Erdoğan: Yaka paça buraya gelip yaptıklarının hesabını verecekler!

Eski savcılar Zekeriya Öz ve Celal Kara Ermenistan'a geçiş yaparken böyle görüntülendi.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, haklarında yakalama kararı bulunan eski savcılar Zekeriya Öz ve Celal Kara'nın Gürcistan üzerinden Ermenistan'a geçiş yapmalarına ilişkin olarak, "Bana kaçacak diyen ihanet şebekesinin mensupları birer ikişer kaçmaya başladı" dedi. "Bunlarla ilgili, kırmızı bültenler hepsi devreye girecek" diyen Erdoğan, "Bunlar da yaka paça buraya gelip, yaptıklarının hesabını verecekler" ifadesini kullandı. 

Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Saray'ında 8. muhtarlar toplantısında konuştu.

Erdoğan, Beştepe'de geleneksel haline gelen muhtarlarla buluşma toplantısını en son 7 Haziran seçimi öncesi 8 Nisan'da yapmıştı.

Erdoğan'ın açıklamaları özetle şöyle:

Burada devletin bakanlıklarına kurumlarına yakışır büyük bir kongre merkezini kurmuş olalım. Hemen camimizin alt sağ tarafında bir çok amaçlı salon yapıyoruz ki aynı anda yemek ikramında bulunabileceğimiz bir bina daha yapalım. Altında da yine bir sergi salonu olsun. Burada da sergi etkinliklerini gerçekleştirelim arzusundayız. Yapacağımız bu projelerle külliyeyi tamamlamış olacağız. 33 ayrı ülkeyi ziyaret ederek devlet başkanlarıyla resmi görüşmeler yaptım. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde bir çok vatandaşımızı ağırladık. Sadece muhtarlarla bu sekizinci buluşmamız.

Bazı çevreler Cumhurbaşkanı'nı yeniden Meclis seçsin demeye başladılar. Meclis milletin vekilidir, aslı olan yerde vekilin hükmü olmaz. 10 Ağustos'ta Türkiye'nin demokrasisine ve kalkınmasına kastedenler bir kez daha sükutu hayale uğradılar.

 

'Bana kaçacak diyen ihanet şebekesinin mensupları birer ikişer kaçmaya başladı'

 

Biz her hesabın üzerinde bir hesap olduğuna ve kaderin üstünde bir kader olduğuna inanan inanlarız, kendilerine  herşeyin üzerinde görenler birer birer yıkılırken ülkesini terk ederken biz burada kol kola çalışmaya devam ediyoruz. Gezi eylemlerinde beni yurt dışına kaçmakla itham eden ihanet şebekesinin mensupları birer ikişer kaçmaya başladı. Şimdi yurt dışındalar. Bunların bir kısmı Romanya'da yakalandı, Gürcistan üzerinden başka yere kaçanlar da yaptıklarının hesabbını er yada geç bir gün verecekler. Karanlık eller Türkiye'yi rahat bırakmıyor, güçlü Türkiye istemiyorlar.

 

'İkircikli tavırlar Türkiye'yi sıkıntılı bir döneme itti'

 

2002 Kasım'ındaki Türkiye neydi bugünkü Türkiye'nin durumu ne? Yükselen ve güçlenen bir Türkiye var ama biz buradad da durmayacağız ve daha ileriye gideceğiz. Seçimler sonrasında siyasi parti yönetimlerinin ortaya koyduğu ikircikli tavır Türkiye'yi sıkıntılı bir döneme itti.

