Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun şehit cenazesinde ‘mermi’li saldırıya uğramasıyla ilgili “Yapılanı tasvip etmek mümkün değil. Fakat tabii ki siyasetçi de, nerede ne konuşacağını gayet iyi bilmeli. Tahrikler tepkiye yol açabilir. Toplumun hassasiyetlerini göz ardı ederseniz, toplum size tepki verir” dedi.
Cumhurbaşkanı, Barack Obama'nın başkanlığı dönemindeki ABD ile ilişkileri değerlendirirken, "Ne yazık ki beklentilerimiz tam olarak gerçekleşmedi. Mesela ekonomik alanda beklentilerimiz gerçekleşmedi. Ekonomik alanda hatta geriledik, ileri gidemedik. Dış politikada da beklentiler tam gerçekleşmedi" diye konuştu.
Erdoğan, Muhammed Ali’nin cenaze töreni için gittiği ABD dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Aralarında Hürriyet'ten Mehmet Arslan'ın da bulunduğu gazetecilerin soruları ve Erdoğan’ın yanıtları özetle şöyle:
Bir siyasi partinin eş genel başkanı ‘Kendi savunmamızı kendimiz yaparız’ demiş ve daha sonra da bu hendek olayları meydana gelmişti. Şimdi bir benzer açıklamayı ana muhalefet partisi genel başkanından duyduk. Bir şehit cenazesindeki mermi atma olayı sonrasında, “Polise güvenmiyoruz, kendi güvenliğimizi kendimiz sağlayacağız” dedi. Sanki Türkiye’de yeni bir faza geçiliyor gibi. Türkiye’de bazı siyasi partilerin terör örgütleriyle aleni yakın görüntü vermesi bir Cumhurbaşkanı olarak sizi rahatsız ediyordur sanıyorum?
Rahatsız etmemesi mümkün değil. Fakat bu zat biliyorsunuz bu safhaya gelmeden önce de, benzer açıklamaları yapmak suretiyle, terör örgütünün arkasında olduğu siyasi partiyle adeta eş hareket eder duruma girmişti. Eş hareket eder duruma girmesinden sonra, birçok yerde bazı eylemlerin olması bana göre bir başlangıç değil, bir sonuçtur, bir neticedir. Fatih’teki olay, bana gelen bilgilere göre, şehitlerimizin oradaki yakınlarının tavrı. Tabii ki gönlümüz böyle bir şeyi her halükârda arzu etmez, istemez. Keşke öyle bir şey olmamış olsaydı. Keşke yani orada böyle bir boş kovanın konması yaşanmasaydı. Yapılanı tasvip etmek mümkün değil. Fakat tabii ki siyasetçi de, nerede ne konuşacağını gayet iyi bilmeli. Tahrikler tepkiye yol açabilir. Etki-tepki meselesi var. Yani siz, hele hele böyle şehitlerimizin arka arkaya geldiği bir dönemde, toplumun hassasiyetlerini göz ardı ederseniz, bu toplum size tepki verir. Toplumu tahrik etmemek lazım. Siyasilere düşen de budur. Fakat orada, bir gün önce yapılan açıklamalar, şehit yakınlarını tahrik etmiş olmalı.
Televizyondaki açıklamaları ben de dinledim. ‘Biz PKK’lı mahkûmları da ziyaret ederiz,DHKP-C’li mahkûmları da ziyaret ederiz’den kastedilenin, cezaevleri ile ilgili insan hakları komisyonu üyelerinin ziyareti olduğu iyi belirtilse, ifade yumuşatılmış olurdu. Ama parti olarak ziyaret ederiz ifadesini kullandığınız zaman olay tamamen provoke edildi. İfade provoke edildi. Mesela yardımcısı onu çeviriyor. Yani bu, o gece o yayını yapan TV’de de dinlendi. Daha sonra diğer TV’ler de aynen alıntı yapmak suretiyle bunu yayınlamış oldular. Burada, ana muhalefette istikametini kaybeden bir siyaset anlayışı olduğunu görüyoruz. Bu, tabii ki iyi bir gelişme değil. Temenni ederim ki toparlanırlar.
