Kayıpların akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle sürdürdükleri eylemlerinin 762’nci haftasında Galatasaray Meydanı’na gitmek isteyen Cumartesi Anneleri, bu hafta da polis tarafından engellendi. Cumartesi Anneleri, engelleme üzerinde polis tarafından ablukaya alınan İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nin bulunduğu sokakta eylemlerini gerçekleştirdi. Diyarbakır'da 23 yıl önce gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alınamayan Mehmet Şirin Bayram ve Ramazan Tekin’in akıbetini soran Cumartesi Anneleri, hükümete “Koltuklarınız sizin olsun çocuklarımızı verin” sözleriyle seslendi.
Üzerinde kayıpların fotoğraflarının olduğu tişörtler giyen Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilenlerin fotoğraflarıyla karanfiller taşıdı. Eyleme Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ile çok sayıda milletvekili de katıldı.
Bu hafta 2 Kasım 1996 tarihinde Diyarbakır'ın Kulp ilçesine bağlı Demirli köyünde gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alınamayan Mehmet Şirin Bayram ve Ramazan Tekin’in akıbeti soruldu.
Mezopotamya Ajansı'nın haberine göre bu haftaki açıklamayı 19 Ekim 1995’te gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun’un kızı Besna Tosun yaptı. Yaşam hakkı, savunma ve adil yargılanma, özgürlük ve güvenlik hakkının ayrımsız herkesin hakkı olduğunu vurgulayan Tosun, gözaltında kaybetmelerin bu temel hakların ihlali olduğunu söyledi. Gözaltında kaybetmeler söz konusu olduğunda devletin tüm kurumlarının işbirliğiyle cezasızlık politikalarının devreye sokulduğunu dile getiren Tosun, “Devlet bir kişiyi gözaltına aldıysa polis veya jandarma gözetimindeyken ‘kayboldu’ diyemez. Gözaltına alınanların can güvenliğinden birinci derecede devletin sorumlu olduğunu hatırlatıyoruz” dedi.
“23’üncü yılında Ramazan Tekin ve Mehmet Şirin Bayram'ı unutmadık diyerek buluştuk” diyen Tosun, şöyle devam etti:
“Bayram ailesi, Kulp Demirli köyüne bağlı Bira Zeyna mezrasında yaşıyordu. Korucu olmaya zorlanan köylüler ağır baskı görüyordu. Tüm baskılara rağmen köylüler korucu olmayı kabul etmeyince 1994 yılında köy yakıldı ve insanlar zorla yerinden edildi. Bayram ailesi de Diyarbakır'a göç etmek zorunda kaldı. Mustafa Bayram, oğlu Şirin ile birlikte inşaatta çalışmak için Kocaeli'ye gitti. 18 yaşında olan Şirin ailesine sevdiği bir kız olduğunu söyledi. Aileler görüştü ve söz kesildi. Şirin nişan için Kocaeli'nden eve geldi. 2 Kasım 1996 tarihinde köyde yaşayan amcasını ziyaret etmek için yola çıktı. Hava kararınca devam eden operasyonlar nedeniyle tehlikeli olur diye yola devam etmedi. Geceyi geçirip sabah yola devam etmek üzere akrabaları olan Ramazan Tekin'in Kulp'un Demirci köyündeki evine gitti. 2 Kasım 1996 gecesi 65 yaşındaki Ramazan Tekin'in evi askerler ve korucular tarafından basıldı. 65 yaşındaki Ramazan Tekin ile evde misafir olan Mehmet Şirin Bayram gözaltına alındı. Gözaltına alınanların Kulp İlçe Jandarma Karakolu'na götürüldüğü ve 5 gün karakolda tutulduğu bilgisi ailelerine ulaşsa da, başvurdukları Karakol'dan ‘Biz almadık, bizde yok’ cevabı verildi.”