 

'7 Haziran'da bazı kurumlarımız yetersiz kaldı'

 

7 haziran seçimleri öncesi, doğu ve Güneydoğu’da vatandaşlarımız üzerinde baskı ve tehdit iklimi oluşturuldu. İlgili kurumlarımız, vatandaşlarımızın özgür iradelerini sandığa yansıtma konusunda yetersiz kaldı. Bunu açıkça söylemek zorundayım. Seçimden sonra ortaya çıkan tablo, Türkiye için yeni bir dönemin kapısı aralanabilirdi. Bu da yapılmadı. Belirsizlik ortamını fırsat veren bölücü Terör örgütü 11 Temmuz’da yeniden saldırılara başlayacağını ilan etti. 20 Temmuz’daki Suruç’taki bombalı eylem bahane edilerek, alçakça saldırılara girişildi. Evinde uykuda olan iki genç polisimizden, çarşıda gezen eşiyle çocuğuyla alışverişe çıkan binbaşımıza, astsubayımıza kadar kalleşçe saldırılar başlatıldı.  

 

'Bazı köşe yazarlarına sesleniyorum; teröristleri savunanların yanında olmayı neyle izah edeceksiniz?'

 

Şimdi kendini akıllı sanan bazılarına, köşelerde mürekkep akıtanlara soruyorum. Siz, acaba bu ülkede milliyetperver, vatansever olduğunuzu neyle ispat edeceksiniz? Bu yavrularımızın katillerini, teröristleri savunanların yanında olmayı neyle izah edeceksiniz? Hem onların yanında yer alın, öbür taraftan demokrasi, özgürlük deyin. Soruyorum, bunun neresi özgürlük, neresi demokrasi? Demokrasiden bahsediyorsan her şey parlamentoda var. Gel, mücadeleni parlamentoda ver. Ama bunlar arkalarına o silahlı güçleri almadıkları sürece parlamentodaki temsil güçlerinin bu denli güçlü olacağına inanmıyorlar. Belli bazı köşe yazarlarını da destek kıtaları olmak üzere yanlarına almak suretiyle bu milleti parçalamanın gayreti içine giriyorlar.

Düşünün ya ambulansa itfaiye aracına kan toplama aracına vatandaşımızın ekmek teknesi olan kamyonuna olaylarla hiçbir ilgisi olmayan insanların otomobillerine saldırmak alçaklığın ta kendisi değil midir?

Tunceli Erzincan yolunda geldi bir terörist, yanında bir başkası daha orada nutuk atıyor. Nutku attıktan sonra siviller de onları alkışlıyor. Şimdi sevgili kardeşlerim bunların hepsi kanunlarda var. kanunlarda var. Bütün mesele devletin kurumlarının el ele dayanışma halinde olmasıdır. Ama bu devletin içinde dediğim gibi bir paralel yapı gibi bir zalim yapının olması, çeşitli kurumların içerisine serpilmiş olması ne yapıyor süreci zorlaştırıyor.  

'Elektrik paraı vermiyorlar maalesef'

 

Bir taraftan bunları da aşmanın mücadelesini veriyoruz. Sokak başlarını kazıyarak, yollara mayınlı tuzak kurmak, insanları tehdit etmek, araçlarını yakmak yol yapımını baraj inşaatını engellemek… Düşünebiliyor musunuz? Bu barajlarda ne olacak? Su toplanacak, kurak araziler orada sulanacak. Hidroelektrik santralse elektrik enerjisi üretilecek. Ondan sonra da faturayı nereye kesecek, hükümete kesecek, devlete verecek. Ne diyecek, bak elektriğimizi vermiyor… Elektriği kesen sensin. Elektrik parası da maalesef, onu da vermiyorlar zaten bildiğiniz gibi. Ve utanmadan sıkılmadan şunu da söyleyebiliyorlar. Barajlar sebebiyle, bunu da dindar geçinenleri söylüyor ha. “Allah’ın verdiği yağmurdan nasıl para alırsınız” diyorlar. Eyvallah Allah’ın verdiği yağmur, bu barajlar olmasa nereye gider? Toprağa gider? Ne olur dere olur ırmak olur denize gider. Ama bu barajların bir maliyeti yok mu? Ki bunlar 100 milyonlarca maliyeti olan barajlar. Bunların işletme masrafı yok mu? Sana verilen suyun bir bedelini ödemeyecek misin? Böyle bir mantık olabilir mi? Anlayış olabilir mi? İşte bunları el ele vereceğiz, omuz omuza vereceğiz. Siz bu devletin en ücra köşedeki mahallesinin köyünün temsilcisi durumundasınız. Siz muhtarsınız. Siz seçilmişsiniz. Siz memur değilsiniz. Seçilmiş atanmıştan her zaman daha önemlidir, bunu böyle biliniz.