Terörle mücadelede Türkiye büyük bir mesafe aldı. Terör örgütünün meskûn mahallerde giriştiği hamleler başarıyla bertaraf edildi. Ama terör örgütünün inadı devam ediyor. Hatta terör örgütleri artık birlikte hareket etmeye başladılar. Bu olguya karşı Türkiye’nin aldığı tedbirler var mı? Terörle mücadeleye ilişkin yeni bir yol haritası var mı?
Terör şu tarihte biter veya şöyle bir şey olursa orada biter diyebilmek tabii ki mümkün değil. Terör ancak minimize edilebilir. Nitekim terörle mücadele çerçevesinde bazı ilçelerde yapılan operasyonlar için yüzde 100 tamamlandı denildiğinde bile aslında yasaklar tümüyle kalkmıyor. Niye? Çünkü sinme, saklanma, tekrar ortaya çıkma ihtimali var. Rehavete kapılmamak için o esnada bile tedbirler, aramalar sürüyor. Terör örgütlerinin birlikte hareket etmeye başlamalarını, artık son kozlarını oynadıklarının göstergesi olarak yorumluyorum. Bizler, sadece askerimizle değil polisimizle, köy korucularımızla da bu süreçte de operasyonları sürdüreceğiz. Bunların neticesini almamız biraz zaman alabilir. Netice alınana kadar operasyonlar sürecek.
Terörle mücadele konusunda vatandaşların da dayanışma ve desteklerini esirgemediklerini görüyoruz. Mardin Midyat’taki son terör saldırısına tepki gösteren Midyatlıların, Türk bayraklarıyla sokağa dökülmeleri hepimizin dikkatini çekti. Oradaki halkın bu duruşu çok anlamlı değil mi sizce?
Dediğinize aynen katılıyorum. Midyat aslında çok milli, yerli ve muhafazakâr bir yerdir. Bu tür tepkilerin, oralarda terör örgütünün varsa altyapısını, Allah’ın izniyle silip süpürebileceğine inanıyorum. Oradaki saldırıda ne kadar güçlü bir bomba kullandıklarını birlikte gördük. Bunların hedefleri falan tamamen farklı. Şimdi biliyorsunuz, amonyum nitrat satışı artık yasaklandı. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, amonyum nitratın satışını yasakladığı gibi piyasadakileri de toplamaya başladı. Bakanlık, bir alternatif çalışma yürütüyor. Bu alternatif çalışma, çiftçilerin talebine olumlu bir cevap vermeye yardımcı olacak.
Yeni anayasa konusunda halihazırdaki durum nedir?
Bu Sayın Başbakan’la yaptığım görüşmelerdeki durumu kısaca aktarmam gerekirse hükümet, anayasa konusundaki çalışmaları yoğunlaştırıp, muhalefet partileriyle birlikte bir netice almanın yolunu deneyecek. Netice alabilirlerse ne âlâ. Alamayacak olurlarsa, AK Parti kendi çalışmasını parlamentoya taşıma gayreti içinde olacak.
Terörle mücadelede askerlerin yetkilerini arttıran ve onları hukuki güvence altına alan yasa tasarısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Operasyonlar sırasında ortaya çıkan bazı gerçeklikler oluyor. Yasal düzenleme de ortaya çıkan ihtiyaçlara istinaden yapılıyor. Amaç askerimizin de, polisimizin de, köy korucumuzun da kendilerini çok daha güvende hissetmelerini sağlamak. Belki 10, belki 15 sene sonra, herhangi bir askerimiz, herhangi bir polisimiz veya köy korucumuz, yasal anlamda bazı karşıt saldırılara maruz kalmamalı. Onları güçlü kılmamız lazım ki mücadeleyi çok daha güvenle yapsınlar. Terörle mücadele kararlılıkla sürüyor, sürecek. Şu ana kadar içeride ve dışarıda toplamda 7 bin civarında terörist etkisiz hale getirildi. Verdiğimiz her şehit için ciğerimiz yanıyor. Terörle mücadele konusundaki en önemli gelişmelerden biri, asker, polis ve köy korucularımızın adeta etle tırnak gibi artık birbirleriyle tam bir dayanışma ve işbirliği içinde olmaları. Geçmişte bu konuda sıkıntılar vardı.
