'Çocuk, özgür iradesiyle türban takıyorsa, seçimlerde oy da kullansın!'

'Çocuk, özgür iradesiyle türban takıyorsa, seçimlerde oy da kullansın!'

Koç Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, ''9 yaşındaki çocuklara türban takılması, cinsiyete dayalı farklılığı küçük yaşta vurgulamak demek. Bu, hem kız hem de erkek çocuklar için problem'' dedi. Bu durumun ''çocuğa özgürlük'' olarak nitelendirilemeyeceğini belirten Prof. Kağıtçıbaşı, ''Çocuğun özgür iradesiyle türban taktığı kabul ediliyorsa seçimlerde oy da versin'' diye konuştu.

Lise giriş sınavlarında İmam Hatip Ortaokulu mezunlarına haksız avantaj sağladığını ve öğrencileri istemeseler dahi din içerikli dersler seçmeye zorladığı belirten Kağtıçıbaşı, “Din ve ahlak kavramlarını layıkıyla kavrayabilmek ancak soyut düşünce, analitik ve eleştirel, sorgulayıcı yaklaşım 12 yaş ve üstü devrede oluşur. Daha küçük yaşlarda verilen dini bilgiler ancak somut yasaklar (dogma) şeklinde algılanır” dedi. Cumhuriyet gazetesinden Figen Atalay’a konuşan Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı’nın söyleşisi şöyle: 

-Gençler bu eğitim sistemi içinde potansiyellerini geliştirebiliyorlar mı?

Genç nüfus potansiyeli bir ülke ekonomisinin lokomotifidir. Ancak genç nüfusun değerli bir kaynak olabilmesi için iyi eğitilmesi gerekir. İyi eğitilmiş genç nüfus büyük bir zenginlikken, iyi eğitilmemiş genç nüfus ekonomik bir yüktür.  

'Eğitimin içeriği ve kalitesi üzerinde durulmalı'

 

Türkiye'nin eğitim sorunu yıllar içinde ciddiyetini korumaktadır. Eğitime ulaşımın ötesinde, eğitimin içeriği ve kalitesi üstünde ciddiyetle durulmalıdır. Örneğin yeni açıklanan PISA 2012 raporunda, matematik, fen ve okuma-yazma performansında Türkiye'deki öğrenciler OECD ortalamalarının çok altında kaldı. Matematikte birinci düzey ve altındaki öğrencilerimizin oranı yüzde 42. Öğrencilerimizin ancak yüzde 6'sı üst düzeylerde, 6. düzeyde ise sadece yüzde 1! Bu durum gençlerimizin potansiyelini yeterince geliştiremediğimiz gerçeğini ortaya koyuyor.

-Bunun nedenleri nedir?

Birinci nedeni eğitimin kötü olması. İkincisi de öğrencilerin okula hazır başlamamaları. 25 yaş ve üstü yetişkinlerin okullaşma ortalaması ortalama 6 yıl. Çocuklara zihinsel gelişimlerini pekiştirecek imkanlar sunulmuyor. Okul öncesi eğitim çok ciddi okul başarılarına yol açıyor. PISA raporunda da bu eğitimi alan çocukların daha başarılı oldukları belirtiliyor. Ancak bizde 4+4+4 sistemi ile okul öncesi eğitim geriledi. Anaokullarının paralı olması da imkanları kısıtlı aileler için büyük bir engel.

 

'Sorgulayıcı yaklaşım 12 yaş sonrası olur'

 

-Din eğitimi nasıl olmalı? 

Milli eğitimimizde önce sadece ilkokullarda seçmeli olarak verilen din bilgisi dersi giderek eğitimin temel öğelerinden biri haline geldi. 1970'lerden itibaren giderek yerleşen bu durum, bugün hiçbir gelişmiş ülkelerde söz konusu değildir. Bazı gelişmiş ülkelerde de din dersleri vardır ancak bunlar çoğunlukla genel eğitim kurumlarında değil kilise okullarında verilir. Genel eğitim içinde verilenler de ilk ya da ortakokul döneminde değil lisede karşılaştırmalı din kültürü şeklindedir, sorgulayıcı, düşündürücü bir şekilde ele alınır. Lise giriş sınavlarında din bilgisi soruları sorulmaktadır. Bu durumun iki doğal sonucu olabilir. Birincisi bu konularda daha fazla bilgisi olan imam hatip ortaokulu öğrencilerine haksız olarak avantaj sağlamaktadır. Diğeri de öğrencileri din içerikli seçmeli dersleri seçmeye teşvik etmesidir.

Din ve ahlak kavramlarını layıkıyla kavrayabilmek ancak soyut düşünce, analitik ve eleştirel, sorgulayıcı yaklaşım 12 yaş ve üstü devrede oluşur. Daha küçük yaşlarda verilen dini bilgiler ancak somut yasaklar (dogma) şeklinde algılanır. Bu nedenledir ki mantığa dayanan din ve ahlak anlayışı daha ileri yaşlarda verilmelidir. Bu derslerin içeriğinin oluşturulmasında ve değerlendirilmesinde sadece ilahiyatçılar değil sosyal bilimciler ve felsefecilerin de katıldığı bilim kurulları görev yapmalıdır. Bu derslerde dinin psikolojik, sosyolojik ve ahlaki yönlerinin, tarih ve toplumdaki rolünün nasıl işlenebileceği üzerinde durulmalıdır. Din, kültürün bir parçasıdır ve o şekilde ele alınmalıdır.

 

İki farklı toplum yaratılıyor

 

-9 yaşında türban takmak ne anlama geliyor?

Bu, cinselliği kavram olarak ortaya çıkartıyor. Küçük yaştan itibaren cinsiyete dayalı farklılığı, cinsiyet ayrımcılığını vurguluyor. Oysa 9-10 yaşındaki çocuk, diğer çocukları "çocuk" olarak görür, kız veya erkek değil. Küçük yaştan itibaren daha ataerkil değerleri pekiştiriyor. Bu, kız çocuklarına "namuslu, mazbut kadınlar başını örter" mesajı veriyor. Örtmeyen namuslu değil mi? Bu ciddi bir ayırım. İki farklı toplum yaratılıyor. Ataerkil dünya görüşü din kullanılarak meşrulaştırılıyor. Temel kültürümüz zaten ataerkil. Bu görüye göre kadın ve erkek eşit değildir. Kadının korunması gerekir. Din de böyle emrediyor diyerek cinsiyet ayrımcılığı meşrulaştırılıyor. -Türban takmayan öğrencinin durumu ne olacak? Her ikisi de etkilenecek. "O niye takıyor? Ben niye takmıyorum? Ya da o niye takmıyor? Ben niye takıyorum?" sorularını soracak çocuklar kendilerine. Öğretmenin tavrı çok önemli. Açık olmasa bile gizil bir etki, baskı olabilir.

 

'Özgürlükse oy hakkı da versinler'

 

Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı "Çocuğun rol modeli olan annesi kapalıysa, çevresindeki kadınlar kapalıysa başını örtmek isteyebilir, kendini büyümüş hisseder, hoşuna gider. Ya da ailesi zorla başını kapatır. 18 yaşına kadar herkes çocuktur. 18 yaş, reşit olma yaşıdır. O yaştan itibaren özgür irade kullanılabilir. Çocuk için özgürlük deniliyor, çocuğun özgür iradesiyle davrandığı kabul ediliyorsa oy da versin!" diyor.