Aslı Işık / Ankara
Türkiye'de 24 Haziran'daki cumhurbaşkanlığı ve milletvekiliği seçimlerinin son dönemecine artık girildi. Karar zamanı yaklaşıyor. Seçmen meydanlarda ve ekranlarda izlediği adaylar arasından birini seçip kararını verecek. Peki vaatleriyle seçmenleri etkilemeye çalışan cumhurbaşkanı adayları ne kadar başarılı oldu? Hangi aday daha etkileyiciydi? Adayların seçim kampanyasındaki performanslarını Seçimlik Demokrasi kitabının da yazarlarından Prof. Dr. Ülkü Doğanay, DW Türkçe’ye değerlendirdi. İşte Doğanay'ın değerlendirmeleri:
Recep Tayyip Erdoğan: "Hiç değiştirmediği klasik bir şablonu var. Konuşmalarının başlangıcında, gittiği yörelerin ağzını kullanıyor. Yerelin nabzını tutmayı iyi biliyor. Sahne performansı açısından düşüş yok. Ama giderek daha çok hata yapıyor, daha gergin. Seçmene konuşmaları arasında es veriyor. Susuyor, sorular yöneltiyor. Kendi icraatlarını bile anlatırken sorularla anlatıyor. Bütün miting boyunca dümdüz konuşma değil, seçmenle diyalog içinde ilerliyor. En temel stratejisi, marjinalleştirerek muhaliflerini siyaset alanının dışına atması. Bunu böyle kurduğu andan itibaren, muhalefete de gerek kalmıyor. Özellikle ‘Hizmet siyaseti yapıyoruz' dediği noktada, yeni bir şey söyleyemiyor olmasının getirdiği bir açmaz var. Yeni proje olarak Millet Bahçesi ve kıraathanelerin çok önemli olduğunu savunmak durumunda kalıyor. Geçmiş seçimlerde, seçimlerin sonucundan daha emin ve istediği sonucu pekiştirmeye yönelik konuşmalar yapıyordu. Şu anda, deniz bitmiş duygusu yaratıyor ama önemli olan AKP seçmeninde ne yarattığı. Çünkü yeni seçmen devşirmekten çok, kendi seçmenini konsolide etmeye yönelik bir kampanya yürütüyor. Gençlere hitap etmiyor. Mizah hiç yok. Hedef gösterici, sert sözler var. Kutuplaştırıcı dil hala devam ediyor. Kılıçdaroğlu, ile yarıştığı dönemlerde mizahın siyaset içindeki yeri tartışılacak bir durumda değildi, ama İnce’nin mizahla gelmesi, Akşener’in kendisinde değil ama sosyal medya kullanımında mizahı kullanması Erdoğan için eksi unsurlar. Meydandaki heyecanı ayakta tutabiliyor ama bunun ötesinde daha geniş seçmenin ilgisini ayakta tutacak yeni malzeme ortaya koyamıyor. Hem yeni içerik yok hem yeni üslup yok. Eskisini sürdürüyor. Ama şartlar eskisi gibi değilken, yeni bir içerik ortaya koyamamak AK Parti’nin de en büyük açmazı.”
