Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, AB ile bitme noktasına gelen müzakere sürecine ilişkin olarak, "Türkiye bir defa kendini rahat hissetmeli. 'Benim için varsa, yoksa Avrupa Birliği' dememeli" yorumunu yaptı. "Yani, bazıları eleştiriyor olabilir ama, ben de kendi kanatimi söylüyorum" diyen Erdoğan, "Mesela, 'Şanghay 5’lisi içerisinde Türkiye niye olmasın?' diyorum. Bunu sayın Putin’e olsun, Nazarbayev’e olsun, şu anda Şanghay 5’lisinin içerisinde olanlara da söyledim" ifadesini kullandı. "AB, Türkiye için hiçbir zaman hayırlı rüya görmedi" diyen Erdoğan, "Pek görmeye de niyetleri yok. Zaman zaman şahsıma hakaretler, zaman zaman ülkemizde fikir özgürlüğü olmadığı, hak ihlalleri iddialarını gündeme getirdiler" diye konuştu.
Erdoğan, aralık ayı içinde ABD seyahatinin gündeme gelebileceğini belirterek“Chicago’da Amerikalı Müslümanların yıllık buluşmasına katılma ihtimalim var. ABD’ye gidecek olursam, eğer ayarlanabilirse Sayın Trump’la bir görüşme yapabiliriz” dedi.
Cumhurbaşkanı, 'FETÖ' soruşturmalarına ilişkin olarak, "17-25 Aralık sürecinde tüm arkadaşlarımız bizi tam anlamış olsaydılar 15 Temmuz belki olmayabilirdi. Fakat anlayamadılar. Anlayamadıkları gibi bu alçaklara o dönemde toz kondurmayan; onların böyle kötü niyetlerinin olmadığından bahseden arkadaşlarımız da vardı" görüşünü dile getirdi.
Erdoğan, bölgeye yapılan yatırım ve son duruma ilişkin olarak, "Şu anda hükümet, devlet, yıkıma uğramış yerleri ihya etmenin gayreti içerisinde. O ihya, inşa hareketi bir bitsin, vatandaş da yeni yapılan evlerine yerleşirse, ondan sonra normalleşme süreci özgüveni arttırır. O zaman yatırımcı oraya belki de çok daha rahat girme şansını yakalayacaktır" dedi. Erdoğan, "Mesela şimdi yeni bir adım atıldı. Herhangi bir esnaf tehdit neticesinde kepengini indirirse cezai müeyyideye uğrayacak. Çünkü bu iş sadece güvenlik kuvvetlerinin değil ki. Vatandaşlarımız da direnmeli; kendisini tehdit edenlere, 'Kapatmıyorum' diyebilmeli" görüşünü savundu.
Pakistan ve Özbekistan gezisini tamamlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Semerkant’tan dönüşte, uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Geziye eşlik eden gazeteciler arasında bulunan Hürriyet yazarı Vahap Munyar'ın haberine göre, Erdoğan özetle şu mesajları verdi:
İngiltere’de Brexit yaşanırken, bizim de AB ile ilişkilerimiz yeni döneme girdi. Bu konuda son durum nedir?
Brexit bana göre güzel bir tevafuk oldu. Yani, Avrupa’da diğer ülkelerde bu tür şeyler olabilir. Fransa’dan, İtalya’dan da sesler geliyor. Geçenlerde bizimle ilgili Dışişleri Bakanları bir araya geldiler. Önce hırsla bir araya geldiler. Daha sonra Avusturya’nın dışında hiçbirisi Türkiye ile müzakerenin dondurulması noktasında fikir beyan etmedi. Bu tabii önemli bir şey. Mesele şu; Türkiye bir defa kendini rahat hissetmeli. “Benim için varsa, yoksa Avrupa Birliği” dememeli. Benim kanaatim bu. Yani, bazıları eleştiriyor olabilir ama, ben de kendi kanatimi söylüyorum. Mesela, “Şanghay 5’lisi içerisinde Türkiye niye olmasın?” diyorum. Bunu sayın Putin’e olsun, Nazarbayev’e olsun, şu anda Şanghay 5’lisinin içerisinde olanlara da söyledim. Başlangıçta 5 ülkenin kurduğu Şanghay İşbirliği Örgütü’ne daha sonra Özbekistan, Pakistan, Hindistan gibi ülkeler de dahil oldu. İran da girmek istiyor. Sayın Putin, “Bunu değerlendiriyoruz” gibi bir ifade de kullandı. Temenni ederim ki orada olumlu bir gelişme olması halinde, yani Türkiye’nin Şanghay 5’lisi içerisinde yer alması, bu konuda çok daha rahat hareket etmesini sağlayacaktır diye düşünüyorum.
