Kocaeli 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutulan ve çölyak hastası olan Görgü Demirpençe'nin doktor raporuyla yemesi zorunlu olan glütensiz buğday ekmeği cezaevine haftada bir geldiği için bütün hafta küflü ekmek yemek zorunda kaldığı aktarıldı. Kocaeli il sınırlarındaki dağıtım noktalarına gönderilen ve tüketim süresi dört gün olan ekmeğin kendine sıklıkla ancak on gün sonra geldiğini ifade eden Demirpençe, ekmeğin genelde küflü, bayat ve bozulmuş olduğunu belirtti.
Cumhuriyet'ten Seyhan Avşar'ın haberi şöyle:
OHAL’le birlikte artan hak ihlallerinden en çok tutuklu ve hükümlüler etkileniyor. Disiplin cezalarına yapılan itirazların neredeyse tümü gerekçesiz olarak reddediliyor. Birçok mahpus, itiraz dilekçesinin infaz hâkimliğine ulaşmadan yok edilmesinden şikâyetçi.
Tarsus Cezaevi’ndeki Gazel Bulut, 2 yaşındaki kızını görebilmek için İstanbul’a sevk istedi, ‘Cezaevlerinin kapasitesi dolu’ denilerek reddedildi. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın avukatları sayımlarda ayağa kalkmadığı için şiddet görüyor. Kocaeli’ndeki çölyak hastası mahpus, cezaevine glutensiz ekmek haftada bir getirildiği için küflü ekmek yiyor.
Tutuklu Halkın Hukuk Bürosu avukatları Barkın Timtik ve Naciye Demir’e disiplin cezası yağıyor. Sayımda ayağa kalkmadıkları için şiddet gören avukatlara verilen cezalar, yıllarca sürecek görüş, mektuplaşma ve telefon yasağına neden olacak.
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın da avukatlığını yapan Barkın Timtik ve Naciye Demir, sayımlarda ayağa kalkmadıkları için şiddet görüyor. İletişim yasaklarına maruz kalıyor. Normalde sabahtan akşama kadar açık olan havalandırma kapısı sabah saat 08.00- 10.00 arası açık bırakılıyor.
Avukatların ziyaretine giden avukat Zeycan Balcı, “6 yılı, 9 yılı bulan yasakları var şu anda. Cezalara itiraz etmişler, dilekçeleri infaz hâkimliğine ulaştırılmadan yok edilmiş. Bu nedenle de itiraz süresi geçti, cezalar kesinleşti. Havalandırmaya çıkıyorlar, robokoplar gelip darp ederek arkadaşlarımızı içeri sokuyor ve havalandırma kapısı kapatılıyor. Yaşananlar üzerine suç duyurusunda bulunacağız” dedi.
Özgürlükçü Hukukçular Platformu (ÖHP) üyeleri de geçen haftalarda Bolu T Tipi Cezaevi’nde tutuklu avukatlarla görüştüler. ÖHP heyetinin açıklaması şöyle:
“Cezaevinde ayakta sayım dayatması devam ediyor. Dayatmaya uymayanlara, ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezası veriliyor. Barkın Timtik’in şimdiden 9 seneyi bulan aile görüş yasağı cezası var. Cezaevinde kısa bir süre önce 28 hükümlü gecenin bir yarısı kişisel eşyalarını almalarına müsaade edilmeksizin Kayseri’ye sürgün edilmişti. Cezaevi idaresi, tutuklu ve hükümlülere yönelik provakatif tavrını sürdürüyor.”
Halkın Hukuk Bürosu (HHB) avukatlarından Engin Gökoğlu, 30 Ekim’de, kaldığı Tekirdağ Hapishanesinde, gardiyanların şiddetine maruz kaldı. HHB’den yapılan açıklamada, kolu kırılan Gökoğlu’nun giysileri çıkarılarak üzerine soğuk su sıkıldığı, tekerlekli sandalyeye oturtularak darp edildiği, çıplak şekilde saatlerce bekletildiği belirtildi. Açıklamada şu ifadeler yer aldı:
“Bütün bunlar olurken çağırılan 112 Acil Servis’ten gelen sağlıkçılar Gökoğlu’nu bu şekilde gördükten sonra ‘Hayatı tehlikesi yok’ diyerek çekip gittiler. Gökoğlu şu anda kirli bir koğuşta tutuluyor. Masa, sandalye, çarşaf, yastık, battaniye yok. Giysiler de henüz verilmedi. Mektuplar kendisine verilmiyor. Hapishane müdürü ile yaptığımız görüşmelerde Gökoğlu’nun kolunu kıran kişinin kim olduğu sorularına cevap verilmedi.”
