CLINTON: ADALETSİZLİKLE MÜCADELE EDİYORSUNUZ İSTANBUL (A.A)

-CLINTON: ADALETSİZLİKLE MÜCADELE EDİYORSUNUZ İSTANBUL (A.A) - 02.10.2010 -  Eski ABD Başkanı ve Laureate International Üniversitesi Onursal Başkanı Bill Clinton, Türkiye'nin adil olmayan muamelelere karşı çıktığını ve adaletsizlikle mücadele ettiğini belirterek, ''Bu ortamda, Türkiye'nin bu yaptıkları bizi birbirimize çekecek bir mıknatıs olacaktır. Bazı işleri kendi açınızdan yapıyor, özgür olmadığınızı düşünüyor olabilirsiniz, ama 21. yüzyıldaki en önemli rolünüz, yepyeni ittifakların kurulması olacak'' dedi. Clinton, İstanbul Bilgi Üniversitesi Santral Kampüsünde verdiği konferansta, 1999'da Türkiye'ye geldiğinde, TBMM'de bir konuşma yaptığını, STK'ları ve depremzedelerin bulunduğu çadırları ziyaret ettiğini hatırlattı. AB'yi, 6 yıl boyunca Türkiye'yi hızlı bir üyelik sürecine sokmaları konusunda ikna etmeye çalıştığını ifade eden Clinton, ''Görüş farklılıkları, ceza yasası, Kürt sorununa ilişkin bazı sorunlar olduğunu biliyordum. Ayrıca, göç ve göçmenler konusunda da AB'nin endişeleri olduğunu biliyordum. Türkiye'nin nüfusu bu hızla artmaya devam ederse, bütün o fakir Avrupa ülkeleri teker teker Türkiye'ye gelmeye çalışacaklar bu sefer'' diye konuştu. Hayatının çoğunu Sahraaltı Afrika, Doğu Asya veya Latin Amerika'nın fakir ülkelerinde geçirdiğini anlatan Clinton, konferans için kurulan çadıra atıfla ''Konuşmamı yapmam için hiçbir yerde böyle bir çadır örgütlemiyorlar bana. Aslında sizin deprem bölgeleriniz gibi yerlere gidip, oralarda konuşuyorum'' dedi. Clinton, insanlık tarihinde karşılıklı bağımlılığın en fazla olduğu bir dönemde yaşandığına ve ekonominin çok ötesinde bağımlılıklar bulunduğuna işaret ederek, insan ilişkilerinin çoğunda iyinin kötüyü dengeleyebileceğini, aynı şeyin modern dünyada da geçerli olduğunu, 21. yüzyılda bu etkileşimin herkes için önem taşıdığını söyledi. Bu etkileşimin getirdiği ''muazzam'' problemlerin üç gruba ayrılabileceğini kaydeden Clinton, ilk sorunu, dünyada etkileşimin artmasıyla ülkelerin birbirlerinden daha fazla etkilenmesi şeklinde tanımladı. ''Ne kadar birbirimizle etkileşimli hale gelirsek, sınırlarımız ötesinde olup bitenlerin daha fazla farkına varırız'' anlayışına işaret eden Clinton, bunun geçmişe kıyasla dünyayı daha istikrarsız ve daha az öngörülebilir hale getirdiğine dikkati çekti. Eski ABD Başkanı Clinton, ikinci sorunun, ''eşitsizlik'' olduğunu belirterek, ''Son 25 yıl içinde gelişen ülkelere baktığınızda ticaretin önemli olduğunu görüyoruz, ancak ticaret tek başına yetmiyor. Tabii eğitime, sağlık hizmetlerine, sermayeye erişime önem veren hükümetlerin de iş başında olması gerekiyor'' değerlendirmesinde bulundu. Dünyanın üçüncü sorununu, ''sürdürülebilirliğin sağlanamaması'' şeklinde açıklayan Clinton, 20. yüzyılın sanayi modeline göre bir sürdürülebilirliğin sağlanamadığını söyledi. -''YAŞADIĞIMIZ DÜNYADA 'BU BAŞKASININ SORUNUDUR' DEME LÜKSÜMÜZ YOK''- Bill Clinton, ekonomi hocası iki kişiyle tanıştığını ifade ederek, ''Her Türk vatandaşı, geçtiğimiz yıl ekonominizin neden yüzde 5,6 oranında daralıp da bu yıl hızlı büyümeye girdiği sorusunu sormalı. Çünkü pek çok ülke hala ekonomik durgunlukta. Aradaki fark nedir? Siz giderek daha fazla müreffeh duruma geldikçe, sizin başınıza da benzer şeylerin gelmesini nasıl engelleyebilirsiniz? İşinizi nasıl daha iyi yapabilirsiniz?'' diye konuştu. Politikada olduğu yıllarda hep iki sorunun tartışıldığını, hükümetin, parlamentonun yaptıkları tartışılırken, ''Ne yapacaksınız?'', ''Ne kadar para harcayarak yapacaksınız?'' sorularının gündeme geldiğini anlatan Clinton, şöyle devam etti: ''21. yüzyılda en önemli soru, üçüncü bir soru olabilir. Yapacağınız ne olursa olsun ve bunun için ne kadar para harcayacak olursanız olun, bunu nasıl yapacağınıza karar verin ki, iyi niyetiniz pozitif değişimleri beraberinde getirsin. Ben, ısrarla 'Nasıl?' sorusu üzerinde duruyorum. STK işine girmemin bir nedeni de şuydu; modern toplumda hükümetin, özel sektörün ne yapması gerektiği konusunda kesin bilgilerim, inançlarım var. Boşluk varsa STK'lar doldurmalı. Ama bunun üzerinde düşündüğünüz takdirde STK'lar bu dönemde kar amacı güden kuruluşlar değil ve hükümet eden insanların yaptıklarının hatasını üstlenme korkusu STK'larda tabii ki yok. Benim vakfımda çalışan bir gence sorsanız, 'Misyonun nedir?' diye, 'Nasılı bulmak' der. Biz işleri 'nasıl daha hızlı', 'nasıl daha etkin yapabiliriz'i çözmeye çalışıyoruz.  