AB, bizi tam 53 yıldır oyalıyor. Böyle bir şey olabilir mi? İlklerdeniz, ama 53 yıldır oyalanıyoruz. Mesela Başbakanlığımın ilk yıllarında liderler zirvesine biz çağrılırdık. Daha sonra çağırmamaya başladılar. Niye? Orada her şeyi açık, net söylüyorduk da ondan. Mesela fasıllarda açma-kapama olayında, sadece açmak var, kapama yok. Kapama olmayacaksa, açmayı yapsan ne olur, yapmasan ne olur? Latin Amerika ülkelerine vize serbestisi var, ama Türkiye’yi hâlâ oyalayıp duruyorlar. Geçen gün arkadaşlarla da konuştuk. “Yıl sonuna kadar sabredelim, yıl sonuna kadar oldu, oldu... Yoksa biz bu geri kabulü falan, bu dosyayı kapatalım”... Mülteciler konusunda 3 milyar Euro bu yıl için haziran itibarıyla vereceklerdi. Vermediler. Yani bize değil, mülteciye verecekti. Bir protokol var ama uygulama yok. Artık 11’inci aydayız. Yıl sonu geliyor. Güya ikinci bir 3 milyar Euro da söz konusuydu. Şimdi onu da ne yaptıklarını göreceğiz. Gördükten sonra bu konuda da kararlı bir şekilde adımımızı atmış olacağız.
AB’den hiç yumuşama sinyali yok mu?
Yani, bunları anlamak mümkün değil. Öyle şeyler yapıyorlar, öyle şeyler söylüyorlar ki, anlamak mümkün değil. Bir bakıyorsunuz kuyruğu dik tutma derdindeler, bir bakıyorsun yelkenleri indirivermişler. Türkiye için hiçbir zaman hayırlı rüya görmediler. Pek görmeye de niyetleri yok. Zaman zaman şahsıma hakaretler, zaman zaman ülkemizde fikir özgürlüğü olmadığı, hak ihlalleri iddialarını gündeme getirdiler. Almanya’da, Fransa’da, Belçika’da teröristler kol geziyor ama bu tür şeyleri umursamıyorlar. Ya da Belçika’nın, Ermenilerin soykırım iddiasını kabul etmedi diye bir milletvekiline partisinden atılmanın yolunu açacak kadar özgürlüklerden uzak olduğu unutuluyor. Bunların özgürlük anlayışı bu kadar işte.
Güneydoğu için bir teşvik paketi açıklandı. Ancak, bölgeye yatırım için hareket yaratmadı. Yatırımcıları oraya yönlendirmek için başka adım atmak gerekiyor mu?
Bölgeye yatırım çok çok önem arz ediyor. Fakat bir gerçek daha var. Şu anda hükümet, devlet, yıkıma uğramış yerleri ihya etmenin gayreti içerisinde. O ihya, inşa hareketi bir bitsin, vatandaş da yeni yapılan evlerine yerleşirse, ondan sonra normalleşme süreci özgüveni arttırır. O zaman yatırımcı oraya belki de çok daha rahat girme şansını yakalayacaktır. Mesela şimdi yeni bir adım atıldı. Herhangi bir esnaf tehdit neticesinde kepengini indirirse cezai müeyyideye uğrayacak. Çünkü bu iş sadece güvenlik kuvvetlerinin değil ki. Vatandaşlarımız da direnmeli; kendisini tehdit edenlere, “Kapatmıyorum” diyebilmeli. Esnafın geneli böyle bir tavır sergilerse, onlar gelip de “Kepengi indir” diyemez. Şu anda emniyet güçleri, silahlı kuvvetler, köy korucuları çok kararlı gidiyor. Bundan sonraki süreçte teröristler o kadar rahat cirit atamayacak.
