Fulya Cansen
Almanya Yeşiller Partisi Genel Başkanı ve Federal Meclis Milletvekili Claudia Roth, Türkiye’dekı Gezi Parkı eylemlerine bizzat katılarak destek verdi. Ankara’da da sivil toplum örgütleri temsilcileri ve aydınlarla görüştü. Türkçe yayın yapan WDR Funkhauseuropa radyosunun yaptığı röportajda Roth, Türk-Alman Parlamenterler Grubu temsilcisi olarak Gezi Parkı'ndaki eylemelere katılmasının hakkı ve görevi olduğunu söyledi. Göstericilerin çevreye vermiş olduğu herhangi bir zarara tanık olmadığını iddia eden Roth, Başbakan Erdoğan'ın Almanya'da bir gösteriye katılmak istemesi halinde başının üstünde yeri olduğunu belirtti.
Roth, neden Almanya'da sel felaketinin olduğu bölgelere değil de Gezi Parkı'na gittigi yönündeki sorular ve elestirilere şu yanıtı verdi:
CR: Bir kere tabii ki hem Bavyera'da, hem Allgaeu'da sel bölgelerine gittim, ayrıca niye Türkiye'ye gidiyor da, felaket bölgesine gitmiyor demenin manasını anlamıyorum. 1986'dan beri Türkiye ve Türk Alman politikasıyla içiçeyim. Türk Alman parlamenterler grubunun başkan yardımcısıyım. Türk Yeşiller Partisi’nin de üye olduğu Avrupa Yeşiller grubunun bir başka üyesi olan Alman Yeşiller Partisi’nin eş başkanıyım. Türkiye de o kadar çok dostum arkadaşım var ki, bu en geniş demokrasi hareketinin olduğu günlerde oraya gitmek görevimdi, bir dayanışma işaretiydi.
FE: Sayın Claudia Roth, Türkiye’de çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcisi, gazeteci, aydın ve uzmanla bir araya geldiniz. Temaslarınız arasında hükümet temsilcileri var mızdı?
CR: Hükümetten kimse yoktu ama Gezi Parkı’nda, CHP, BDP milletvekilleriyle biraraya geldik. Ben bu kez Türkiye için yeni olan çok geniş bir sivil toplum hareketiyle dayanışma sinyali vermek istedim. Şimdiye dek hiç bir partiye dahil olmamış, ağaçların kültürel varlikların korunması için çabalayan bir sürü genç insan var bu demokratik bilince dahil olanlar arasında. İnançlı Müslümanlar da var. Ayrıca Müslamanların liberallerle hiç bir teması olmadığı iddiası da doğru değil. Pekâlâ inançlı bir Müslüman olup, bu demokratik hareketin parçası olmak da kesinlikle mümkün. Bunu Gezi Parkı gösterdi.
FE: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AP'den gelen elestiriye böyle bir parlamentoyu tanımayacağı şeklinde tepki verdi. Sizin AB'den, Alman hükümetinden beklentileriniz ne? Örnegin üyelik müzakerelerinin askıya alınmasi sözkonusu olabilir mi, yoksa tam tersine asıl şimdi daha büyük bir kararlılıkla sürdürülmeli mi?
CR: Başbakanın üslubundan ciddi biçimde şok olmuş durumdayım. Evet, demokaratik olarak seçildi ve bütün Türkiye’nin başbakanı, ancak toplumu çok tehlikeli bir biçimde kutuplaştırıyor ve bölüyor. Alevilerle Sünnileri ayrıştırıyor, yabancı gazetecilere, Alman medyasına karşı nefret uyandırıyor. Tabii şimdi Alman Parlamentosu’nda da CDU ve Sol Parti gibi Türkiye ile bütün ilişkilerin kesilmesi bütün kapıların kapanmasını isteyen sesler var. Bence bu tamamen ama tamamen yanlış olur. Taksim ve Türkiye’nin her yerindeki insanları desteklemek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Onlar sizin bizim gibi Avrupalılar. İlişkileri kesiyoruz diyerek, Erdoğan'ın ekmegine yağ sürmemeliyiz. Çünkü Türkiye Erdoğan ve partisiyle aynı şey değil çok daha çeşitli, bu gösteriler de onu gösteriyor, o yüzden şimdi daha fazla Avrupa'ya insan hakları, gösteri hakki, demokratik haklarla ilgili yeni fasılların açılması gerekiyor. Ben ve Avrupa Parlamentosu temsilcileri, Türkiye'de hukuk devleti ve demokratik gelişiminin Avrupa tarafından desteklenmesi için elimizden geleni yapacağız ve bu kapıları kapayarak olmaz.
FE: Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "polis var, jandarma var, yetmezse ordu devreye sokulur" diye gözdağı vermişti. Bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
CR: Demokratik protestolara karşı orduyu sokağa sürmeye niyetlenmek, üstüne üstlük, Avrupa Birligi Başmüzakerecisinin protestocuları terörist ilan edip, onları destekleyen de terörist muamelesi görür demesi kusura bakmayın ama ne etikle ne de siyasi ahlakla bağdaşır. Böyle konuşan bir hükümele de diyaloğa girilmez.
FE: Şu an itibariyle direniş hareketinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
CR: Bir sürü insandan şunu duydum; artık korku zamanı bitti ve yalnız İstanbul, Ankara, İzmir, Adana’da değil, Konya, Trabzon ve Urfa’da da devam eden bu hareketin boyutlarına bakacak olursak, bunu basınçlı sularla, polis coplarıyla yok etmek mümkün değil. İnaniyorum ki, demoraksinin nefesi, ruhu ve gücü önde ve çoğunlukta kalacak.