Bugün şu konuyu inceler misin lütfen, şu kitabı getirtir misin’ diye. Mesela Ebulula Mardin’in ‘Huzur Dersleri’ kitabını istedi, okudu. Zincirbozan’da tutukluyuz, önce birkaç gün oturduk. ‘Bu böyle olmaz, haftada 2 - 3 gün seminer yapacağız’ dedi. Hepimize birer konu verirdi. Çok iyi hatırlıyorum, Baykal’a mesela Japonya ile ilgili bir seminer konusu verdi, bana hukukla ilgili, Sırrı Atalay’a 46 seçimleri ile ilgili. Haftada 2 gün seminer yapmaya başladık, seminerlere çok iyi hazırlanarak geliyor, sorular soruyordu. Kendisinden yaşlı olan İhsan Sabri Çağlayangil ve Sırrı Atalay’a müthiş şefkat gösteriyordu. Mali durumu bozuk olan bir arkadaşa bizim ruhumuz duymadan yardım etmişti. İnsan Demirel’i orada tanıdık. Deniz Baykal da iyi bilir o yönlerini. Bürokrasiden gelmesine rağmen gerçek bir demokrattı. Sonuna kadar demokrat kaldı.
En son ne zaman görüştünüz?
45 gün önce. Doktoru Aylin Hanım aradı, beni görmek istediğini söyledi. Sesi zor çıkıyordu ama zihni çok berraktı. Değerlendirmeleri son derece yerindeydi. Türkiye’nin itibarsızlaşmasından üzüntü duyduğunu söyledi. Seçim atmosferine hakim olan havadan ve söylemlerden hiç memnun değildi.
Çocukları yoktu. Üzülür müydü?
Çocukları çok severdi. Gerek başbakanlığı gerekse de cumhurbaşkanlığı döneminde 23 Nisanları çok önemsediğini hatırlarım, çocuklarla birlikte olmak onu çok mutlu ederdi. Demirel, Nazmiye Hanım’a çok düşkündü, bir yere gittiğinde iner inmez hemen arar, ‘Nazmiye biz geldik şimdi’ derdi. Ama her merhalede bunu yapardı.
Hatta bir gün bana dedi ki, ‘Sizin çocuklarınız var meşgul olduğunuz, bizim çocuğumuz da olmadığı için biz birbirimizi tamamlarız.”
Demokratlığına çok vurgu yaptınız. Ancak kendisinin başbakanlığı döneminde Deniz Gezmiş idam edildi. Engelleyemez miydi bu idamları?
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmesi içinde ukde idi. İdam edilmemeliydiler. Ama Demirel’in bunu önleyecek gücü var mıydı derseniz, yoktu. Hukukçu olarak idam cezalarının tümüne karşıyım. İdam, devletin cinayet işlemesidir. İdamdan kurtaramadığım tek vekilim Hasan Polatkan’dır. Allah rahmet eylesin. Demirel, insani olarak böyle bir hadiseye karşı. İçinde de o ukde devam etmiştir. Ama o zaman öyle bir cepheleşme var ki. Üstelik de üç bakan, başbakanın idamından doğan bir husumet de vardı.
Deniz Gezmiş kim vurduya gitmiştir. Demirel, benim idam cezalarına karşıtlığımı her zaman taktir etti. ‘Sen haklısın’ dedi. İçinde ukde olduğunu bildiğim için pek üstüne gitmemişimdir bu konuda. Bu konu hakkında konuşmaktan, bu bahsin açılmasından hoşlanmazdı. Mesela Abdullah Öcalan’ın asılmasına karşı çıktı. Çok iyi biliyorum. İdam cezası, devletin sırtına bir kambur eklemekten başka bir işe yaramaz.
Deniz Gezmiş’i kurtaramazdı. İçinde değildim ama parlamentonun o havasını çok iyi biliyorum. Oradaki kavgayı, cepheleşmeyi durdurmak çok zordu. Asker korkusu büyüktü. Orada parlamento değil karargah astırmıştır o çocukları. Siyasi baskıyla değil askeri baskı ile bu kararların verildiğini söylüyordu. O idamlardan çok acı çekti.
