SELİN ONGUN / T24 Vakit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak'ın geçen hafta yayımlanan “Ah şu bizimkiler!” başlıklı yazısı şu sözlerle ile başlıyordu: “Mevcut derin devlet tasfiye edilecek ve yeni derin devlet kurulacak. Bu defa, içeridekilerden bir kısmı kapıya konup, bizimkiler içeri alınacak.”
Dilipak, “Bizimkiler yeni derin devlette yer alacak” değerlendirmesini neden yaptığını, Tayyip Erdoğan'dan sonra gelecek siyasi aktör tipini, hangi örtülü kadına “keşke açılsa” dediğini, oğlunun eşcinsel olması halinde nasıl bir tutum sergileyeceğini, Abraham Lincoln ile ortak noktası “Marfan sendromu”nu www.t24.com.tr'ye anlattı.
- Siz 28 Şubat sürecini en etkin yaşayanlardan birisiniz. Şimdi 10 yıl sonra “Vurun askerin tepesine” tadında bir yapıyı onaylar mısınız?
Ayet şöyle diyor: “Bir kavme olan düşmanlığınız sizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmesin.” Ben de şöyle diyorum; celladımın bile hakkını savunurum. Doğrudan TSK'yı yıpratmaya yönelik bir hareketi onaylamam.
- “Mevcut derin devlet tasfiye edilecek ve yeni derin devlet kurulacak. Bu defa, içeridekilerden bir kısmı kapıya konup, bizimkiler içeri alınacak.” Size bu satırları yazdıran gelişme nedir?
Ben bunları 10 yıldır söylüyorum.
- O halde bir de şöyle soralım: Türkiye'deki mevcut derin devleti kim tasfiye ediyor?
Var olan yapı kendini yeniliyor. Bu, klasik dönemin çıkar ilişkilerinde kendine yer bulan ama artık kontrol dışına çıkan, sorun üretmeye başlayan, şeyhin de, fahişenin de kadrolu çalıştığı “Tavşan kaç tazı tut” denen bir yapıydı. Bu dönem bitti, soğuk savaş dönemi bitti. Yeni bir yapılanmaya gitmek gerekiyordu. İslam'a dışarıdan sopa gösterdiğiniz zaman dışlananlar kendi aralarında ittifak yapıp direniyor ve en sonunda kazanıyorlardı. Bu hep böyle oldu. O nedenle önceden dış kapıda bekletilenler bu defa içeri alınacaklar.
- “Dış kapıda bekletilenler” nasıl içeri alınacak?
Tayyip Erdoğan'ın stratejik ortak olarak kabul edilmesi rastgele bir öneri değil. Bundan sonra dünyada yükselen değer İslam. İslam dünyasının liderliği üzerinde de şu anda en çok ittifak edilen ülke de Türkiye. Türkiye artık yeni dünyanın şekillenmesinde masadakilerden biri. Türkiye'yi dışarıda bırakmak mümkün değil. Öte yandan bu AK Parti ve Tayyip Erdoğan ile sınırlı bir olay değil. Tayyip Erdoğan ve AK Parti bu sürecin konjonktürel bir sonucu. Müslümanların kabul etmediği yeni bir çözüm önerisi yeni dünyanın projesinde yer alamıyor. Irmak yatağına dünüyor. Dış kapıda bekletilenler de böyle içeri alınıyor.
'Dindarları sopa yerine havuçla sisteme dahil edecekler'
- “Sakallı ve başörtülülere daha fazla kapı aralanacak” sözlerinizin kaynağı bu ittifak mı?
Dindarlar aktör olarak var olmak için ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal alt yapılarını oluşturdular. Artık bu donanımla yok edilemez oldular. Dolayısıyla dindarları kontrol etmek için artık sopa yerine havuç politikası var. Sopayla yapamadılar havuçla sisteme dahil edecekler bizi.
'Paraya, makama ihtirası olanlar yeni yapıda dini kimlikleri ile yükselecekler'
- İyi ama sisteme dahil olmak başka “Yeni derin devlette bizimkiler olacak” demek başka?
