Yeni anayasa çalışmaları için oluşturulan heyette yer alan Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Şükrü Karatepe, Meclis'e sunulan anayasa değişikliği teklifine ilişkin olarak, “Eleştirenler, ‘Başkanlık sistemi diktatörlüğe götürür mü?’ diyorlar. Önemli olan, diktatörlüğe gitme ihtimalinde önünü kesecek önlemler alınmış olmasıdır" dedi. Önerilen sistemde Meclis'in başkandan üstün olduğunu söyleyen Karatepe, "Amerika’da, başkan bir yasayı veto ettiği zaman kongre onu ancak 3’te 2 ile kabul edebilir. Bizde salt çoğunlukla kabul edilecek. Başkanlık sisteminde, parlamentonun asli görevi yasa çıkarmaktır. Önemli olan, parlamentonun yasa yapmasını kolaylaştırmak. Yoksa başkan zaten yetkili olacak. Başka çare yok" diye konuştu.
Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde Anayasa Hukuku dersleri veren Karatepe, "HSYK diye seçimle oluşmuş bir organa gerek yok" görüşünü savunurken, "Çoğu demokratik Batı ülkesinde, bunların tayin ve terfileri doğrudan adalet bakanlığı tarafından yapılıyor" ifadesini kullandı.
Habertürk gazetesinden Kübra Par'ın sorularını yanıtlayan (19 Aralık 2016) Şükrü Karatepe'nin açıklamalarından bazı bölümler şöyle:
“Eleştirenler, ‘Başkanlık sistemi diktatörlüğe götürür mü?’ diyorlar. Önemli olan, diktatörlüğe gitme ihtimalinde önünü kesecek önlemler alınmış olmasıdır. Öneride, Meclis’e Cumhurbaşkanı seçimlerini yenileme yetkisi veriliyor. Bu riski gören vekiller bir araya gelip seçimleri yenileyebilir ama kendi vekilliğini de riske atmak zorunda. Zaten bunu göze almıyorlarsa, diktatörlükten söz etmeye hakları yoktur.”
“Önerilen değişiklik referandumdan geçse ve yapılsa bile Türkiye hâlâ belirli yönleriyle bir darbe anayasası tarafından yönetilmiş olacak. Gönlümüzde yatan, başlangıç hükümleri de dahil ne kadar darbe kalıntısı hüküm varsa hepsinin Anayasa’dan çıkarılmasıydı. Bir de metnin yeniden yazılması çok önemli. Anayasa’nın şöyle bir sorunu var; kendi içinde bir şeyin uygulanmasını düzenlerken, bunu uygulayacak insanların hep hata yapacağını düşünerek, sürekli önlem ve kontrol mekanizması getiriyor. ‘Herkesin düşünce özgürlüğü vardır’ diyorsa, sonrasında uzun bir sınırlama getiriyor. Dolayısıyla metin çok uzuyor. Heyecanlı, zaman zaman bir edebiyat metni gibi yazılmış. Halbuki Anayasa’nın hukuk kavramları ile yazılması gerekir. Bence hükümlerini ve uygulamasını hiç değiştirmeden, Anayasa’yı yeniden güzel Türkçe’mizle yazmamız lazım. O zaman mevcut metin 3’te 1 eksilir, kısalır, daha kompakt, anlaşılır, sempatik bir Türkçe ile yazılmış bir metin çıkar.”
- AK Parti ve MHP’nin üzerinde uzlaştığı metin, sizin ne kadar içinize sindi?
İçime sindi, bir tereddüdüm yok. Mesela biz HSYK’nın çıkacağını düşünmüyorduk, o da dahil edildi. O konuda da eskiden beri şöyle bir görüşüm var: HSYK daha önce 5 kişiyle idare ediyordu. Bunu 20 kişiye çıkardılar. Bu çok mübalağalı bir düzenlemeydi. Bu kadarı gerekmezdi. 12 kişiye indirilmesi hoşuma gitti.
- HSYK’nın seçim usulünde, 2’nci turda 5’te 3 çoğunluk yakalanmazsa en yüksek oyu alan 2 aday içerisinden kura çekiliyor. CHP’den buna eleştiri var. “Kurada en yüksek 2 oy alanı bırakıyorlar ama zaten AK Parti’nin karma komisyonlarında 30 üyesi var. Dolayısıyla 2 adayı belirlemiş oluyorlar. Nerede burada demokrasi?” diyorlar. Bu eleştiriye bir yorumunuz olur mu?