Bayram ve Tekin aileleri 23 yıldır sevdiklerinin akıbetini öğrenememenin acısıyla yaşadıklarını belirten Tosun, “23 yıldır annesi, babası, kardeşleri Mehmet Şirin'i arıyor. 23 yıldır nişanlısı ‘Ölü ya da diri bir haber alıncaya kadar Şirin'i bekleyeceğim’ diyor. Gözaltında kaybetme süresiz biçimde soruşturmaya açık bir suçtur, zaman aşımına tabi değildir. Hemen şimdi bu hukuksuzluğa son verecek, Mehmet Şirin Bayram ve Ramazan Tekin'in akıbetlerini açığa çıkartacak ve ceza adaletini sağlayacak etkinlikte bir soruşturma başlatılması için savcıları göreve çağırıyoruz” diye konuştu.
Ardından söz alan 23 Şubat 1995’te gözaltında kaybedilen Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız da, birçok insanın haklarının elinden alındığını ifade ederek, “Bu polisleri buraya gönderenlere sesleniyorum. Polisinizi geri çekin. Buradaki insanların bir çoğu babanızın, ananızın yaşında. Bugüne kadar polise bir tek taş atmış değiliz. Bizler bizden aldıklarınızı istiyoruz. Koltuklarınız sizin olsun. Bize çocuklarımızı verin. İnsan güvenliğini sağlayan kişilerden korkar mı? Bizler burada doğruyu dile getirdiğimizde bu polisler bizlere saldırıyor. Sizlere güvenerek sizlere çocuğumu verdim. Sizlerden çocuğumu istiyorum” şeklinde konuştu.
Açıklamanın ardından Diyarbakır’da yaşayan Mehmet Şirin Bayram ailesinin Cumartesi Anneleri'ne gönderdiği mektup okundu. 21 Mart 1995 gözaltına alınan ve daha sonra cenazesi bulunan Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak tarafından okunan mektup şu şekilde:
“Sevgili Cumartesi Anneleri ve adalet arayışçıları,
Biz Diyarbakır'da 2 Kasım 19961da gözaltında kaybedilen Mehmet Şirin Bayram'ın ailesiyiz.
Hepinizi yüreğimizde aynı olan, bizleri aynı hak arayışı çatısı altında buluşturan acıyla ama aynı zamanda bu acının yarattığı mücadele inancıyla selamlıyorum. Özellikle 90'lı yıllardan sonra devleti yöneten iktidarların kendi şahsi iktidarları için arkalarına aldıkları devlet aygıtlarıyla birlikte yüzlerce faili meçhul cinayetler işleyerek kendilerini tarihin kara sayfalarında kalıcı kılmışlardır.
Peş peşe gelen farklı iktidarlar; aynı akıl ve hukuksuzca yöntemlerle bunu bir devlet geleneği haline getirerek zulüm, baskı, yıkım ve yok etmek üzerinden iktidarlarını ayakta tutmayı düşünmüşlerdir. Fakat yaptıkları hukuksuzluklar, insan hakları ihlalleri, kendilerine karşı biat ettirme düşüncesi tam da istedikleri gibi olmamıştır. Bunun karşısında adalet için kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları her türlü zulüm ve baskılara rağmen bir araya gelmeyi başarmıştır.
Devletin bu hukuksuzlukları karşısında adalet arayışçıları hukuksuzluklara göz yummayacaklarını insan hakları savunucuları ve Cumartesi Anneleri şahsında göstermişlerdir.
Cumartesi Annelerini 63 haftadır her ne kadar meydanlardan yasaklanıp sokak aralarına, kapalı mekanlara sıkıştırılmaya çalışsalar da asla ama asla bu hak arayışını, haklı olduğumuz bu mücadeleyi bırakmayacağız.
Bizleri İstanbul'dan Diyarbakır'a İzmir'den Roboski'ye ülkenin dört bir yanında adalet arayışçıları olarak bir araya getiren yaşadığımız adaletsizlikler oldu. Bu hak arayışı zinciri hiçbir iktidar ve güç tarafından yok edilemeyecektir.
Bugüne kadar gelip giden iktidarlar ve bundan sonra gelecek olan iktidarlar da çok iyi bilsinler ki bu mücadele ve hak arayışı son kaybımız bulunana ve adalet yerini bulana kadar devam edecektir.
Çünkü biz haklıyız.
Çünkü biz adalet arıyoruz.
Çünkü biz hakkımız olanı istiyoruz.
Hepinizi inanç dolu, umut dolu yüreğinizden öpüyorum.”