Yeni sistemde bizimkiler içeride olacak. Bu çok tabii bir şey. İktidar olduğun için şimdi sisteme alacaklar. Bu hep böyledir. Başka türlü olamaz. Ben bunu bir keşif ya da provakasyon gibi söylemiyorum. Ama burada da bizimkiler içinden zaafları olanlar çıkacak, çıkıyor. Paraya, makama ihtirası olanlar burada o dini kimlikleri ile yükselecekler. Şimdiye kadar din bir yere gelmelerine engeldi. Başörtüleriyle elde ettikleri ekonomik statülerini gördük, sosyal statüleri de yükseliyor, artık siyasi statüler de kazandırılacaklar. Çünkü başörtüleri artık bir tehdit değil bir farklılık. Eskiden tehdit olan şey şimdi bir imtiyaza dönüşüyor. AK Parti iktidarında birilerinin daha dindar gözükerek belli makamlara gelebildiğini gördük. Şimdi önlerinde bir engel yok dini her ihtimale karşı elden bırakmayacaklar ama dünya nimetleri açısından da öbür tarafa yakın durabilecek çift kimlikli insanların hızla yükseldiğini göreceğiz. Bunlara birileri de sponsorluk yapacak.
- Lafı dolandırmadan söyler misiniz; nereye nişan alıyorsunuz?
Türkiye altın ihracatında bir nuramaya çıktı. Nasıl çıktı? Çok basit. Bir tane hukukçu Afrika'ya turizm gezisi için gitti! Oradaki Müslüman köyleri, şehirleri gezdi. Beyaz bir adamdı, namaz kılıyordu. “Nereden geliyorsun?” dediler. “İstanbul” dedi. Adam dönüşünde İstanbul'da altın rafinerisi kurdu. Türkiye de altında bir numaralı ihracatçı oldu. Ya da Fethullah Hoca dünyanın her yerinde okullar açabildi. Nasıl oldu bunlar? Çünkü aşağı doğru giden tarihi bir boşluk vardı. Tarihin bir aktörü eksikti bu oyunda. O aktör bu rolü kendine atfetmedi şartlar öyle gelişti. Ama artık aktörler değişiyor. Türkiye ile İsrail takışınca “İsrail'e fazla gürültü yapma” deniyor. Acaba Tayyip Erdoğan kafasının tası attı da “One minute!” dedi? Yoksa ona o cesareti veren bir güven mi var? Hadise bu.
'Graham Fuller pazarlık için bana da geldi'
- Şimdi tam burada “Erdoğan ve AKP bir ABD projesidir. Sizinle aynı şeyi söylüyoruz işte!” diyen ulusalcılar çıkarsa ne buyurursunuz?
Tayyip Erdoğan, AK Parti bir “X” değerdir. Tayyip Erdoğan olmasaydı bir başkası yine aynı şeyi yapacaktı. Bundan sonra da böyle olacak. Ama ulusalcılar bunları uluslararası güçlerin ajanı olarak görüyor. Ben “Bizim içimizden biridir” diyorum. Bana da geldiler. Graham Fuller (Amerikan Merkezi Haberalma Örgütü'nün (CIA) Ulusal İstihbarat Konseyi'nin eski Başkan Yardımcısı) ile ben bunun pazarlığını yaptım.
- Neden bahsediyorsunuz?
“Türkiye'de İslamcılık” diye bir CIA raporu yayımlanmıştı. Orada vardır bu söylediğim. Ayrıca hatıralarımda da anlatmıştım. Adam, “Bize rağmen bu bölgede var olamazsınız. Bizim de size rağmen bu bölgede var olmamız mümkün değil. Birbirimizle çıkarlarımızın kesiştiği noktada nasıl işbirliği yapabiliriz? “ dedi. Şimdi ben Graham Fuller'in ajanı mıyım; Fuller mi benim ajanım?
- Fuller ile müşterekte el sıkıştınız mı?
Ben siyasi bir aktör değilim.