Bolu F Tipi Cezaevi’nde gazetemize mektup yollayan Nevzat Öztürk, cezaevinde yaşadıkları hak ihlallerinin her geçen gün arttığını belirterek, “Elimizde sadece beş kitap bırakıldı. Para ile satın aldığımız radyolar, ‘Yasak’ denilerek toplatıldı. Kantinden radyo almamız isteniyor. Yemek kaplarımız toplatıldı. Plastik tabak almamız isteniyor. Haftalık 10 saat olan sohbet hakımız, ayda iki kez 2.5 saat olarak sınırlandırıldı. Bu da uygulanmıyor” dedi.
Mektubunda telefon görüşmelerinde tekmil istendiğini aktaran Öztürk, şunları yazdı:
“Telefonda konuşurken, ailemin önce isim ve soyisimlerini söylemeleri isteniyor. Yapamayınca telefon kesiliyor. Havalandırma kapısı sabah çok geç açılıyor. Akşamları da gün batmadan iki saat önce kapatılıyor. Bu şekilde hava almamız bile engelleniyor. Sürekli disiplin cezası alırsanız, şartlı tahliyeden yoksun bırakılırsınız denilerek tehdit ediliyoruz. Yaşadıklarımız anlatmakla bitmez."
‘Örgüt üyeliği’ ve ‘örgüt propagandası’ yaptığı iddiasıyla toplam 10 yıl 10 ay ceza alan ve Tarsus Cezaevi’nde iki aydır tutuklu bulunan Gazel Bulut’un, 2 yaşındaki kızı Çiğdem Arjin’i görebilmek için İstanbul ya da yakınındaki cezaevlerine sevk edilmek için yazdığı dilekçe, ‘Cezaevlerinin kapasitesi doludur’ denilerek reddedildi.
Gazel Bulut’un kayınvalidesi Firaz Bulut, Tarsus’ta açık görüşlerin 2 ayda bir defa olduğuna dikkat çekerek, “Ekim ayında Gazel aylar sonra kızını görebildi. Çocuk annesini tanımakta zorlandı ve sürekli ağladı. Buna orada bulunan infaz koruma memurları bizzat şahit oldu. Bir dahaki açık görüş 26 Aralık’ta.
Arjin’in annesine, Gazel’in evladına kavuşması önündeki bu engelin kaldırılması bu kadar zor olmamalı” dedi. Gazel Bulut’un Muğla E Tipi Kapalı Cezaevi’nden Tarsus Kampüs Kadın Kapalı Cezaevi’ne kendi isteği dışında sevk edildiğini hatırlatan Firaz Bulut, “Gazel, Muğla’dayken Gebze ve Bakırköy cezaevlerinden birine sevk istemişti. Fakat Adalet Bakanlığı Gazel’in talebini cevaplamadan bizlere, çocuğuna daha uzak bir cezaevine göndermeyi tercih etti.
Gebze, Bakırköy ve Kandıra cezaevlerinden birine, tüm sevk masraflarını karşılayacağını belirterek yeni bir dilekçe verdi. Birkaç gün önce sevk talebinin reddedildiğine dair bir yazı verdiler. Gerekçe ise yoğunluk. Gazel’in şu an kaldığı Tarsus Kampüs Kadın Kapalı Cezaevi’nde bir yatakta 2 kişi kalıyor. Yerde yatan tutuklu ve hükümlüler var. Zaten şu anda mevcut durumu düşündüğümüzde boş cazaevi bulunmuyor. Tutuklu ve hükümlü sayısı mevcut kapasitenin çok üzerinde olduğunu en iyi Adalet Bakanlığı ile Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü bilmektedir” dedi.
Kocaeli 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutulan Görgü Demirpençe, çölyak hastası. Doktor raporuyla glütensiz ekmek yemesi zorunlu. Diyetine uyabilmek için uzun zamandır hukuk mücadelesi veriyor. Cezaevi idaresi, mahpusa, dışardan glütensiz buğday ekmeğini haftalık alabileceğini bildirdi.
Demirpençe, son mektubunda, kendisine verilen ekmeğin İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından üretildiğini ve ardından Kocaeli il sınırlarındaki dağıtım noktalarına gönderildiğini, tüketim süresi dört dün olan ekmeğin kendine sıklıkla ancak on gün sonra geldiğini, bu ekmeği bir hafta boyunca tüketmesi gerektiğini ve bu sebepten ekmeğin genelde küflü, bayat ve bozulmuş olduğunu, kullanmadığını belirtti.
