İsmet Berkan
(Hürriyet - 26 Mart 2013)
Hükümet, ‘Çözüm süreci’ni üç aşamalı bir yolculuk olarak görüyor. Henüz birinci aşamadayız ve bu aşama da kısmen tamamlandı.
İsterseniz aşamaları sayayım:
1. Silahların susması ve PKK’nın ülkeden çıkması;
2. Sürecin yönetilmesi;
3. Normalleşme.
Şu anda birinci aşamanın ilk yarısındayız. Silahlar sustu. PKK’nın silahlı unsurlarının ülke dışına nasıl çıkacağı konusunda alttan alta pazarlıklar yürüyor.
Son olarak Kandil’den Murat Karayılan Hasan Cemal’e, çekilmenin olabilmesi için ‘Meclis’in yapması gereken şeyler’ olduğunu söyledi. Ankara kaynakları ise çekilmenin düzenlenmesinin Meclis’in değil hükümetin işi olduğunu söylüyor. Hükümete yakın bir kaynak, ‘Olacak şey değil ya diyelim yasa çıktı, e bu PKK’nın aleyhine olur. Çünkü o zaman yurt dışına çıkacakları kayda almamız gerekir. Gelirlerken bize mi sordular ki giderlerken soracaklar’ dedi.
Çekilmenin ne zaman başlayıp ne zaman tamamlanacağına dair kimse süre vermek istemiyor ama biraz sonra anlatacağım, Ankara’nın aslında acelesi var.
Şu aşamada önemli olan silahların susması. Terör eylemi olmayınca, cenazeler gelmeyince hükümete ve Meclis’e demokratikleşme yönünde yasalar yapmak veya uygulamalar geliştirmek için alan açılıyor.
Örneğin 4. yargı paketi, bazı kritik eksikleri bulunmakla birlikte demokratikleşme ve insan hakları alanında ciddi ilerlemeler sağlıyor. Paket, ‘Çözüm süreci’nden bağımsız olarak geliştirilmişti zaten ama parlamentoya sevki terör yüzünden gecikiyordu. Şimdi, bu hafta tasarı Adalet Komisyonu’nda da görüşülecek, büyük olasılıkla gelecek hafta da Meclis Genel Kurulunda konuşulup yasalaşacak.
Dediğim gibi henüz Ankara’nın kafasındaki üç aşamanın birinci aşamasının yarısındayız ama Ankara bir yandan ikinci aşama için de harekete geçti.
Bu ikinci aşama büyük ölçüde toplumun sürece hazırlanmasını, süreci içine sindirmesini içeriyor. Zaten, ‘Sürecin yönetilmesi’ diye isimlendirilmesinden de anlaşılacağı gibi, ‘Akil Adamlar’ heyetinin oluşturulması veya başka komisyonların (Mesela 30 yıllık ‘düşük yoğunluklu savaş’ dönemine büyüteç tutacak ‘Hukuksuzlukları Araştırma Komisyonu’ adını taşıyacak bir Meclis Komisyonu) kurulması bu ikinci aşamada gerçekleşecek.
Aslında iç siyasetin tansiyonu da büyük olasılıkla esasen bu dönemde yükselecek. Çünkü toplumu ikna etme veya sürece hazırlama görevini sadece komisyonlar yapmayacak; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bir süre önce başlattığı kendi seçmenini aydınlatma işini sürdürecek. Bu arada büyük olasılıkla MHP de geçen hafta ilkini Bursa’da yaptığı ‘Çözüme Hayır’ mitinglerini sürdürecek. Yani gerilim artacak.
Tabii bir yandan, silahların susmuş olması, hatta PKK’nın silahlı unsurlarının ülke dışına çıkışının tamamlanması sayesinde Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne tamamen uyumlulaşma yönünde mevzuat düzenlemeleri de sürecek.
Bunlardan çok önemli bir tanesi, belki ikinci aşamaya geçilmesini bile beklemeyecek. Adalet Bakanlığı, 2011 yılında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’nin de katılımıyla yapılan bir çalıştay sonrası alınan karar ışığında Türkiye için bir ‘İnsan Hakları Eylem Planı’ hazırladı. Bu plan önümüzdeki hafta Bakanlar Kurulu’na sunulacak ve eğer onay görürse Başbakanlık tarafından bir ‘direktif’ şeklinde yayınlanacak.
Plan, sadece Adalet Bakanlığı’na değil bütün bakanlıklara bir direktif olacak; bütün bakanlıkların insan haklarını ihlal ettiği düşünülen davranışlarını içeriyor olacak.