'Kemalizm bitti ama başlayan Tayyibizm değil'
- Az önce siyasi aktörlerden bahsederken, “Tayyip Erdoğan olmasaydı bir başkası yine aynı şeyi yapacaktı. Bundan sonra da böyle olacak” dediniz. Erdoğan'dan sonraki siyasi aktör tipi ne olacak sizce?
Kemalizm bitti...
- Tayyibizm mi başladı?
Yanlış. Bu, Tayyip Erdoğan'ın şahsı ile sınırlı değil. Yükselen bir değer var; İslam. Ben de bu yükselen değer içinde pratik bir kaygıdan söz ediyorum. Biz artık masada olacağız. Ama masada olanların paraya, kadına, silaha güce olan tutkuları yüzünden bir sıkıntıya girebiliriz. Bizimkilerden birileri bu işe çok hevesli.
- O birilerinin resmini nasıl çizersiniz?
Paraya, kadına, silaha, makama düşkünlük...
'Simavi'yi İsviçre'ye gönderdiler şimdi de Aydın Doğan'ı gönderecekler'
- Bu çok muğlak bir ifade.
Kadirov'u (Ramazan Kadirov-Çeçenistan Cumhurbaşkanı) inceleyin ne demek istediğim anlarsınız. Aynı form, bu bir politik model. Çeçenistan direnişini bitirmek için hangi argüman kullanıldı? Şii mollalar, tarikatçılar, diyanetçilerin bölgeye girişine izin verildi. Bunların her birinin söylemi diğerinin aksiydi. Ne oldu; Ruslarla çatışmayı bıraktılar, kendi aralarında çatışmaya başladılar. Sonra Putin kendisiyle işbirliği yapan babası da müftü olan Kadirov'u devlet başkanlığına getirdi. Böyle bir oyundan söz ediyorum. “Türkiye'deki mevcut derin devleti kim tasfiye ediyor?” diye soruyorsunuz yani size anlatacağım şeyler biraz masala döner, Kurtlar Vadisi'ne döner... Simavi'yi bir gecede İsviçre'ye gönderip maaşa bağlayan kimdi? Şimdi de Aydın Doğan'ı gönderecekler. Nereye gideceğine de kendi karar versin; Polonya mı İsviçre mi? İsviçre banka hesaplarındaki gizlilik durup dururken neden kaldırılıyor?
- Uzan grubu çökerken benzer sorular aklınıza düşmüş müydü?
Cem Uzan'ın ayağı kendi yanlışları yüzünden kaydı. Farklı şeyler...
'Bizimkiler beni ciddiye alır, Yalçın Küçük gibi oldun, demezler'
- Bu söylediklerinizden sonra “Abdurrahman Dilipak, Yalçın Küçük'ü geçti” diyenler olabilir mi?
“Dilipak bunları nereden çıkarıyor” ya da “Dilipak bunu birilerine karşı düşmanlık olsun için söylemez” diyerek kenara not alırlar.
- Acaba sizin bu varsayımlarınızı ciddiye almıyor olabilirler mi?
Bizimkiler beni ciddiye alır. Yalçın Küçük gibi oldun, demezler.
'Zaruret olmaksızın bir kadına dokunamam'
- Kadınlarla tokalaşmıyorsunuz. Hangi durumlarda bu durum esner?
Bakın size fıkra gibi bir gerçek hikâye anlatayım. Yeğenim Viyana'da okuyor. Rahatsızlanınca doktora götürüyorlar. Yeğenim kız. Doktor muayene etmek için yeğenimden üstünü çıkarmasını istiyor. Neyse muayene bitiyor. Doktor çıkarken elini uzatıyor. Yeğenim “Size dokunamam” diyor. Doktor şaşırınca, “O sağlık içindi. Şimdi kendi irademle size dokunamam” diyor. Bu Müslümanca duyarlılığı çok iyi ifade ediyor. Yani siz şimdi kayıp düşseniz, size yardım etmem gerekse hiç problem olmaz. Ama kendi irademle zaruret olmaksızın bir kadına dokunamam.
- Dini içeriği bir tarafa bırakarak soralım: Bir kadınla tokalaşacak kadar kendinize güvenmiyor musunuz?
