'Çocuklarıma bir anne kadar yakınım; bu piyango gibi bir şey!'

'Çocuklarıma bir anne kadar yakınım; bu piyango gibi bir şey!'
T24 - Biri 6 biri 11 yaşında olan iki çocuğuna hem annelik hem babalık yapan TV8'in haber spikeri Kaan Yakuphan, eşi Şebnem Arda'dan ayrıldıktan sonra yaşadıklarını ve değişen hayatını Hürriyet gazetesi yazarı Ayşe Arman'a anlattı."Şebnem'le 1993’te tanıştık, ikimiz de o dönem Star’daydık. O hava durumunu sunuyordu. Koridorlarda karşılaşıyorduk. Aynı ortam, aynı hava, bir elektrik oldu, birbirimize kapıldık. Üç sene sonra evlendik.Başta aşk-sevgi vardı. Ama evlendikten sonra yürümedi. Denedik denedik olmadı...12 yıl sürdü evlilik, 3 yıl da flört. Toplam 15, zorlaya zorlaya buraya kadar gelebildik.Çocuk düzeltir sandıkBirincisini yaparsın, hayat devam eder. Sorunlar da olur. Ama bir şekilde ittirirsin, sürdürmek için uğraşırsın. Sonra, “Yok olmuyor” dersin, bir ay başka bir yerde yaşarsın, sonra tekrar karar verirsin ayrı da olmuyor, bir araya gelirsin. “Çocuk, evliliği kurtarır, devamını sağlar, ikinciyi de yapalım” diye bir şey var ya, kadınlar çok rağbet eder, Şebnem istedi, onu da denedik, ikinci çocuğumuz da oldu, iyi ki de oldu, dünya tatlısı bir kızımız var, fakat evlilik, yine yürümedi. Ve Şebnem bir gün aşkın bittiğini, yürümediğini kabul etti. Sonrası ayrılık.Anne ve babadan ayrı olmanın ne demek olduğunu bilirimO daha devam etse, ben ederdim. Mutlu-mutsuz önemi yok... Çünkü ben boşanmış bir anne-babanın çocuğuyum. Anne ve babadan ayrı olmanın ne demek olduğunu bilirim.Aldatmadım! Salakça bir şey değil mi? Eşimi aldatmadım. Bu da salakça bir şey değil mi? Pek çok insan, “Adama bak be, 12 sene mutsuz yaşamış, ama karısını hiç aldatmamış!” diyor. Beni ahmaklıkla suçluyor. Belki de ahmağım. Ama aldatmadım. Şebnem, “Aramızda aşk kalmadı, ben de sana eskisi gibi hissetmiyorum” deyinceye kadar ona bağlıydım...'Kurtarabilir miyiz?' dedim; 'Hayır' dediAyrılmak istediğini söyleyince üzüldüm tabii ki. İnsan tuhaf bir iç hesaplaşmaya giriyor, sadece kendini değil, çocuklarını da düşünüyor. Hatta, onları daha fazla düşünüyor. Söylüyorum ben boşanmış bir ailenin çocuğuyum. Benim için aile birliği önemli. Önce, “Kurtarabilir miyiz?” dedim. Şebnem kararlıydı, “Hayır” dedi.Ben bir gel-git yaşadım ama o da yaşadı. Sonra ayrıldık.Bakamayınca bana getirdiİlk yıl çocuklar annedeydi. Normal olan da buydu. Ben de bu konuda katiyen savaşa filan girmedim. Ama bu senenin başında dedi ki, “Ben yapamıyorum...” “Peki ne olacak?” “Senin almanı istiyorum. Onlara benden iyi bakacağına adım gibi eminim” dedi.Eylül ayından beri çocuklarla birlikteyim. Full time televizyoncu, full time babayım...Evde sabah telaşıHer sabah yedide kalkıyorum. Çocukların kahvaltısını hazırlıyorum. Üzerimde bir şort, bir kasket oluyor, sabahları