Bu amaçla geride kalan bir yıldan uzun zamanda, Anayasa, yasalar, yönetmelikler ve yerleşik uygulamalar, ırkçılık, ayrımcılık ve eşitliği bozucu şeylere yol açıp açmadıkları açısından tarandı. Bu tarama sonucu elde edilen bulgular da İnsan Hakları Eylem Planı’nda sıralandı. Tarım Bakanlığı’nda İçişleri Bakanlığı’na, Maliye Bakanlığı’ndan Sağlık Bakanlığı’na kadar pek çok bakanlığın mevzuatında veya davranışlarında çok önemli değişiklikler olacak bu direktifin uygulanması halinde.
Hükümetin kafasındaki planın son aşaması ‘Normalleşme’ adını taşıyor.
‘Normalleşme’ ama her bakımdan normalleşme. Yani PKK’nın silah bırakması, silahlarını tamamen gömmesi ve hatta dağdan inmesi. Dağdan iniş aşamasında Meclis’in devreye girmesi ve inişlerin ‘sorunsuz’ olması.
Ankara’daki kaynaklar, ‘sorunsuzdan kasıt af kanunu vs mi’ sorusuna, ‘Bunu bugünden kestirmek kolay değil, o gün geldiğinde Meclis ne yapacağına karar verir’ cevabını verdi. Tabii bir de öteden beri konuşulan lider kadro meselesi var. Bu kişilerin üçüncü ülkelere gitmesi dahil pek çok olasılık masaya geldi geçmişte. Aynı kaynaklar, bu noktada Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi üye almak için kullandığı ‘Hazmetme kapasitesi’ benzetmesine başvurdu, ‘O gün geldiğinde toplumun ve siyasetçilerin neyi ne kadar hazmedeceğini bugünden söylemek doğru olmaz’ dediler.
Ve bütün bu aşamalar için Ankara’nın kafasında bir süre sınırlaması da var. Hemen hemen herkes, 2014’te yapılacak yerel seçimlere ve ardından yapılacak Cumhurbaşkanı seçimine dikkat çekiyor, ‘Milletvekilleri seçim bölgelerine dağılmadan yapılacaklar yapılmalı’ diyor.
Bu süre kısıtının anlamı, 2013’in en geç kasım ayı sonuna kadar zamanımızın olduğu. Çünkü, Meclis’ten bütçe kanunu geçtikten sonra büyük olasılıkla milletvekilleri seçim çalışmaları için Ankara’dan uzaklaşacaklar.
Ankara’nın kafasındaki üç aşamalı ‘Çözüm süreci’nin bir noktasında Türkiye çok önce yapmak istediği ama yapamadığı bir şeyi de yapacak, Terörle Mücadele Kanunu’nu tamamen yürürlükten kaldıracak.
Aslında AB ile müzakerelerin başlayabilmesi için 2005 yılında Türk Ceza Kanunu baştan sona yenilenirken Terörle Mücadele Kanunu’nun da kaldırılması öngörülmüştü. O yüzden TMK içeriğinin önemli bölümü TCK’ya taşınmıştı.
Ama aynı dönemde PKK terörü yeniden tırmanmaya başlayınca TMK yürürlükten kaldırılmamış, böylece aynu konular hem TCK hem TMK tarafından içerilir olmuştu. Adalet Bakanlığı’ndan bir kaynak, ‘Bugün başımızı ağrıtan pek çok şeyin sebebi yasalarımızdaki bu çifte dikiş durumu. Savcı veya hakim ister TCK’yı ister TMK’yı, çoğu zaman ikisini birden kullanıyor’ dedi.
Yani Türkiye, bu sürecin bir noktasında, büyük olasılıkla da üç aşamalı sürecin üçüncü aşamasında TMK’yı tamamen yürürlükten kaldıracak.
Sürecin bir kazaya uğramadan yürümesinin, yani silahların bir daha ateşlenmemesinin sonuçlarından biri de, hükümetin Meclis’ten aldığı ve sınır ötesi harekâta veya Kandil’in havadan bombalanmasına izin veren tezkerenin süresi dolduğunda yeniden uzatılmaması olacak. Hatta bir iddiaya göre hükümet gelişmelerin olumlu ve hızlı olması durumunda elindeki tezkereyi daha süresi dolmadan Meclis’e iade edebilir.
Bir sohbet sırasında, hükümetin önde gelen bir üyesine, süreci kastederek ‘Bana başarısızlığı tarif edebilir misiniz? Ne olursa veya olmazsa süreç başarısızlığa uğramış olacak?’ diye sordum.
Aldığım cevap şöyle:
‘Haklardaki eksikler ve kısıtlamalar yüzünden terör sorununun ortaya çıktığını söylüyoruz. Haklar verilir ama terör bitmezse ve kamuoyu da ‘Bakın verdiniz hakları ama bunlar yine de durmadılar’ diye düşünürse bu başarısızlıktır. Ama yok, haklar verilir ve terör bitmez ama kamuoyu ‘Demek hakların eksikliği yüzünden değilmiş’ derse bu başarısızlık değildir, hatta bir anlamda kazanımdır.’