 

'Kendilerine aydın, akademisyen, gazeteci diyen güruh...'

Son eylemler terör örgütünün ve destekçilerinin kalleşlikte hiçbir sınır tanımadığını gösterdi. Çok iğrenç işbirliklerine de şahit oluyoruz. Paralel devlet yapılanması peşinde olan kesimin, bölücü örgütle aynı çizgide buluştuğunu görüyoruz. Aynı şekilde kendilerine aydın diyen, akademisyen diyen, gazeteci diyen bir güruhun nasıl alenen hainlik peşinde koştuğunu ibretle takip ediyoruz.   

'Seni başkan yaptırmayacağız' demek..."

 

Bölücü örgüt uzantıları eylemlerin ve ölümlerin faturasını, şahsıma hükümete çıkarmaya çalışanların asıl niyetlerinin gayet iyi farkındayız. Ne diyorlardı, “seni başkan yaptırmayacağız…” Bu sözün aslında “Türkiye’yi 2023 hedeflerine ulaştırmayacağızı” ifade etiğini çok iyi biliyoruz. Bugün devlet silahlarını sustursun diyenler, dün de bölücü örgüte niye savaşmıyorsun diyordu. Çünkü bunlar savaş istiyor, kan istiyor, can istiyor. 6-7-8 Ekim tarihlerinde, benim Kürt kardeşlerimi sokağa çağıran kimdi biliyorsunuz değil mi? Peki 50 kişi öldü. Ölen kimdi? Benim Kürt vatandaşım. Öldüren? O da Kürt. Peki Kürdü Kürde kırdıran bu adamlar değil mi? Bu adamlar nasıl oluyor da özgürlükçü oluyor.  

'Cici çocuk demekle...'

Öyle eline bir saz vermek suretiyle bir insanı modern bir noktaya oturtamazsınız. Köşelerde, şuralarda buralarda cici çocuk demekle kişi cici olmuyor. Biz insanın ameline bakarız, fiiline bakarız, yaptıklarına bakarız. Peygamberimiz ne diyor? Müslüman o kimsedir ki elinden ve dilinden diğer Müslümanlar da emindir, salimdir, güvendedir. Biz bunu arıyoruz. Bunlarda böyle bir şey var mı? Bunlar yol kesen, bunlar haraç toplayan… Alıyor insanı dağa kaçırıyor. Sonra haber gönderiyor, şu kadar para göndereceksin. Göndermediğin takdirde yakarız yıkarız. Yaptıkları bu. Arkadan gel kurşunla. Uykuda kurşunla. Tek amaçları var Türkiye’nin istikrarının bozulması, güven ortamının zedelenmesi. 

Dikkat ediniz saldırılar ülkemizde oluyor, yürekler yanıyor. Ama terör örgütünün güdümündeki parti çözümü Brüksel’de arıyor. Kendi ülkesine kendi milletine bu kadar yabancılaşmış bir anlayışın, yaşanan sorunlara çözümler üretebilmesi mümkün değildir.

 

'Kurşunla oy arasında tercih yapın'

 

Oyu Türkiye’den alıp çözümü dışardan aramak bir partinin kendini inkar etmesidir. Bir taraftan sandığı referans alan, bir taraftan sırtını terör örgütüne dayadığını söyleyen partinin mensupları siyasete arkasını dönüyor demektir. Bu parti mensupları, silahtaki kurşunla sandıktaki oy arasında tercih yapmak zorundadır. Bu süreçte sembol olarak kullanılan Kobani ve Suruç hadiselerinin gerisindeki gerçeği bir kez daha paylaşmak isterim.

