Cumartesi Anneleri bugün saat 12.00’de 500. kez her zamanki yerlerinde, Galatasaray Meydanı’nda olacak. Birçok aydın, yazar, akademisyen ve sanatçı kayıplarını arayan annelerin yanında olacak.
İlk eylemlerini 27 Mayıs 1995’te gerçekleştiren Cumartesi Anneleri, bugün 500. haftalarına girdi. Bir dal kırmızı karanfille herkesi Galatasaray Meydanı’na çağıran Cumartesi Anneleri, “Kaybedilmek istenen insanlığımızdır” diyerek, oturma eyleminden önce saat 10.30’da Tünel’den İstiklal’e doğru yürüyecek, kayıp evlatlarının dövizlerini Galatasaray Meydanı’na taşıyacak.
Cumartesi Anneleri’nin 19 yıllık zorlu mücadelesine, gerek eylemlere katılarak, gerekse yaptıkları haberlerle, yazdıkları yazılarla ve besteledikleri şarkılarla destek veren bazı sanatçı, gazeteci ve yazarlar BirGün’den Zeynep Yüncüler’e konuştu, herkesi bir dal karanfille Galatasaray Meydanı’na çağırdı.
Sevinç Eratalay: Bin bir çileyle büyüttüğün çocuğun bir gün gelir kaybolur. Yoktur. Devlet ne olduğunu söylemez. Koklamaya kıyamadığın yavrun kayıptır. Bedenlerini göremezsin. Dünyanın en ağır ve yakıcı/yıkıcı durumu karşısında bıkmadan usanmadan, yıllardır her türlü şiddete karşı mücadele ederek çocuklarının izini süren, çocukları için adalet isteyen Cumartesi Anneleri’nin yanında olmak işte bu yüzden çok önemlidir. Kalbimizi kızağa çekmeyelim. 500.haftada Cumartesi Anneleri’nin yanında olalım, hep olalım, özgür ve eşit, adaletli bir dünya için.
Pınar Aydınlar: Cumartesi Anneleri’nin 500. haftası, aslında bu süre 500’den çok daha fazla. Ülkemiz nice gözaltının, nice faili meçhulün barındığı toplu mezarlar haline gelmiş bir memleket. 500. haftada annelerimizi yalnız bırakmamak için Galatasaray Meydanı’ndayız.
Suavi: Kesintisiz 500. haftaya giren bu eylemin başlangıcı aslında, çok daha eskilere dayanır. Ankara’da; insan hakları anıtı önünde başlatılan bu “adalet” arayışı, defalarca kesintiye uğramış, şiddetin hedefi olmuş, zaten evlatlarını, en yakınlarını kaybeden bunca acılı yürek, üstüne üstlük bir de hedef gösterilerek defalarca incitilmiş, kanatılmış, aşağılanmıştır.
Evlatlarından, en yakınlarından “yaşama ihtimali” adına tüm umutlarını kesen bu acılı insanların bazıları, aylar-yıllar sonra, çok zor ve incitici şartlarda yitiklerine ait kimi bulgulara ulaşabilmişlerdir!
Oysa birçoğu; sevdiklerinin küçücük bir parçasına bile sarılmaktan, onu simgeleştirip bir mezara taşımaktan, mezarlarına bir çiçek bırakmaktan yoksun, adeta ömürlerini tüketmişlerdir bu adalet arayışında.
Hiç kuşkum yok ki Cumartesi Anneleri eyleminin kesintisiz 500. haftaya gelmiş olması; kararlılık, bilinç, direniş, adalet arayışı, hesap sorma, yaşam hakkı vb değerler adına büyük bir saygınlık kazandırmış olsa da, bir başka yönüyle de utanç vericidir insanlık ailesi adına!
En yetkili ağızların, üstelik gözlerimizin içine bakarak verdikleri sözler de bomboş çıkmış, Örneğin: Berfo Ana oğluna hasret bu direnişte ömrünü tüketmiştir, iki eli katillerin yakalarında!
Bunca yıl adaletin tecelli etmediği, ettirilmediği dikkate alındığında, bir bütün olarak ülkenin temel sorunu olan “hukuk ve demokrasi” alanındaki seviyesi(zliği) de gözler önüne serilmektedir.
Devletin sistematik olarak kendi vatandaşlarını katlettiği, üstelik; hem öldürdüğünü, hem de “öldüreni” sakladığı bu karanlık dönemlerin bir sonucu olarak vücut bulan “Cumartesi Anneleri”nin direnişi, dünya insanlık tarihine bir ders niteliğinde işlenmiştir.
Buradan herkesi, vicdan sahibi tüm insanlık ailesini 500. oturuma davet ediyorum, bu çığlığa kulak vermeleri umuduyla.
Çünkü biliyor ve inanıyorum: Ne kadar çoğalırsak o kadar çoğaltırız umudu ve geriletiriz yaşamlarımıza göz diken sinsi zihniyetleri.