öyle. Allah’tan becerikliyim mutfakta, hemen yumurta, omlet yapıyorum, o gün ne esiyorsa. Yedi buçukta onları uyandırıyorum: “Hadi bakalım, uykucular kalkın!” Kahvaltılarını yediriyorum, sonra giydiriyorum. Eda’nın saçını yapıyorum. O iş uzmanlık istiyor. Hangi yaşta olursa olsun kadın kadın, o gün nasıl bir ruh halinde uyandı, nasıl bir saç modeli istiyor, hangi tokalarını takacağız. Neyse ki, insan her şeyi öğreniyor. Bir de kızım neşeli bir çocuk, anaokulunda okuyor, bana da çok düşkün, hooop sekizi 10 geçe servise bindiriyorum...Arda da yedinci sınıfta okuyor, onunla da aramız çok iyi, onun servisi sekizi 20 geçe geliyor. İkisine de el sallıyorum, sonra eve giriyorum. Hızlıca tıraş, duş ve kendimi kanala atıyorum. Akşam dokuz buçuğa kadar işteyim. Ama dur unuttum, evden çıkmadan, “Akşama kıymalı makarna yapalım Yücel Abla” diye buzdolabının üzerine not yapıştırıyorum ya da o gün ne pişirmesini istiyorsam... Buzluktaki kıymayı da çıkarıp çözülsün diye alta geçiriyorum...Yücel Abla yardımcımız. Her gün dörtte geliyor. Eda beş kırkbeşte evde oluyor, oğlan da altı buçuk yediye doğru. Yücel Abla onlar eve geldiğinde evde oluyor, bu arada ütü- çamaşır gibi işleri hallediyor.Dokuz buçukta geliyorum. Onlar yemeklerini yemiş oluyorlar, ben onlara meyve hazırlıyorum, onlar meyvelerini yerken ben ayaküstü akşam yemeğimi yiyorum. Sohbet ediyoruz. Onlar bana günü anlatıyor. Eda bıcır bıcır zaten, o arkadaşıyla öyle olmuş, bu arkadaşıyla böyle olmuş. Arda daha ağırbaşlı. Bir saat filan sonra uyku vakti...Önce Arda’yı, öpüyorum “İyi uykular” diyorum. Sonra Eda’yı uyuturken ben de uyuyakalıyorum. Sıkıcıyım değil mi? 10 buçukta uyuyan bir adam. Ama başka türlü bu tempoya dayanamam.Cumartesi öğlen çocukları annelerine götürüyorum. Ondan sonra evin haftalık alışverişini yapıyorum. Çok romantik değil biliyorum. Ama fiilen hayatım böyle. Bütün haftayı planlamam gerekiyor. Bir kadın, benim gibi bir adamı ne yapsın?Sabırla her şeyi öğreniyorumTabii ki bir annenin yerini tutamam ama bir annenin bile yaparken zorlanacağı şeyleri yapabiliyorum. Uzun karışık şaçları taramanın bir usulü olduğunu eskiden bilmiyordum, şimdi biliyorum. Sabırla her şeyi öğreniyorum. Bir erkek yapabilir miymiş bunları? Evet. Peki zorlanıyor muyum? Ona da evet. Ama oluyor.Çocuklarımla bir anne kadar yakın olabilme şansım var. Bu aslında piyango gibi bir şey! Çocuklarımla çok yakınım, pek çok babanın olmadığı, olamayacağı kadar. Oğlum, bir süre önce beni gece uyandırdı, “Baba buluğ oldum” dedi. Nasıl hoşuma gitti anlatamam. “Hadi koş çamaşırını değiştir ve uyu, seni çok tebrik ediyorum” dedim. Her şeyi konuşabiliyoruz onunla. Kızım ne kadar bana açık olacak bilmiyorum ama çok çok yakınız üçümüz. Bu da aslında piyango gibi bir şey. Çocuklarımla bir anne kadar yakın olabilme şansım var."