 

'Konuştuklarımı sapıtanlar, saptıranlar var'

 

Türkiye, Suriye’nin her bölgesi gibi Kobani’nin de rejimin ve DAEŞ terör örgütünün zulmünden kurtulması için her türlü çabayı gösterdi. Bölge saldırıya uğradığında, hem oradan gelen 200 bin kişiyle sınırlarımızı biz açtık. Burada şu anda paylaşmak istediğim bir şey var. Konuştuklarımı sapıtanlar var, veya saptıranlar. Nedir bu?

 

'Sınırları kapayabilirdik'

Kobani’den kaçanları bir hafta içerisinde ülkemizde misafir eden biz değil miyiz? Biz sınırlarımızı kapayabilirdik. Ama biz kapamadık. Biz ne dedik? biz bize sığınanlara kapımızı kapayamayız. Kampların yetmediği yerlerde çeşitli evlerde misafir edildi. Şu anda terör orada canlar da aldı. Ama biz bir şey daha yaptık. Özgür Suriye ordusunu topraklarımız üzerinden Kobani’ye girmesini sağladık. Kuzey Irak’ta Peşmergeleri topraklarımız üzerinden aldık, girmelerini sağladık. 

Obama bana 'Kobani 2 güne düşer' dedi

 

Bunu yapan da biziz. Herhalde bunu terör örgütü PKK yapmadı. Bunu biz yaptık. Önlerini biz açtık. Niye? Orada Kobani’de Kobani’deki en azından kendi hemşerilerine veya yakınlarına sahip çıkma zeminini hazırlamak ve DAEŞ ile orada sürdürülen mücadelede taleplerini yerine getirmek. Bu arada enteresan bir şey olmuştur. Sayın Obama beni aramıştır, işte iki güne kalmaz Kobani düşer. Burada sizden yardım istiyoruz demiştir. Ben de şunu söyledim, sayın obama, 200 bine yakın Kobanili zaten bizim ülkemize girmiş durumda. Şu anda orada Kobani’li kalmadı. Sadece savaşçılar var, onlar savaşıyor. Ama unutmayın, sizin oraya indireceğiniz silahlar sadece PYD’nin değil  DEAŞ’in eline geçirecek. Yarısını DAEŞ aldı, diğerini de diğerleri aldı. Biz bölgeyi tanıyoruz, biliyoruz.

Ama dostlar maalesef bizim bu yaklaşımımıza dikkat etmediler. Şu anda 70-80 bin civarında Kobanili dönmüş vaziyetteler. Temenni ederiz ki diğerleri de bir an önce Kobani’ye dönerler, ülkelerindeki yerlerini alırlar.

Hep Kobani düştü düşecek diye cımbızlanan ifademin arkasında bu var.

‘Aldığı haberin doğrulunu araştırmak her Müslümanın vazifesi’

 

Aldığı haberin doğruluğunu araştırmak, her Müslümanın vazifesidir. Hatta hatta terbiyesizce, edepsizce Suruç katliamını MİT’e yıkmak isteyenlerin de üzerlerindeki suçu bir başkalarına devretme operasyonudur. Böyle dönemler hem bozguncuların sayısının arttığı, hem de bozgunculuğun etkisini çoğalttığı dönemlerdir.

 

Bir takım medya kuruluşlarının da bu kritik dönemde milletimizin moralini bozarak, paralel ve bölücü örgütlerinin değirmenine su taşıdıklarını da görüyoruz. Ülkemize düşmanlık eden herkese sayfalarını ekranlarını manşetlerini açan medya kuruluşlarının ihanetlerini biz de not ediyoruz. Zamanı geldiğinde bu notlar elbette milletimiz tarafından değerlendirilecektir.