Alper Turgut: Bugün 1990’lara geri mi dönüyor memleket diye konuşuyorsak, Cumartesi Anneleri’nin 500. haftasına giren eylemlerini hiç anlamamış, yanlarında da hiç durmamışız demektir. Gözaltında kaybedilen insanlara, faili meçhul cinayetlere, yargılı-yargısız infazlara sırtını dönen bir toplum, yine ve yeniden aynı tuzağa düşer durur, ne yazık ki… Sorumluları bulmak ve katillerden hesap sormak, ülkenin geleceği için başka bir seçenek yok, yoksa kandan ve karanlıktan beslenenler, azmettirilmek için bekleşip duruyorlar, hâlâ ve inatla oradalar ve asla pişman olmadılar. Hiç unutmam, 1998 yılında, Cumartesi Anneleri’ne, ta Arjantin’den gelen Mayo Meydanı Büyükanneleri (Abuelas de Plaza de Mayo) destek vermişti, ortak acılar sınırları kaldırmış ve anneleri birleştirmişti. Dayanışma, mesafe tanımayan bir haslet ve hasrettir, büyük acılar, herkesi vurmasın, yeni evlatlar kaybedilmesin diye, gelip bu sessiz çığlığa, ses katmak gerek, bir elde fotoğraf ve bir elde karanfille. Hep birlikte…
İsmail Beşikçi: Cumartesi Anneleri, Kürtlerin direncini, demokrasi talebini, Türk siyasal hayatının iki yüzlülüğünü, demokrasi karşıtlığını açıkça ortaya koymuştur.
Deniz Türkali: Cumartesi Anneleri 500 haftadır Türkiyede umudun, direncin, itirazın sesi oldu, vicdanımızın sesi oldu. Katillerin, karanlık güçlerin kâbusu, unutkanlığın hafızası oldu.Onların taleplerinin gerçekleşeceği gün acıların bir nebze olsun dineceği, bu ülkeye dair, hayata dair umutların yeşereceği gün olacak. 500. haftada elimizde karanfillerimizle hepimiz onların yanında olacağız.
Fehmi Tosun’un kızı Besna Tosun: 12 yaşımdan beri bu mücadelinin içindeyim ve şimdi oğlum bunun bir parçası olarak Galatasaray Meydanı’nda büyüyor. Bu mücadeleyi değil, bu mücadelenin amacına ulaştığı aydınlık ve özgür bir geleceği oğluma miras bırakmak istiyorum. Yanlızca kendi kayıplarımızı bulmak için değil, yeni kayıpların olmaması için mücadele ediyoruz. Cumartesi Anneleri’nin mücadelesi adalet ve insan hakları mücadelesidir. Dolayısıyla bu mücadeleyi yürütmek yalnızca biz kayıp yakınlarının işi değil. Vicdan sahibi her insanı bu mücadeleye sahip çıkmaya çağırıyorum.
Cumartesi Anneleri’nin 19 yıllık zorlu mücadelesi, Hasan Ocak’ın gözaltında işkenceyle öldürülüp bedeninin Beykoz Kimsesizler Mezarlığı’nda bulunmasıyla başladı. Ocak’ın akıbetinin bulunmasının ardından, insan hakları aktivistleri ve yakınlarını kaybeden aileler bir araya gelerek “Gözaltındaki kayıplar son bulsun, kayıpların akıbeti açıklansın, sorumlular bulunsun ve yargılansın” sloganıyla 27 Mayıs 1995 yılında ilk oturma eylemlerine başladılar.
Her cumartesi saat 12.00’de evlatlarının fotoğraflarıyla Galatasaray Meydanı’nda toplanan Cumartesi Anneleri kimi zaman devlet güçlerinin saldırısıyla karşılaştı, kimi zaman ise cumartesi gecelerini gözaltında geçirdi.
1999 yılında eylemlerine ara veren anneler, 30 Ocak 2009 yılında Galatasaray Meydanı’nda adalet arayışına kaldıkları yerden devam etti.
12 Eylül 1980 darbesi sonrası gözaltına alınan ve daha sonra oğlundan (Cemil Kırbayır) haber alamayan Berfo Ana, Cumartesi Anneleri’nin en büyüğüydü. “Ben çocuğumu isterim, ben mezarını isterim” diyen Berfo Ana, belki bir gün oğlu eve geri döner diye yıllarca evinin kapısını kitlememişti. 33 yıl evlat acısı çeken Berfo Ana, 21 Şubat 2013 günü, 106 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Kardeş acılar bir araya geldi; Cumartesi Anneleri’nin esin kaynağı olan Plaza del Mayo Anneleri Arjantin’den kalkıp Galatasaray Meydanı’na geldi, mücadeleye ortak oldu. Kimi zaman da, anneler birbirlerine Galatasaray Meydanı ve Plaza del Mayo arası selam göndererek mücadelelerine destek verdi.
Türkiye tarihinin en uzun eylemini gerçekleştiren ve halen mücadelelerine devam eden Cumartesi Anneleri 500. haftalarında, gözaltına alındıktan sonra 19 yıl boyunca kendisinden haber alınamayan Fehmi Tosun için Galatasaray Meydanı’nda olacak.