Çizdiği de hayattı, çektiği de; Derya Sayın'ın ardından...

Çizdiği de hayattı, çektiği de; Derya Sayın'ın ardından...

Zeynep Özatalay*

Karikatürist Derya Sayın’ı erken kaybettik. Bir çizer için güzel işler yapacağı, birikimini damıtacağı yaşlarda. Böyle biri eksilince insan kaybın büyüklüğüne üzülüyor. Ben bir okuru olarak şahsen tanıyamadığıma bir daha üzüldüm, yakın mahallelerde oturmuş, yan yana masalarda çay içmişiz. Bugün onun yerine Firüzağa Meydanı rüzgarda pır pır sallanan, insanlara tebessüm ettiren karikatürleriyle doluydu...

Ömrü çizmekle geçmiş, başka yollara sapmadan sadece karikatür yapmış, kendini hep bununla anlatmış bir insan Derya Sayın. Çizgisinin tadı, inceliği, güzel kadınları, detaylarıyla işlediği İstanbul’u, bir dönem kendisini yakalamış herkesin hatırlayacağı şeyler. İlk gençliğinde Tatbiki Güzel Sanatlar’a (şimdinin Marmara Üniversitesi) girdikten sonra, Ufuk Gürgenç, Yusuf Akıncı, Gürcan Özkan gibi o dönemin genç karikatüristlerini oluşturan bir gruba dahil olunca, dünyasının merkezi dergiler ve karikatür oluyor. Oğuz Aral ve Gırgır’la başlayan yolculuğu Express Dergisi ve Leman ile devam ediyor. Anlatımı zarif, her daim muhalif, ama ilginç bir şekilde yargılamadan, incitmeden çizen bir ustaya dönüşüyor zamanla. Delilik ya da Türk solu üzerine yaptığı ince ince yorumlardan, Gezi direnişi sonrası çizdiklerine kadar, ele aldığı tüm konularda aynı derin üslup, aynı zarafet vardır. Gürcan Özkan’dan alıntılayarak; “O en çok sabaha kadar kaynayan çaydanlığa ve o hep tüten sigarasına çizerek eşlik etmeyi sevdi. O çizginin Bob Marley’i oldu. Oysa aleni Pink Floyd ve Erkin Koray severdi. Kimse Kibrit kutusuyla onun kadar güzel Fesuphanallah’ı ve Şaşkın’ı çalamayacak.”

Bugün cenazesinde, çok sevdiği Firuzağa Kahvesi’nin önünde tüm sevenleri bir aradaydı. Tüm arkadaşları, onu tarif ederken geçmiş zaman kullanmanın şaşkınlığı henüz üzerlerinde, bilmeden aynı kelimeleri kullandılar; Çok kırılgan, idealist, hümanist. Politik duruşunu ve sokaktaki insanın sıcaklığını hiç kaybetmedi. Bankta tanışıp yanına iliştiği insan hikayelerine dalan, onları ince ince çizen, bazen o banklarda delilere dertlerimizi konuşturan çizer Derya... Bunun yanında anlattıkları, müthiş bir geçim sıkıntısı, yoksulluk, kimi zaman neredeyse açlık derecesinde zorluklar çekmesi. Sonrasında Nihat Genç’in yazısını okudum, aynı. Ardından arkadaşlarının sosyal medyada paylaştıklarını okudum, aynı...

Bu hâl insanı sıkıntılı düşüncelere atıyor. Eli ayağı tutan, aktif olarak çizen bir karikatürist neden bu kadar az paralara yaşar, sağlık durumunu, yaşlılığını kim gözetir? Kalp krizinden evvel kansere yakalandığı sırada bir sağlık sigortası, onu geçtim normal sigortası var mıydı? Arkadaşları onun çocuksuluğundan, hayatı yaşarken parayı en son sıraya atmasından da bahsettiler. Ama bu, usta çizerlerin adını ‘Yeşilçam Sendromu’ koydukları duruma mani değil. Hangi mecrada çalışırsa çalışsın, sanatçı, yazar, çizer, emeğinin karşılığını almakta zorlanıyor bu coğrafyada. Karikatürlerine bayıla bayıla güldüğümüz bir emekçi, belki de çorbanın yanına fazladan ekmek söyleyerek karnını doyurmaya çalışıyor. Bugün konuştuğum çeşitli yaşlardaki karikatürist, benzer sıkıntılardan dem vurdu, umuyorum ki yeni nesil sanatçılar daha az zorluk çekerler. Derya Sayın’ın anıları hürmetine sanatçılara tüm haklarının korunduğu, daha iyi bir gelecek dileyelim.

Bu yazıyı çizerin kendi ağzından bitirmek en güzeli olur; “Hayatta bazı tesadüfler vardır ve bu tesadüfler insanın gelecekteki hayatını belirler... Çok zengin mi oldum, çok şöhretli, çok vs. vs... Bunlar palavra. Bir ayrıştırma yapacak olursak eğer geriye tek bir şey kalıyor. Herkesin pek de önemsemediği, pek de anlayamadığı, yaşamın tümüne yayılmış bir ‘zevk”... Hayatta geçirilen hoş vakitler, elimizde olduğunu bildiğimiz hoş vakitler... ‘Seka* kağıt üretimine devam ederse, ‘Pelikan’ çini mürekkepleri iflas etmezse, ‘Horoz* tarama ucu şirketi üretimine devam ederse, ben daha çok karikatür çizerim..’’

Zeynep Özatalay bu yazısı 'Derya Sayın'ın ardından' başlığıyla BirGün Pazar'da yayımlandı