Cumhurbaşkanı Başdanışmanı: 15 Temmuz gerici ve faşist bir kalkışmaydı

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı: 15 Temmuz gerici ve faşist bir kalkışmaydı

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın hukuk alanındaki başdanışmanı Mehmet Uçum, 15 Temmuz darbe girişiminin 1'inci yıl dönümüyle ilgili "15 Temmuz gerici ve faşist bir kalkışmaydı. Çünkü başarılı olunması halinde siyasal açıdan tek bir anlayış topluma dayatılacaktı. Totaliter bir sistem kuru­lacaktı." dedi. 

Uçum, 15 Temmuz darbe girişimini "Halkın milli demokratik devrimi engelledi" görüşünü de belirtti.

Habertürk'ten Kübra Par'ın sorularını yanıtlayan Uçum'un açıklamaları şöyle:

15 Temmuz’un üze­rinden tam 1 yıl geçti ama geride hâlâ bir sır perdesi olduğunu biliyoruz. Olay ne kadar aydınlatılabildi?

12 Mart 1971 Muhtırası’n­dan önce, 9 Mart ile 12 Mart arasında 3 gün vardır. 9 Mart olayları üzerine de tonlarca yazı, belki de yüzlerce kitap yazılmıştır ama o 3 günde neler olduğu hiçbir zaman tam olarak aydınlatılamadı. Darbecilik aslında karan­lıkta bir organizasyon olduğu için ister başarılı olsun, ister 15 Temmuz gibi püskürtülen girişimler olsun, o karanlık organizasyonları bütün yön­leriyle aydınlatmak mümkün olmaz. Ama açık olan bir şey var; Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, 12 Eylül darbecile­rinin 30 sene sonra yargılan­ması dışında ilk kez bir darbe kalkışmasına girmiş olanlar ciddi bir yargılamaya tabi tutuluyor. Dolayısıyla, bu yargılamalar kesin karar­lara ulaştığında, aydınlatma konusunda önümüze müthiş bir müktesebat sunacak.

Siz aynı zamanda bir hukukçusunuz. Yargılama süreci sizce ne kadar iyi götürülüyor?

Herhalde 20. ve 21. yüz­yıllarda en çok siyasi dava­nın gerçekleştiği ülkelerden biriyiz. Öcalan davası dahil siyasi boyutu olan birçok önemli yargılama yapıldı ve başarılı yargı pratik­leri ortaya konuldu. Dava­ları birçok arkadaşımız takip ediyor. Mümkün olduğunca objektif bir yar­gılama pratiği ortaya konul­maya çalışılıyor. Hatta bu durum bazen şehit yakınla­rında ve gazilerde tepkiye de sebebiyet veriyor. Sanık­lar yalan beyanda bulunup inkâr ediyorlar ve ölçüsüz davranışlar sergileyebiliyor­lar. Sosyal-psikolojik atmosfer açısından oldukça rahat­sız edici ama bir de pozitif hukuk var. Nihayetinde veri­lecek kararın adil olabilmesi için bu savunma hakkının da tanınması gerekiyor.

O açı­dan bakıldığında, objektif bir yargılama pratiğinin egemen olduğu görülebilir. Bazı ufak tefek sapmalar veya yersiz tar­tışmalar olabilir. Bunlar bütün siyasi davalarda gerçekleşir. Unutmamak lazım ki FETÖ davası Cumhuriyet tarihi­nin en büyük siyasi davasıdır, çünkü bu çaplı bir örgüt ülke tarihinde yok. Tabii ki şehit yakınları ve gaziler var. Ama bu davanın gerçek mağduru bütün Türkiye’dir. Çünkü bu, Türkiye’ye kast eden gerici ve faşist bir kalkışma girişimiydi.

Neden özellikle “Gerici ve faşist” diye tarif ediyorsunuz?

Faşist bir kalkışmaydı çünkü başarılı olunması halinde siyasal açıdan tek bir anlayış topluma dayatılacaktı. Totaliter bir sistem kuru­lacaktı. Bunu, halkın milli demokratik devrimi engelledi.

Nasıl bir ideolojik düzen kuracaklarını nereden anlıyoruz?

Bu örgüt; dini istismar eden, kutsiyet atfettikleri ve akıl hastası denilebilecek bir kişinin ardından giden, biat kültürüne dayalı, hiye­rarşik bir örgüt. Kimi vitrinde kulla­nırsa kullansın, bu örgütün siyaset felsefesi totaliter bir felsefedir. Seçilmiş Cumhurbaşkanı’nda ve Meclis’te tanımlanan bir demokra­tik merkezi devirmeyi hedefliyor­lardı. Demokratik sistemi devam ettirebileceklerini düşünmek müm­kün değil. Geçmiş darbelerden temel farkı da buydu. Çünkü geç­mişte darbeci ideolojinin öyle ya da böyle, normale dönme gibi bir ajandası hep olmuştur. Ama burada tamamen demokrasiyi tasfiyeye dönük bir pratik var.

Adalet Bakanı’nın açıkla­dığı son rakamlara göre 50 bin­den fazla tutuklu var. “Bu kadar insanın tutuklanması yeni mağduriyetler yarattı, kurunun yanında yaş da yandı” diye yay­gın bir düşünce var. Kantarın topuzu biraz kaçmış olabilir mi?

Siyasi davalar her yönüyle eleştiriye tabiidir. Geçmişteki her siyasi davada benzer problemler ortaya çıkmıştır. FETÖ hareketi bir kadro hareketi ama nicelik tabanı geniş bir harekettir. MİT’in son çalışmasında 215 bin ByLock kullanıcısı olduğu ve bunların 102 bininin aktif kullanıcı olduğu tespit edildi. Tüm kadroların çeşitli seviyelerde bu illegal faaliyet içerisinde olduğu iddiasıyla mücadeleyi yürütmeniz gerekiyor. Birçok farklı seviye var; biri lojistik destek sağlıyor, diğeri halka kurşun sıkıyor, öbürü arka planda kara para işlerini yürütüyor, bir başkası istihbarat işlerine bakıyor. Dolayısıyla katman katman bu örgütle ilişki var. Darbeci pratik içerisinde doğrudan yer alanlar üzerinden mağduriyet üretilmesi çok büyük bir tehlikedir. Ama daha çeperle alakalı yargılamalarda Ceza Muhakemesi Kanunu’nun tutukluluk süreleri de dikkate alınarak mahkemeler uygulama yapmaya başlıyor. Bu davaların 6 aylık geçmişi var. Halkın canına kast etmiş bir örgütün yargılanmasında daha 1 sene geçmeden bu tip mağduriyetlerden söz ediliyor. Bu, çok tehlikeli ve yargıyı da töhmet altında bırakan bir oyundur. 15 Temmuz’dan sonra Türkiye’nin yargısı da inanılmaz bir dönüşüm geçirdi. O gecenin kahramanlarından biri de Türkiye’deki yurtsever yargıçlar ve savcılardır. Şu anda objektif, halkın demokratik yargısına layık bir biçimde yargılama yapmaya çalışan bir hukuk ekibi var. Bunları da baskı altına alacak şekilde bu davaları değersizleştirmeye çalışmak çok tehlikelidir.

Röportajın tamamını okumak için tıklayın