İsrail'in önde gelen doktorlarından Prof. Eyal Leshem, ülkenin koronavirüsüne neden olduğu Covid-19 hastalığına karşı toplumsal bağışık kazanmak üzere olduğunu söyledi.
"Sürü bağışıklığı" olarak da ifade edilen toplumsal bağışıklık, belli bir bulaşıcı hastalığa karşı nüfusun çoğunluğunun bağışıklık geliştirmesi sonucu hastalığın artık yayılamaması anlamına geliyor. Böylece kendisi bağışıklık geliştirmemiş olan kişiler de dolaylı yoldan korunmuş oluyor.
Covid'in yayılmasının önüne geçmek için nüfusun yüzde 65-70'ini kapsayacak bir toplumsal bağışıklığa ulaşılması gerektiği tahmin ediliyor.
Ancak İngiltere'deki bilim insanları bu konuya daha temkinli yaklaşıyor.
Brighton Üniversitesi'nden virolog Dr. Sarah Pitt, toplumsal bağışıklığın sağlandığı sonucuna varmadan önce "aşırı temkinli" olmak gerektiğini söylüyor. Pitt'e göre, aşılamada ileri bir seviyeye ulaşılması halinde bile toplumsal bağışıklığı sağlamak zor.
Pitt, kesin sonuca varmadan önce, "İsrail'de vaka sayılarının düşmeye devam ettiğini ve düşük seviyede kaldığını görmek lazım" diyor.
İsrail'de nüfusun yarısından çoğuna (5,3 milyon kişi) Covid aşısı yapıldı. Bugüne dek koronavirüs testi pozitif çıkan 830 bin kişinin de belli ölçüde doğal bağışıklık geliştirmiş olması bekleniyor.
Yani nüfusun yüzde 68'inde aşı veya virüsün bulaşması yoluyla antikor oluşmuş ve bir tür bağışıklık gelişmiş durumda denebilir.
İsrail'in en büyük hastanesi Sheba Medical Center'in yöneticisi Prof. Eyal Leshem, ülkede kısıtlamalar büyük ölçüde kaldırıldığı halde vaka sayılarının düşmeye devam etmesini toplumsal bağışıklığın sağlanmış olmasına bağlıyor.
"Bu da bize, enfekte birinin virüsü etrafındakilere bulaştırmadığını gösteriyor" diyor.
Üstelik, 16 yaşından küçük çocuklara aşı yapılmadığı halde, vaka sayılarındaki düşüş tüm yaş gruplarında gözleniyor.
Salgına karşı hiçbir önlem uygulanmaması halinde, Covid-19'a neden olan yeni koronavirüsün orijinal hali ile enfekte olmuş bir kişinin bunu ortalama 3-4 kişiye bulaştırdığı tahmin ediliyor.
Bu sayıyı 3 olarak kabul edersek, teorik olarak nüfusun üçte ikisinin virüse karşı bağışıklık geliştirmesi durumunda, enfekte bir kişi bunu sadece bir kişiye bulaştırıyor. Bu sayı virüsün yayılması için yeterli olsa da çoğalması için yeterli değil. Çünkü diğer iki kişi, bağışıklık geliştirdiği için bulaşma zincirinden koparılmış durumda.
Ancak gerçek hayatta durum kağıt üzerinde görüldüğü kadar basit olmuyor.
Aşıların etkinlik veya koruyuculuk düzeyi yüzde 100 değil. Ayrıca aşı yoluyla kişilerin hastalanması önlenebiliyor ama enfeksiyon her yerde tümüyle yok edilemiyor.
Yani aşı olmuş biri hala virüsü başkalarına bulaştırabilir.
Ayrıca Covid geçirmiş kişilerin tümü güçlü ve uzun süreli doğal bağışıklık geliştirmeyebiliyor ve virüsün yeni varyantlarının da daha bulaşıcı olduğu biliniyor.
Bütün bunlar, toplumsal bağışıklık eşiğine ulaşmak için çok daha fazla sayıda insanın aşılanmasını gerektirebilir.
Bu konuda iyi bir haber ise Dr. Pitt'e göre, salgın önlemlerini kaldırıp "normal" yaşama dönüşün sadece toplumsal bağışıklıkla değil, "vaka sayılarının istikrarlı bir şekilde düşük seyretmesi" ile de mümkün olabilir.
Mevcut veriler, virüsün yeni varyantlarının aşıya dirençli olmadığını, yani aşının onlar üzerinde de etkili olduğunu gösteriyor.
Fakat Prof. Leshem'e göre, aşıya dirençli yeni bir varyantın çıkması halinde, toplumsal bağışıklık eşiğinin altına düşülebilir.
Ancak bu aşılamaz bir engel değil. Mevcut aşılarda ufak bir düzenleme ile giderilecek bir sorun olabilir. Tıpkı grip aşılarının her yıl baskın olan virüse uyarlanması gibi.
Ayrıca İsrail toplumsal bağışıklığı sağlamış olsa bile bu değişmez bir durum olmayacak. Son yıllarda kızamık vakalarındaki artış, bu bakımdan uyarıcı.
Daha önce İngiltere'de tümüyle ortadan kalktığı düşünülen bu hastalığın 2019'dan sonra tırmanışa geçtiği biliniyor. Bunun nedeni ise aşı oranındaki düşüşe bağlanıyor.
Kızamık oldukça bulaşıcı bir hastalık. Enfekte bir kişi hastalığı 15 kişiye bulaştırabiliyor. Bu yüzden salgını önlemek için nüfusun en az yüzde 90'ının aşılanmış olması gerekiyor.