Muharrem İnce: "Çok dinamik bir aday olarak karşımıza çıktı. Miting sahnesindeki performansı da dinamik. Erdoğan ve Akşener’i hep ceketle, İnce’yi beyaz gömlekle görüyoruz. Bunun bir anlamı var. Takım elbise ve ceket seçmenle aradaki mesafeyi gösteren semboldür. Ceket giymek, resmi protokolü temsil eder. Kolları kıvrılmış bir beyaz gömlek, mesafeyi ortadan kaldırmaya meyilli olduğunu gösterir. Bir kere diğerleri gibi popülist bir siyasetçi. ‘Ben' dilini çok yoğun kullanıyor. Bunun ötesinde hep konuşuyor. Konuşmalarında, ‘Ben sizin için neyin iyi olduğunu biliyorum' söylemi var. Güçlü, cumhurbaşkanlığının kendisine tanınan yetkileri kullanacağı, düşüncesini doğuruyor. AK Parti'den seçmen kotarmak hedefi varsa, bu işe yarayabilecek bir strateji. Ancak bir yandan da çatı adayı gibi düşünürsek, bu ürkütücü olabilir. Bana göre ‘Biz' demeyi öğrenmesi gerekiyor. Mizahı seçmen üzerinde etkili oluyor. Hazırcevaplık da var. İnsanları gülümsetiyor ve kendisi de gülümsüyor. Televizyon programlarında daha doğaçlama konuştuğunu görüyoruz. Bir siyasi zekası ve yanında mizah duygusu var. Bu olmasa doğru yerde doğru şeyler söyleyemez. Kendisini konuşturuyor, videoları tekrar tekrar izleniyor. Sürprizli bir siyasetçi. Ne söyleyecek diye bekletiyor. Hazırcevaplığı, mizah yönü ve gençlere vaatleri açısından gençleri yakalıyor. İnsanlara on yıl sonrasının hayalini sunuyor. Gençlerin diline hitap edebilecek, onlarda karşılık bulabilecek şeyler söylüyor. Bu İnce için artı olacak. Hitap yeteneğinin geliştirilmesi lazım. Herkesi kucaklayan bir dil kullanıyor. Erdoğan’a cevap verme moduna girdiğinde dili negatife dönüşüyor. Erdoğan’a cevap vermeden önce daha pozitif bir dil kullanıyordu ve gelecek tasavvuru kuruyordu. Negatif dil giderek arttı. Seçmen bu negatif dilden yoruldu. Buna dikkat etmesi, seçim meydanında oyunu Erdoğan’ın kurmasına izin vermemesi gerekir. Miting sahnesinden işitme engelliler için işaret diliyle çeviri yapan birisi var. Bunu yapan tek aday Muharrem İnce. Özellikle eşitlikçi ve demokratik vaatler açısından hassas olan seçmen açısından bu bir artıdır. ”
Meral Akşener: "Eril siyaset yapan bir kadın aday. Beden dilinden de anlaşılıyor. Hep bir kırmızı ceket giyiyor. Bunu partisinin milliyetçi çizgisiyle özleştiriyor. Partisinin renkleri mavi, sarı olduğundan, kırmızı ve beyazı vurgulamak için de hep böyle giyiniyor. Ama bir yandan da kadın olmanın getireceği başka bir siyaset sahneleme şansını ortadan kaldırmış oluyor. Hem hal ve tavır hem de giyim ve söylemleri eril. Türkiye’de siyaset çok erkek işi olarak algılandığı ve kendisi de sağ çizgide bir hareketin lideri olduğu için eril siyaset anlayışını sonuna kadar koruyor. Uzmanlardan oluşan ekip kurduğunu sık sık dile getiriyor. Siyasetin kendisi, uzmanların alanıymış gibi davranıyor. Vaatlerini dile getirirken rövanşist yanı da var. İnce’ye göre daha fazla sayıda vaatten söz ediyor. Kutuplaştırıcı dili o da Erdoğan’a karşı kullanıyor. Argolu bir dili var. Akşener’in mitinglerinde de seçmene sorular yöneltip dahil etmek yok. Mitinglerde mimik yok, ses tonu düz. Televizyon programlarında daha yumuşak konuşuyor. Konuşmalarında çok ciddi bir ton var, mizah yok. Mitinglerinde demokrasi vurgusu yok. Otoriter bir siyaset tasavvur ediyor. Mitinglerinde konsantrasyonu yakalıyormuş gibi görünüyor, ama mitingleri kısa tutuyor. Akşener'in mitinglerde değil ama İYİ Parti’nin sosyal medya paylaşımlarında gençleri mobilize eden bir gücü var.”