Bu konudaki yorumum şu; CHP’li arkadaşlara çok çalışmalarını, halktan çok destek almalarını ve Meclis’te çoğunluk sağlayıp HSYK üyelerini kendileri tayin edecek çoğunluğu elde etmelerini tavsiye ederim! (Gülüyor) Başka çare yok! 1982 Anayasası’nın eleştirdiğimiz pek çok yönü var ama aynı zamanda sorun çözücü olduğunu söyleriz. 12 Eylül’de askerler darbe yaptığında Türkiye’nin Cumhurbaşkanı yoktu. İhsan Sabri Çağlayangil, senato başkanıydı ve Cumhurbaşkanı’na vekâlet ediyordu. 1982 Anayasası’nda bu sorunları çözdüler. “1’inci, 2’nci, 3’üncü turda olmazsa, 4’üncü turda en çok oyu alan seçilir” dediler. Bu detaylarda demokrasi aramamak lazım. Ayrıca bana kalırsa, HSYK diye seçimle oluşmuş bir organa gerek yok. Çoğu demokratik Batı ülkesinde, bunların tayin ve terfileri doğrudan adalet bakanlığı tarafından yapılıyor.
- Ama bu yargı bağımsızlığına aykırı değil mi?
Aykırı bir durum olmuyor. Almanya’da, adalet bakanlığı hâkim ve savcıları tayin ediyor. Amerika’da, bütün federal yargıçları başkan tayin ediyor. Orada oluyor da bizde neden olmasın?
“Yeni sistem kabul edilirse parlamentonun yapısı çok değişecek. Artık hükümet yasa tasarısı getirmeyecek. Komisyonlar çok güçlenecek, sadece bakanlığın gönderdiği metni tartışan bir kurul olmaktan çıkacak. Parlamentonun yalnızca yasa yapan bir organa dönüşmesi için bütün komisyonların yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Mesela TBMM Adalet Komisyonu... TBMM’nin adalet sorunlarını çözecek bir kadro ile yapılanması gerekecek.”
- Cumhurbaşkanı’na verilen bazı yetkiler, tartışma konusu oldu. “Partisiyle ilişiğinin kesilmemesi nedeniyle Meclis’teki milletvekilleri üzerinde nüfuz sahibi olabilecek; erkler ayrılığı kalkacak” deniliyor.
Türkiye, kuvvetler ayrılığından kuvvetler birliğine doğru gidiyor değil. Parlamenter sistemin olduğu hiçbir ülkede kuvvetler ayrılığı kalmadı. İngiltere de buna dahil. Seçim yapılıyor, parlamentoda çoğunluğu sağlayan partinin başkanı, aynı zamanda hükümeti kuruyor. Hükümeti kuran başbakan, hem meclisteki grubun hem de hükümetin başkanı oluyor. Başkanlık sistemi, başkana ne kadar yetki verirse versin, parlamenter sistemle karşılaştırıldığında kuvvetler ayrılığı prensibini hayata geçirmeye her zaman daha uygundur. Burada şöyle düşüneceğiz; halk tarafından doğrudan seçilen Cumhurbaşkanı milli iradeyi temsil etmek bakımından Meclis’in karşısındaki güç olarak karşımıza çıkıyor. ABD’nin başkanlık sisteminde; yasama, yürütme ve yargı eşkenar üçgen olarak çizilir. Bunun anlamı şu; üç kuvvet birbirine tam olarak denktir. Bu mantıktan hareket edersek, başkan tek başına meclise denktir.
- AK Parti’nin getirdiği teklifte başkan ve Meclis eşit güçte mi?
Hayır, Meclis üstün. Amerika’da, başkan bir yasayı veto ettiği zaman kongre onu ancak 3’te 2 ile kabul edebilir. Bizde salt çoğunlukla kabul edilecek. Başkanlık sisteminde, parlamentonun asli görevi yasa çıkarmaktır. Önemli olan, parlamentonun yasa yapmasını kolaylaştırmak. Yoksa başkan zaten yetkili olacak. Başka çare yok. Ülkedeki yürütmenin tamamını ona veriyorsanız zaten çok kuvvetli olduğunu kabul ediyorsunuz...
- Çok tartışılan şeylerden biri de Cumhurbaşkanı’nın Meclis’i fesih yetkisi...
Buna fesih diyemezsiniz çünkü fesih tek taraflı bir şeydir. Fesih yetkisi, parlamenter sistemin gereğidir. Şimdi önerilen sistemde başkanın parlamentoyu fesih yetkisi var ama karşılığında kendi seçimlerini de yenilemek zorunda. Bence başkanlık sisteminin en adaletli uygulamalarından biri bu giyotin sistemidir.
- Ama Meclis’in başkanlık seçimini yenileyebilmesi için çoğunluğun yakalanması lazım. Oysa Cumhurbaşkanı’nın önünde seçime götürmek için bir engel yok. Burada bir dengesizlik olmamış mı?
Ama biliyorsunuz başkan seçime gittiğinde dönem kaybeder. Diyelim ki bu başkan seçildi. 1 sene sonra “Ben bu Meclis’le çalışamıyorum” dedi. Seçimi yenilerse kendisi de dönem kaybediyor.
- Ya Cumhurbaşkanı’nın Meclis’ten gelen yasaları veto yetkisi?
Veto kelimesini kullanmayalım. Veto yetkisi, yasanın çıkmasını engellemek demek. Meclis, salt çoğunlukla yeniden kabul edebiliyor.