İçişleri Bakanlığı ve Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından Galatasaray meydanında oturma eylemleri yasaklanan Cumartesi Anneleri, kayıpları için 773'ncü haftada bir araya geldi. Cumartesi Anneleri 1996’da Yüksekova’da gözaltında öldürülen 43 yaşındaki Abdullah Canan’ın faillerinin bulunmasını istedi. Konuşmayı yapan Maside Ocak, 24 yıldır ısrarla adalet talep ettiklerini belirterek ,"Devlet, Abdullah Canan’ın kaybedilmesindeki sorumluluğunu üstlenmelidir. Fail ve sorumlular üzerindeki koruma kalkanı kaldırılarak yeniden yargılanıp cezalandırılmaları sağlanmalıdır" dedi.
Bu haftaki açıklamaya CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve HDP milletvekilleri Musa Piroğlu ile Oya Ersoy da katıldı.
Gazete Duvar'dan Hacı Bişkin'in haberine göre bu haftaki açıklamayı gözaltında kayıp yakını Maside Ocak yaptı. Ocak şunları söyledi: “Hukukun siyasileştirilmesi, savcı ve yargıçların önlerine gelen olaylarda hukuk teknikleri ile değil siyasi gerekçelerle karar vermelerine neden oldu. Yargı faaliyetleri sırasında hukukun üstünlüğü ile devletin üstünlüğü karşı karşıya geldiğinde kazanan hep devlet oldu. Bunları gözaltında kaybedilen evlatlarımızın yargı süreçlerine dayanarak söylüyor ve iddia ediyoruz; gözaltında kaybetmelerde yargısal verilerin analizini yapacak herkes söylediğimiz bu gerçeklerle yüz yüze gelecektir.”
Ocak açıklamalarını şöyle sonlandırdı: “24 yıldır ısrarla talep ediyoruz: Devlet, Abdullah Canan’ın kaybedilmesindeki sorumluluğunu üstlenmelidir. Fail ve sorumlular üzerindeki koruma kalkanı kaldırılarak yeniden yargılanıp cezalandırılmaları sağlanmalıdır. Abdullah Canan ve tüm kayıplarımız için adalet islemekten, 74 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız olan Galatasaray Meydanı’ndan vazgeçmeyeceğiz.”
Abdullah Canan’ın kızı Nuran Canan, babasını kaybettiğinde 14 yaşında olduğunu söyleyerek, “25 yıldır adalet arıyorum. Adalet yerini bulana kadar mücadelemize de devam edeceğiz” dedi.
Canan’ın oğlu Tayyup Canan ise tüm kayıplar için 1 dakikalık ses çıkarmama eylemi gerçekleştirdi. Canan 24 yıldır adalet beklediklerini söyleyerek, “Bu çetelerin insanlığa yaptıklarını görünce DAİŞ’i hatırlatıyorum” dedi ve ekledi: “Bunlar DAİŞ’in öğretmenleridir. DAİŞ çetesi de insanlığa karşı suç işledi. Babam nerede? Katillikleri tescillendi. AİHM kararı burada. İnsan haklarına ve demokrasiye olan inancımızla mücadelemize devam edeceğiz. Katilinin yüzüne son nefeste bile tüküren Abdullah Canan’ı saygıyla selamlıyorum.”
43 yaşındaki Abdullah Canan Yüksekova’da yaşayan bir iş insanıydı. Bölgede işlenen suçlar nedeniyle Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. Yurdakul’un tehditlerine rağmen şikâyetini geri almadı.
Abdullah Canan 17 Ocak 1996 sabahı otomobiliyle Hakkâri’ye gitmek üzere evinden ayrıldı. Tanık beyanlarına göre yolda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındı ve Yüksekova Dağ Komando Taburu’na götürüldü.
Ailesi yerel ve ulusal tüm makamlara başvurdu. Ancak Abdullah Canan’ın gözaltına alındığı inkar edildi. 21 Şubat 1996 günü ağır işkence görmüş cansız bedeni elleri, ayakları ve ağzı bağlı olarak bir menfezde köylüler tarafından bulundu. Tanıkların ve askeri personelin itiraflarına rağmen iç hukukta dava beraatla sonuçlandı.
AİHM’e taşınan davada ise Mahkeme, “Abdullah Canan’ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır” tespitinde bulundu ve oy birliğiyle Türkiye’yi mahkûm etti.