Çok esprili, hazır cevap bir insandı. Acaba Twitter 50 yıl önce olsa, nasıl bir kullanıcı profili çizerdi?
Aktif siyaset yaptığı dönemde sosyal medya ve teknolojik imkanlar böyle gelişmiş olsaydı Süleyman Bey Twitter’ın tozunu attırırdı. Çok zeki ve esprili bir insandı, sosyal medya fenomeni olurdu. Çok ciddi mesajlar verirdi, yeniliklere çok açıktı.
‘Yollar yürümekle aşınmaz’ lafı bir özgürlük beyanıdır. Asker ve parti içindeki muhafazakarlar, Demirel’e diyorlar ki, “Kanun çıkar, sokaklar çok karıştı, gösterileri engelle.”
O da, ‘Tabanı kuvvetli olan yürüsün, yollar yürümekle aşınmaz, bırakalım yürüsünler’ diyor. Onların istediğine benzer bir kanunu, toplantı ve gösterilerle ilgili yani, geçenlerde AK Parti çıkardı. Demirel, insan hak ve özgürlüklerine çok saygılı davrandı.
Gezi’de mesela benim gibi düşünüyordu. Ben o sırada onunla çok konuştum, çok önemsiyordu Gezi’yi, ‘Halkın cevap hakkı var, çok baskı kurarsanız halk cevap verir’ diyordu. Ben gittim gezdim Gezi’yi. Bir halk amfi tiyatrosu gördüm. Harika bir hadiseydi. Yanımdaki arkadaşlardan birisi de ilahiyatçı Zekeriya Beyaz idi. Gençler, beni de alkışladılar, hocayı da. Zaten bu çocuklar için yaptık biz bu kavgayı. Bunu anlamayanlar bakın nasıl zor duruma düştü.
Demirel, muhafazakârlığın temsilcisi olan bir siyasetçiydi. Fakat yaşam tarzına bakıldığında Cumhuriyet’i simgeleyen şapkası, başı açık eşi. Onunki nasıl bir muhafazakârlıktı?
Demirel bir köylü adam. Köyde yetişmiş, yaşamış. İnanın Güniz Sokak’ta da bir köy hayatı sürerdi. Türkiye’nin her yerinden ona erzak gelirdi. Nazmiye Hanım ona kuru fasulye, bulgur pilavı pişirirdi. Köy yemeklerini afiyetle yerdi. Türkiye Cumhuriyet’i halkının çoğunluğunun kesitidir. Çok ılımlı bir dindarlığı vardı. Mesela Adnan Menderes, Celal Bayar hiç cuma namazına gitmemiştir. İlk defa cuma namazına giden başbakan Demirel’dir, ilk defa cuma namazına giden cumhurbaşkanı da odur.
Ama onu özel hayatına, devlet hayatına hiç karıştırmadı. Atatürk’ü çok seven çok sayan, ona hayran olan bir Atatürkçü idi. İki şeyi hiç yanından ayırmamıştır; nutuk ve anayasa.
Her ülkede muhafazakar parti vardır. Ama batıdaki bu muhafazakâr partilerin hepsinin temel ilkesi laikliktir. Bugünkü muhafazakârlık, muhafazakârlık değil siyasi İslam’dır. Demirel muhafazakâr bir siyasetçiydi ama mezhepçi değildi. Tam bir laikti. Dikkat ederseniz bu hükümetin en büyük sıkıntısı mezhep kavgalarına katılmış olmasıdır. Hem Demirel, hem Menderes’in olduğu meclislerde son derece önemli Alevi dedeler vardır. İktidar, Türkiye içinde mezhep kavgalarına girdiği gibi Ortadoğu’da da mezhep kavgaları içine girdi ve Türkiye’yi sıkıntıya soktu.