Hiç onlarla uğraşmam.
- Ya şu bakış: “Adam tokalaşmayla tahrik oluyor?”
O tartışmaya da girmem. Bunların hesabını yapacak halim yok.
'Allah korusun oğlunuz eşcinsel olsa, çocuğunuz bir katil olsa aynı şey'
- Bir varsayım sorusu: Oğlunuz eşcinsel olsa nasıl bir tavır takınırsınız?
Haram olan bir şeyi yapan herhangi bir kişiye tavrım neyse o olur. Haram olan, reddedilmiş olan bir şeyi asla kabul etmeyeceğim. O zaten çocuksa günahkâr değil. Büyüdükten sonra da... Allah korusun öyle bir şey de yok... Olması durumunda da normal şartlarda psikologla ya da başka bir uzmanla tedavi edilmesi gereken bir sapma olarak görürüm. Çocuğunuz bir katil olsa ya da bir örgüte katılsa... Allah korusun, aynı şey.
- Yani böyle bir şeyle karşılaşmak...
Kuran-ı Kerim ne diyorsa ben ona iman ediyorum. Kuran-ı Kerim ve Peygamberimiz ne yapmamı gerektiğini söylüyorsa öyle yaparım.
- Hz. Muhammed'in “İnsan kutsaldır” sözünün amasız bir söylem olduğuna katılır mısınız?
Kuran-ı Kerim'in emrettiği şey ne ise ben onu uygularım. Bu çok da doğrudan ilgili olan bir şey değil. İnsan kutsaldır, insan cinayet işlerse ne olacak?
- Aynı şey mi?
Bunları bana niye soruyorsunuz?
- Dindar kimliği ile özdeşleşen kadın yazarları eşcinsellerin haklarını da savunurken görebiliyoruz. Ama dindar erkek yazarlardan bu konuda ses çıkmıyor. Biz de merak ediyoruz; neden?
İnsani duyguları olan herkes bir kişinin yok yere kişilik haklarına zulüm edilmesine, işsiz bırakılmasına, aç bırakılmasına razı olmaz. Kuran'ın bu konudaki hükümleri de bellidir. Hz.Lut'un döneminde yaşananlar benim için rehberdir. Ben, beni yaratanın gösterdiği yaşama biçimini örnek alırım.
'İslam ahlakına uymayan dudakları boyalı örtülü kadına keşke açılsa derim'
- Dindar erkeğin örtülü kadına yaptığı en büyük yamuk nedir?
Bilmem, herkese göre değişir.
- Yapmayın!
Bazıları şiddet uyguluyordur. Bazısı hor görüyordur. Mesela ben şunu çok söylerim; “Neden eşiniz kızınız dernek, vakıf gibi yerlerde görev almıyor?” Sosyal, kollektif, etkin şekilde hayata katılabilirler.
- “Şu kadınlar başlarını açsa da biz de rahatlasak” diyen bir muhafazakâr erkek için ne düşünürsünüz?
İslam ahlakına uymayan elinde sigara, dudaklarını boyamış ama örtülü kadınlar var. Örtülü ama hiçbir davranışı tesettüre uygun değil, öyle birine ben de “Keşke açılsa” derim.
- Bu eleştirdiğiniz kadın tipinin karşısında nasıl bir dindar erkek figürü var? Dindar erkekler “İslami resmin” dışına hiç çıkmaz mı?
Olur mu öyle şey. Bu meselenin kadını erkeği yok.
'Adam jipe biniyor yanında sekreteri ama hanımı evde'
- O halde neden hep kadınlar üzerinden yapılıyor bu tartışma?
Erkekte de kadında da aynı şekilde cahillikler, sapmalar, kabalıklar olabiliyor. Adam esnafken köyden akrabası bir kızla evlenmiş; şimdi parası var, jipe biniyor. Sekreter kızı da yanına alıyor ama hanımı evde. Kendi dünyayı görmüş, değişmiş ya! Hanımını da götürseydin o da değişseydi.