Selahattin Demirtaş: "Telefonla miting konuşması yayınlamak, Twitter üzerinden basın toplantısı düzenlemek ve nihayetinde YSK’ya 4 ilde miting yapmak üzere başvurmak ve mitinge fiziki olarak katılması kabul edilmezse SEGBİS üzerinden katılmayı talep etmek dahil seçmene ulaşmak için her yolu deniyor ve asla vazgeçmiyor. Özellikle de insanların yılgınlığa düştüğü, hiçbir şeyin değişmeyeceğine ikna olduğu bir dönemde vazgeçmemesi özel bir anlam taşıyor. Cezaevi koşullarında olmasına ve diğer adaylarla eşit biçimde kampanyasını yürütmesinin önündeki bütün engellere rağmen pozitif, ümit veren ve seçmene korkmamasını salık veren bir kampanya başlattı. Baskılar, hedef göstermeler ve özellikle Erdoğan’ın marjinalleştirici, terörle ilişkilendiren, suçlayan söylemi karşısında mücadeleye devam etme mesajı verdi. Kampanyasını ‘Ben yaparım demiyorum, bizler yaparız diyorum' sözleriyle lanse ederken aynı zamanda diğer adaylardan farkını da ortaya koydu. Karşısındaki tüm adaylar Türkiye’nin sorunlarını kendilerinin çözeceğini iddia ederken Demirtaş bu sorunların çözümünün yurttaşların aktif katılımı aracılığıyla mümkün olabileceğini söylüyor. Bu başka bir siyaset anlayışına da işaret ediyor. Demokrasi, tweetlerinde de kampanya mesajlarında da temel motiflerden birisi. Projesini anlatırken kullandığı dil ise farklı bir siyasetin mümkün olduğunu göstermek üzerine kurulu. ‘Üsttenci, egemen, eril, otoriter, ötekileştirici, nobran, kaba bir dil yerine eşitlikçi, çözüm üreten, özgürlükçü, ayrımcılık yaratmayan, içten samimi bir dil, sorunların çözümünde ortaklaşmayı kolaylaştıracak' diyor. Son olarak telefonda söyleyerek paylaştığı ve sözlerini kendi yazdığı şarkı sadece Youtube kanalında bir gün içinde 65 binden fazla izlendi. Bu şarkıda dinleyicisine ‘Korkma bağır, olmadı hızırı çağır, hızır senin kalbinde, sen hızırsın' diye sesleniyor. Demirtaş’ın kampanyasının en önemli özelliklerinden birisi sürekli olarak seçmene korkmamasını, korku duvarlarını aşmasını, mücadeleye devam etmesini, çözümün halkın kendisinde olduğunu salık vermesi. Bu özellikle Erdoğan’ın kutuplaştırıcı, düşmanlaştırıcı ve korkudan beslenen söylemini boşa çıkarması nedeniyle önemli.”
Temel Karamollaoğlu: "Bugüne kadar çoğu da e-miting olarak tabir edilen 12 miting yaptı. Aslında bunlar meydanlarda değil, salonlarda yapılan konuşmalar. Daha çok konferans tarzında gerçekleşiyor; Konuşmasının sonunda, Karamollaoğlu elindeki tablette önüne gelen soruların bir kısmını yanıtlıyor. Bu daha önce denenmemiş bir yordam. Karamollaoğlu daha sınırlı bir kitleye sesleniyor. Hem e-miting adını verdiği konferanslarında, hem de Bursa’daki gibi meydandan halka seslendiğinde bir kürsünün arkasında konuşuyor. El kol hareketlerini kullansa da bu kürsünün arkasından ayrılmadığını ve hatta kürsüye yaslandığını görüyoruz. Karamollaoğlu’nun bu tercihi yaşıyla da açıklanabilir; ancak diğer yandan alışageldik siyasetçilerden farklı olarak ‘bilge başkan' olarak anılmak istemesiyle de ilgili olabilir. Daha ağır ve seçmene mesafeli, onlar için doğrusunu bilen, tecrübe sahibi bir kişi imajı yaratılmaya çalışılıyor. Bunu yaparken e-mitinglerinde sahnede, liderin arkasında, Bursa mitinginde ise liderin konuştuğu sahnenin önünde, üzerinde Karamollaoğlu isminin harflerini sırasıyla taşıyan tişörtler giyen genç erkekler bulunuyor. Bu, liderin diğer adaylara nazaran ileri yaşı karşısında gençler aracılığıyla bir denge oluşturma amacına bağlanabilir. Partinin hem e-miting ve sosyal medyaya önem vermesi hem de gençlere sahne önünde ya da arkasında yer vermesi genç seçmenin oyuna talip olduğunu gösteriyor. Ne var ki liderin konuşmalarında gençlere siyasi bir özne olarak yer veren bir siyaset anlayışının izini göremiyoruz.”
Ülke Doğanay, cumhurbaşkanları adaylarından Doğu Perinçek seçim kampanyası yürütmediği için analizini yapmamıştır.