Bugün artık yaşadığımız dünyada 'Bu başkasının sorunudur' demek gibi bir lüksümüz yok.'' Konuşmasının ardından üniversite öğrencilerinin sorularını yanıtlayan Clinton, ''Bugün sizinle el sıkışan bir genç, hangi özelliklere sahipse ülkesine yararlı işler yapan biri olabilir?'' sorusuna, şöyle karşılık verdi: ''Gerçekten insanlarla ilgilenmeniz gerekir, sizden farklı insanlarla ilgilenmeniz gerekir. Aslında kendimiz gibi insanlarla rahat ederiz. Sizin gibi olmayanlarla temas kurup onları anlamaya çalışmalısınız. Meraklı olmanız gerekir, dünyanın nasıl işlediğini anlamak istemeniz gerekir. 'Kör' olmamaya çalışın, sizin sahip olduğunuz şanslara sahip olmayan, sizin kadar zenginleşmiş ülkelerde yaşamayanları düşünün. Başkalarını tanıyın, bunun için gayret sarf edin, bütün bir yaşam boyunca merakınızı yitirmeyin.'' Eski ABD Başkanı, dinler ve özellikle İslam'ın kültürlerarası diyaloğa nasıl katkı sunabileceğine ilişkin soru üzerine, insanların İslam tarihini ve İslam'ın nasıl örgütlendiğini anlamasının önemli olduğunu belirterek, Türkiye'nin son dönemlerdeki başarısının, insanların, bütün Müslümanları aynı kefeye koyamayacaklarını anlamaları konusunda fayda sağladığını söyledi. Türkiye'nin laiklik üzerine kurulurken, farklı dinlere de özgürlük tanıdığını dile getiren Clinton, ''Ancak bu şekilde İslamiyet bir bölünme gücü olarak görülmez'' dedi. Bill Clinton, ''Türkiye'nin yaşadığımız yüzyılın şekillenmesine nasıl katkıda bulunduğunu düşünüyorsunuz?'' sorusu üzerine de şunları söyledi: ''Aslında çok da iyi durumdasınız, gayet başarılısınız. Din, sizi felce uğratmadı, saygı ile yaklaşıyorsunuz dine. Siyasi bir silah da değil din. Siz Batı'ya, özellikle de Avrupa'ya yepyeni bir açılım sunuyorsunuz. Müslüman ülkelere, doğuya doğru bir açılım. Bugün dünyanın gelişmesinde eğer İsrail ve Filistinliler barış oluşturmak konusunda başarılı olabilirlerse, yıllarca önce almaları gereken kararı bugün alabilirlerse, siz çok farklı bir dünyaya, bir anlayışa kapılarını açan bir ülke olacaksınız. Burada hükümetler, modernleşme ve uzlaşmada birleşerek ve tamamen tahripkar terör olaylarından vazgeçerek insanlarını refaha kavuştururlar. Dolayısıyla olay din değil, olay doğru karar mı veriyorsunuz, kötü karar mı veriyorsunuz, insanları bölüyor musunuz, birleştiriyor musunuz, insanların onurunu kırıyor musunuz, yüceltiyor musunuz, mühim olan budur. Siz, bu konuda stratejik bir pozisyondasınız.  Eksi 6'dan, bir sonraki yıl artı 10'a çıkabilmişseniz büyüme hızında, bu muazzam bir şey. Biz, dünya ile angaje olmayı, bizden farklı insanları tanıyıp, öğrenmeyi vurguluyoruz. Bu konuda sizden daha iyisini yapabilecek olan yok. Belki Batı'da 'Türkiye bizden uzaklaşıyor', 'Başka yerlerdeki aşırı uçlara yaklaşacak' diyeceklerdir. Hayır, ben bunun doğru olduğunu sanmıyorum. Türkiye, kendi bağımsız yönünü tayin etmiş durumda ve burada ilerliyor. Ben de aynı şeyi yapardım ama yine de ülkenizin temel değerlerinin ne olduğunu bilmeniz gerek. Bazı şeyleri saçma sapan bulabilirsiniz. Mesela 'AB'ye niye giriyoruz?' denilebilir veya İsrailliler ile cereyan eden olaylar, Gazze'ye yardım götüren geminin başına gelenler... Bütün bunlar sizin nihai uzlaşı vizyonunuzu bulandırabilir. Ama bugünkü sosyal, siyasi modelinize ve vizyonunuza baktığınızda bölünmüşlük değil... Sadece Türkiye içinde yaşayan insanlara değil, sizin etkilediğiniz dünyada yaşayan insanların kendileri ve çocukları için çok daha olumlu bir ortamda yaşamalarına imkan sağlayacaksınız. İşte bu, sizin 21. yüzyıldaki rolünüz olacak ve bu rolü oynayacağınızdan eminim.''