Ancak terörle mücadelede askere yasal zırh getiren yasa tasarısıyla ilgili tartışmalar da var. AK Parti, 2002’de iktidara geldiğinde OHAL’e son verilmesi ve bölgedeki olumsuzlukların ortadan kaldırılması için çok ciddi mücadele vermişti. Şimdi ise terörle mücadelenin yoğun olduğu mevcut ortamda, askere verilecek yeni yetkilerin bölgede faili meçhullere, benzeri istismarlara ve yetki aşımlarına neden olabileceğine ilişkin endişeler var. Ne diyorsunuz bu tür endişelere?
Biz sadece endişeden hareketle gerekli yasal düzenlemeleri yapmayacak olursak, bölücü terör örgütünü daha da güçlendiririz. Bizim için esas nedir? Güvenlik güçlerimizi sağlam bir zeminde çalışmaya sevk etmektir. Onlar mücadele verirken hayatlarını ortaya koyuyorlar. Siz, hayatını ortaya koyan bir insanın geleceğini teminat altına almazsanız o insan ne yapacak? Endişelerden söz edenler, halihazırdaki durumlara ne diyorlar peki? Adam tutuyor teröristin adını parka veriyor. Biliyorsunuz en son Suruç’ta böyle bir şey oldu, güvenlik güçlerimiz anında müdahale ederek gereğini yaptılar. Devlet bu tür şeylere müsaade edemez. O nedenle, sözde mezarlıklar nasıl halloldu ise bahsettiğim türden şeylerin yapılmasına da fırsat veremeyiz. Bu ülke, bu vatan hepimizindir. Bu vatanda, devletin işleyişine ters hareket edenler, bedelini de öderler.
‘Paralel yapı’yla mücadelede tablonun ortaya çıkarılması hususunda Devlet Denetleme Kurulu’nu görevlendirdiğinizi söylemiştiniz. O çalışma ne aşamada?
Şu anda DDK bu konuda benim adıma tam yetki ile gerekli çalışmaları yürütüyor. Aynı şekilde Başbakanlık’ta da bir ekip var. Onlar da yoğun şekilde çalışıyor. MİT’in de çok yoğun çalışması var. MİT’in yaptığı çalışmalarla, ilişkiler ağı da çözülüyor. Kayyum atamalarından ciddi neticeler alınıyor. MGK’da bunların bir terör örgütü olduğuna ilişkin bir tavsiye kararı alındı. Bunu hükümetimize bildirdik. Hükümetimiz de bunu aynı şekilde bu kararı çıkararak bunu strateji belgesi olarak yayınlayacak. Strateji belgesi olarak yayınlandıktan sonra da yargının eli güçlenecek, mücadelenin yasal zemini daha da güçlenmiş olacak.
ABD’de seçim sürecine girildi. Başkan Barack Obama dönemindeki Türkiye-ABD ilişkilerini nasıl değerlendirirsiniz? Yeni dönemden beklentiniz nedir?
Sayın Obama görevi devraldığında Türkiye’nin de ilk ziyaret ettiği ülkelerden biri olması bizleri çok umutlandırmıştı. Hatta salt bir stratejik ortaklık değil, biz bir model ortaklık oluşturalım demiştik. Böyle bir teklifin olması, umutlarımızı daha da arttırmıştı. Model ortaklık ile Türkiye-ABD ilişkileri çok farklı bir konuma yükselecek diye düşündük. Ne yazık ki beklentilerimiz tam olarak gerçekleşmedi. Mesela ekonomik alanda beklentilerimiz gerçekleşmedi. Ekonomik alanda hatta geriledik, ileri gidemedik. Dış politikada da beklentiler tam gerçekleşmedi. Örneğin Obama, Ortadoğu’da devraldığı Irak meselesini çözeceğini, oradan tamamen çıkacağını söylemişti. Çıkmaya çıktı ama Afganistan’a geçti. Hakeza söz vermiş olmasına rağmen Guantanamo meselesini çözemedi. Afganistan’da NATO ülkeleri peyderpey çekilmeye başladığı sırada biz, ‘Sizlere söz verdik, o nedenle sizinle birlikte kalacağız’ dedik. Kaldık da. NATO ülkesi olarak verdiğimiz sözü tuttuk. Ama Suriye ve Irak olayında ne yazık ki hep birlikte çok güçlü bir varlık ortaya koyamadık.