 

‘Şahadet makamı kıyamete kadar’

 

Bunu açık net söylemek zorundayım. Bu operasyonlar devam edecektir. Tabi canımız yanıyor. Şehit ailelerimizin canları da yanıyor. Artık bu iş bitsin diyen kardeşlerimiz oluyor. Şunu bilmemiz lazım, bu iş şüphesiz ki ilk insan Kabil ve Habil… Biliyorsunuz kabil kardeşini öldürmüştür, bir süreç başlamıştır. Ama şahadet makamı kıyamete dektir, devam edecektir. Mesele nedir? Bunu minimize etmektir. İnşallah asgariye inmesi veya tamamıyla bitmesidir. Ama bakın dünyanın hemen hemen her yerinde bu tür eylemler, bu tür olaylar devam ediyor mu? Ediyor. Hele hele bu bölge özellikle  seçilmiş.

 

Bakın bir şöyle yay var, Pakistan Afganistan İran, Irak, Suriye, Filistin mısır Libya devam ediyoruz…

Biz bu gayreti göstereceğiz. Ama biz bunların bu saldırıları karşısında asla durmayacağız. Mücadeleyi kararlı bir şekilde sürdüreceğiz. Mesela bazıları diyor ki, terör örgütü silahlarını sustursun. Hayır, ne demek sustursun. Terör örgütü silahları bırakacak, gömecek, betonlayacak. Böyle olacak. Kalkıp da devletten kimse silahlarını bırakmayı isteyemez. Askerin de polisin de silahı onun enstrümanıdır. Onu asla elinden bırakamaz. Bir devletin en önemli görevi, can güvenliğini mal güvenliğini nesil güvenliğini akıl güvenliğini sağlamaktır. 

 

'Silahları gömecekler, yer tespitini de biz yapacağız'

 

Tüm teröristler ya ülkemizi terk edecekler, ya da dediğim gibi silahlarını bırakacaklar, gömecekler. Bunların da yer tespitini biz yapacağız.

Terör örgütüyle arasına mesafe olmayı beceremeyen siyasi parti için de aynı durum geçerlidir. Bu partinin yöneticileri siyasetin imkanları içinde faaliyet göstermeyi başaramadıkları sürece, bizim gözümüzde örgütün piyonu olacak kalacaklardır. Yani kimse bize yalan söylemek suretiyle, bizim terör örgütüyle alakamız yok… Kusura bakmayın bunu kimse yutmaz.

 

'Çözüm süreci buzdolabında'

 

Çıkıp çözüm süreci devam ediyor diyorlar. Bana göre çözüm süreci buzdolabındadır. Şu anda milli birlik ve kardeşlik projesi gündemdedir. Buna destek verenlerle bu yolda yürümeye varız. Bölücü örgüt ve onun güdümündeki parti sorumluluklarını yerine getirmemiştir. Tercihini şiddetten ve baskıdan yana kullanmıştır. Bunlar için yalan itikadi bir meseledir. Terör örgütü 2013’ten beri, kendi aklında devleti oyalayarak tahkimat yoluna gitmiştir. Şu anda görüyorsunuz, operasyonlarda nasıl silahlar ortaya çıkıyor. Tamamen yığınak yapıyorlar, sığınak, Suriye’den yığınaklar yapılıyor. Niçin? Yarınlara. Maalesef bu konuda şu anda devletin çok daha gayretli, çok daha bu konularda yılmayacak şekilde operasyonlarına devam etmek suretiyle, hangi evde ne var ne yok, istihbaratla her şeyiyle bunu ortaya çıkarmak durumundadır. Hangi evde kim var, nedir ne değildir. Bunu gelecek, orada kaymakamına, valisine emniyet müdürüne bildirecek.

Biz bu yola analar ağlamasın sözüyle çıkmıştır. Ülkeyi çatışma ortamına sürüklememek için dikkatli hareket ettik. Gerektiğinde dişimizi sıktık. Çatışmaları yeniden başlatan devlet olmadı. Bundan sonra artık ne devletin, ne hükümetin vereceğiz bir taviz, atacağı herhangi bir adım yoktur. Çünkü yapılması gereken her şey yapılmıştır.