'Tayyip Erdoğan kravat takılacak, deyince kravatımı attım'- Değişmek demişken siz hiç kravat taktınız mı?
Kravat taktım ve çok değerli kravatlarım vardır. Tayyip Erdoğan teşkilata kravat takma mecburiyeti getirince kravatımı İstanbul Üniversetesi'nin önünde çıkarttım, ayakkabımı sildim ve attım. Ben kravata karşı değilim. Ama bu ülkede kravat takma zorunluluğu olduğu sürece kravat takmayacağım.
'15'inci genim bozuk arkayı görürüm, hipnoz yaparım, düşünce okurum'
- Siz standart bir adam mısınız?
Nasıl standart olayım; bende üşüme, terleme, yorulma, acıkma yoktur. Ne acıktığımı, ne de doyduğumu anlarım. Mesela sizinle konuşurken aynı zamanda makalemi yazabilirim. Üç sayılı rakamların son iki rakamı zihnimde yer değiştirir. Arkayı gördüğüm söylenir. (Arkasını dönüyor ve konuşmaya devam ediyor) Mesela şu anda hâlâ sizi görüyorum. Bende dünyada ilk kez Abraham Lincoln'de, Türkiye'de ise klinik olarak ilk kez bende tespit edilen marfan sendromu var. Bu da morfolojik yapı farklılığı demek. 15'inci genimde bozulma var. Benim hayatımı, düşüncemi, davranışlarımı etkiliyor. Arkayı görme durumu da ondan. Mesela öğrenciyken gözlerimi yana kaydırarak kopya çekerdim. Hiç yakalanmadım. Ama ben herkes görür zannediyordum. Araba kullanamamamın sebebi de bundan, göz merceğimin yapısı nedeniyle yandaki arabaları görüyorum. Bu da morfolojik bir bozukluk.
- Ne zaman konuldu bu tanı?
1980 yılında askere gittiğimde, GATA'da. Kalp yapım, mide yapım farklı. Sizinkiler şekerpancarına benimki havuca benzer. Mesela kas gücüm yoktur benim. Ama hipnotizma yaparım, terapati yaparım, düşünce okurum.
'Doktorlar IQ'mun yüksek olduğunu söyler'
- IQ’nuzu ölçtürdünüz mü siz hiç?
Birkaç doktor üstün olduğunu söyler.
- Yani değerleriniz 120 üzeri mi?
Bakın ben mesela hanımla kız kardeşimin adını karıştırırım. Kızımın adını unuturum. Ama aynı anda 1500 sayfa kitap okuyup aklımda tutabiliyorum. Bir inat uğruna Rıza Nur’un hatıratı için kendimi 40 gün bir otel odasına kapattım. Rıza Nur'un hatıratını yayımlamak istiyordum; “Yayımla da görelim” dediler. Ben de kalktım Libya'ya gittim.
- İyi de neden Libya'ya gittiniz?
Rahat çalışmak için. Otele de tembihledim, bir ay çıkmadım odadan. Hani bir filmde vardı, odanın her yerine kağıtları yapıştırıyor ve bir şifre arıyor adam. Aynen öyle 1500 sayfalık hatıratı okudum, sayfaları odanın duvarlarına astım. Ve bitirdim; üç ciltlik bir kitap çıktı ortaya.
- Hipnoz merakınız nasıl başladı?
Annem vefat ettikten sonra annemin ruhunu arıyordum.
- Kaç yaşındaydınız?
14 civarındaydım. Önce ruh ve madde enerjisi ile temas kurdum. Sonra sihir, büyü, cin hikâyeleri ile ilgilendim. Sonra kendime has yöntemler edindim. Birini uyutmam birkaç dakika sürmezdi.
- Hipnoz yapıyor musunuz hâlâ?
Hayır. Ama bir dönem çok uğraştım.
- Az önce düşünce okuyabildiğinizi de iddia ettiniz?
Uyuyan insanla temas halindeyken düşünce aktarıp düşünce telkin edebilirim. Evet benim bütün sırlarımı öğrendiniz. Normal değilim işte! (Gülüyor)