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği, BİMER’e başvuru yaptı. Mahpusa, her yerde satılan glütensiz mısır ekmeğinin alınmasını veya küçük bir ekmek yapma makinesi ile mısır ununun kendisine verilmesi ve ekmeğini kendisinin yapması için olanak sağlanması talebinin incelenmesini istedi. TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’ndan derneğe verilen yanıtta, konunun Adalet Bakanlığı’na sorulduğu bildirildi. Bakanlık ise komisyona şöyle yanıt verdi:
“Kurumda sadece Görgü Demirpençe çölyak beslenme tercihinde bulundu. Kocaeli Açık Ceza İnfaz Kurumu bünyesindeki fırının çölyak hastaları için ekmek üretim koşulları yok. Kocaeli’ndeki fırınlarda da glütensiz ekmek üretimi yapılamadığından, Halk Ekmek’in üretimi ekmek, Ekmeksan A.Ş. firmasından temin ediliyor. Açık cezaevi mutfak birimi ekmeği temin ve muhafaza noktasında ihtiyaçları gidermeye çalışıyor.”
Alanya L Tipi Cezaevi’nde kadın mahpuslar koğuşlarına sayım yapmaya giren erkek infaz koruma memurlarına, “Koğuşlara erkekler giremez. Derhal dışarı çıkın” diyerek tepki gösterdi. 18 kadın mahpusa disiplin soruşturması açıldı. Disiplin Kurulu Başkanlığı, dört kadına 11 gün, bir kadına ise bir gün hücre cezası verdi. Kadınlar hakkında Alanya Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunuldu.
Kadınların itirazı ise “Koğuşlara erkek infaz koruma memurları girmiyor’ denilerek reddedildi. 15 Temmuz darbe girişimini önlenmesinin yıldönümü nedeniyle kadın infaz koruma memurlarının yetersiz olduğu belirtilen soruşturma evrakında, “Sayıma iştirak eden bayan koruma memurlarının sayısının yetersiz olması nedeniyle, herhangi bir olumsuzluğa sebebiyet vermemek için güvenlik ve tedbir amaçlı olarak vardiya baş memurlarının A-11 koğuşu önüne gettikleri, bayan memurların koğuşa girdikleri” ifadesi yer aldı.
Ayrıca soruşturmada cezaevinde sayımın yapılacağının anons edilmesine karşın, sayım sırasında kadınların üst katta bulunan tuvalet ve banyoya çıktıkları ve sayımı zorlaştırdıkları iddia edildi. Disiplin Kurulu Başkanlığı, Sudan Güven, Nida Kutlu, Emetullah Akçara, Hatice Çakmak hakkında 11 gün, Nevin Gükçe’ye ise bir gün hücre cezası verdi. Emetullah Akçara’nın, vardiya baş memuruna, “Koğuşlara erkekler giremez. Derhal dışarı çıkın” sözleriyle tutuklu ve hükümlüleri memurlara karşı kışkırttığı öne sürüldü.
Silivri 6 No’lu Cezaevi’nden gazetemize mektup yollayan Yunus Paçin ise yaklaşık dört aydır hasta olduğunu ve sesini duyurabilecek bir ailesi olmadığını söyledi. Paçin, OHAL adı altında sağlık haklarının gasp edildiğini yazdığı mektubunda, “Yumurtalığımdan olduğum ameliyat sonucu bir yumurtalığımı kaybettim. 2 gün hastanede yattıktan sonra taburcu edildim. Müşahade altında tutulmam gerekirken, cezaevine götürüldüm. Enfeksiyon kaptım. Tekrardan hastaneye kaldırıldım. 18 gün daha hastanede yattım. İğnelerim yapılmıyor. İdrarımı yaparken acı çekiyorumn. Şu an kan kusuyorum. Tüm taleplerime rağmen hastaneye sevk edilmiyorum” dedi.
Özgürlükçü Hukukçular Platformu (ÖHP) Cezaevi Komisyonu, Marmara Bölgesi’ndeki cezaevlerine yaptığı ziyaretler sonucunda hazırladığı Marmara Bölge Cezaevleri Raporu’nu geçen günlerde kamuoyuna açıkladı. Raporda, “OHAL uygulamaları, açıkça kışla uygulamalarıdır ve hapishaneler açısından, ‘cezayı tüm topluma yayma’ halini almıştır” denildi. Hastane sevklerinin gecikmesi nedeniyle tutukluların sağlığının risk altında olduğunun aktarıldığı raporda, “Özellikle ağır hasta mahpuslar bakımından yaşama hakkı ihlalleri ile karşılaşılması muhtemeldir. Hapishanelerdeki doluluk oranları, kapasite aşımı da her geçen gün bu sağlık risklerini arttırmaktadır. ‘Hapishane yap, sonra hınca hınç doldur’ anlayışı insan hakları temelinde değil, güvenlik odaklı yaklaşıldığının en önemli göstergesidir” ifadesi yer aldı.