Terör örgütü silahlarını bırakmadığı, militanları ülke dışına çıkarmadığı, güdümündeki siyasi parti demokrasinin safına geçmediği sürece, ülkeyi ve milleti korumak için üzerine düşenleri yapmaya devam edecektir.  Sınırlarımız ve dışında terör örgütünün tüm unsurlarına karşı gereken her türlü müdahale yapılacaktır.

 

“90’lı yıllara döndük’ iddiasını reddediyorum”

 

Milletimiz müsterih olsun. Çözüm sürecini bu ülkenin bekasının tehdidi haline dönüştürmeye çalışanlar hüsrana uğrayacaktır. Türkiye’nin 1990’lı yıllara döndüğü iddiaların da kesinlikle reddediyorum. 90’larda olanların birçoğu şu an parlamentoda. Bu itham her şeyden önce milletimize haksızlıktır. Türkiye geçtiğimiz 12 yılda demokrasi hak ve özgürlükler kalkınma alanında elde ettiği kazanımlardan bir milim dahi geri gitmeyecektir.

Kararlı adımlarla yürümeye devam edeceğiz. Türkiye, terörün de paralel yapının da üstesinden gelebilecek imkana iradeye sahiptir. Bunlardan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Birileri çıkıyor, işte sayın başbakan koalisyon kurmak istiyor ama cumhurbaşkanı bunu engelliyor gibi bunu yalan yanlış iftira kokan ifadeler kullanıyor. Tabi ben şu ifadeyi sürekli kullandım, kullanıyorum. Sorunların çözümü için irade koyabilecek koalisyon hükümeti konusunda ümidimizi muhafaza etmeye çalışıyoruz. Çünkü bu ülke hükümetsiz olamaz. Şahsıma düşen görev nedir? Anayasada belirtilen süreci işletmektir. Ben şu anda bu süreci işletiyoruz. En çok oyu olan genel başkanımız, başbakanımız. Hükümeti kurma görevini ben kendilerine verdim ve bu süreci başlattım.

 

‘Koalisyon ilkeleri örtüşmüyorsa intihar edecek hali yok’

 

Sayın başbakan şu anda hükümeti kurma görüşmelerini devam ettiriyor. Ama bu süreç içerisinde, yine farklı farklı yaklaşımlar ortaya konuluyor. Ana muhalefet ile iktidar koalisyon kursun diyenler var, ondan sonra görüşelim diyenler var. Bunların hepsini görüyoruz. Anayasada belirtilen süreç içerisinde sayın başbakan 45 gün içerisinde kendisinin de partisinin de inandıklarına mütenasip olabilecek bir ortak bulabilirse, ama bir tekrar seçim ama farklı bir anlayışla ortaklık için adım atabilir. Ama o tabi kendi ilkeleriyle de karşı düşüncenin örtüşmesi lazım. Herhalde örtüşmüyorsa, intihar edecek hali yoktur. Bunu bu şekilde görmek lazım. Koalisyon hükümetinin kurulması benim temennimdir, bu süreç 45 gündür. Bu mümkün olmadığı takdirde, ya mevcut hükümetin azınlık hükümeti olarak devam etmek suretiyle bir erken seçime gitmesidir ki buna bir destek gerekiyor. Parlamentodan güvenoyu alması gerekiyor.

Aksi takdirde, çünkü sunulacak olan bir kabine parlamentoda güvenoyu almayabilir. Sonra yeni görevlendirme süreci başlayacaktır. Meclis’in kalkıp bir geçici hükümeti kurma şekli var. burada da parlamentoda temsil edilen siyasi partilerin güçleri oranında, geçici seçim hükümetinde temsil edilmesi gerekiyor. Bunun da çeşitli faydaları var, zararları var.  Koalisyon görüşmelerinin hayırlı şekilde sonuçlanmasını diliyorum.