Kendilerine, “DAİŞ terör örgütüne karşı ortak mücadelede biz varız, ne gerekiyorsa biz yaparız. Yeter ki PYD’yle, YPG’yle iş yapmayın” dedik. “İşte onlar DAİŞ’e karşı savaşıyor” falan diyorlar. PYD/YPG’nin DAİŞ’e karşı savaşmasının sebebi orada yarın yeni bir yapılanmanın olmasını sağlamaktır. Onlara yaptıkları silah yardımlarının yarısını DAİŞ’e kaptırıyorlar. Bir bakıyorsunuz Amerikan askerlerinin kollarında YPG amblemleri. Tutmuşlar onlarla gayet samimi fotoğraflar veriyorlar. Tüm bunlar benim ülkemde tabiatıyla ABD’ye karşı ciddi bir infiale neden oluyor. Bütün ikazlarımıza, uyarılarımıza rağmen de bahsettiğim durum hâlâ devam ediyor. Bu durumlar bizleri tabii ki üzüyor.
Suriye’deki durum adeta bir çıkmazda. Bu durumun Obama’nın Ortadoğu politikasından, Obama’nın iş tutuş tarzından kaynaklandığını söylemek mümkün mü sizce?
Bunu sadece Sayın Obama’ya fatura etmek doğru olmaz. Fakat ben Obama’dan tabii ki çok daha kararlı bir duruş bekledim, bekliyorum. Şu anda onu engelleyen ABD’de seçimlerin yaklaşmış olması mıdır bilemiyorum. Ama devlet politikalarında devamlılık esas olmalıdır. Bu ilke açısından bakıldığında seçimlerin yaklaşması bir engel olmamalıdır. Kaldı ki ABD’de bir başkan iki dönem görevde kalabiliyor. Obama da ikinci döneminin sonunda artık. Dolayısıyla atılması gereken adımları, kararlı bir şekilde atabilir aslında. Sizin NATO’da ortağınız Türkiye şu anda Suriye’de sınır tehdidi ile karşı karşıya. O tehdidin içinde rol alanlar sizden güç alırlarsa, Türkiye olarak bu durum bizleri tabii ki ciddi manada üzer.
Rusya ile ilişkilerde yeni bir gelişme söz konusu mu?
Benim üzüldüğüm konulardan biri de Rusya’nın Suriye’deki görüntüsüdür. Sayın Putin ile aramızdaki hukuk, ikili ilişkileri çok ileri bir noktaya taşıdı. Türkiye-Rusya ilişkileri iktidarımızda en güçlü dönemini yaşadı.
Ama bu denli güçlenmiş olan ikili ilişkiler, malum olaydan sonra neredeyse kopma noktasına geldi. Koptu demek istemiyorum, çünkü ben ikili ilişkilerin halen toparlanacağı ümidini taşıyorum. Çünkü ben ve Putin, ikili ilişkileri gerçekten çok ileri bir noktaya taşımıştık. Rusya ile olan ticaret hacmimiz Amerika ile olan ticaret hacmimizden daha fazlaydı. Hedefimiz 100 milyar dolara ulaşmaktı. Biz ABD ile dahi böyle bir hedef koyamadık. Böylesine güçlü olan ilişkilerin bugünkü duruma gelmesi üzücü. Temenni ederim ki ilişkilerimiz kısa zamanda toparlanır, yine o eski günlerimize çok daha güçlü bir şekilde döneriz.