17-25 Aralık sürecinde tüm arkadaşlarımız bizi tam anlamış olsaydılar 15 Temmuz belki olmayabilirdi. Fakat anlayamadılar. Anlayamadıkları gibi bu alçaklara o dönemde toz kondurmayan; onların böyle kötü niyetlerinin olmadığından bahseden arkadaşlarımız da vardı. Halbuki ben başbakanlığımın ilk dönemlerinden itibaren dershaneler meselesine olumsuz yaklaşan birisiyim. O zamandan itibaren gelen bakan arkadaşlarıma (Milli Eğitim Bakanlarını kastediyor) hep bunu söylemişimdir; “Gelin bu dershaneleri kapatalım” diyordum. İlla takviye verilecekse, takviyeyi de sen yap devlet olarak. Nitekim şimdi yapıyoruz. Maalesef Nabi Avcı’nın Milli Eğitim Bakanlığı dönemine kadar bunu gerçekleştiremedik. Nabi Bey’le birlikte olan süreçte, “Artık bu işi halletmemiz lazım” dedik. Tepkilere rağmen dershane meselesini halletmeyi hamdolsun başardık. Dershaneler kapatılınca bir şey mi kaybedildi? Bu dershaneler kapandıktan sonra çocuklarımızın geleceği mi karardı? Hayır. Tam tersine, milyarlarca lira bu alçaklara gideceğine, çoluk çocukları için her şeyini feda eden garip gurabanın, fakir fukaranın cebinde kaldı. Dershanelerin kapatılması vatandaşlarımızın yararına oldu. Dershanecilik işlerine geliyordu. Okullardan başarılı olanları al, dershanende onları şöyle göstermelik pudrala, sorular zaten çalınıyor. Ondan sonra da yok şu kadar başarılı öğrenci, YGS’de şu oldu, TEOG’da bu oldu. Her şeyi hırsızlık üzerine bina etmişlerdi.
Erdoğan, aralık ayı içinde ABD seyahatinin gündeme gelebileceğini belirtti ve “Chicago’da Amerikalı Müslümanların yıllık buluşmasına katılma ihtimalim var. ABD’ye gidecek olursam, eğer ayarlanabilirse Sayın Trump’la bir görüşme yapabiliriz” dedi.
Erdoğan, Özbekistan Cumhurbaşkanı Vekili ve Başbakanı Şevket Mirziyayev’le görüşmeleri şöyle özetledi: “Özbekistan’a 2004’te Başbakan iken gitmiştim. Cumhurbaşkanı düzeyinde Türkiye’den son ziyaret ise 2000 yılında Sayın Sezer döneminde yapılmıştı. Daha sonra karşılıklı irtibatlar olmuş, “Ya siz gelin, ya biz gelelim” denilmiş olsa da bu arzu hayata geçirilememişti. Semarkand’ı ziyaretimiz, iki ülke arasında en üst düzey temas açısından da önemli. Özbekistan’da 4 Aralık’ta cumhurbaşkanlığı seçimleri var. En güçlü aday da şu anda vekaleten görevi yürüten Mirziyayev. İnşallah bu yeni dönem, açılan bu yeni sayfa iki ülke arasında barış, huzur ve bir ekonomik sıçramaya da vesile teşkil eder. Türkiye, Özbekistan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülke. Özbekistan, İmam Buhari’nin, İmam Maturidi’nin diyarı. Bu isimlerin önemli değerler olduklarının farkındalar. “Dinimizi istismar edenlere karşı çok daha hassas olmalıyız” gibi bir yaklaşımları var. Çalışmalarımızı yoğun bir şekilde karşılıklı kültürel anlamda da sürdürelim istiyorlar.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, FETÖ’yle mücadele çerçevesinde görevden almalar konusunda yöneltilen eleştirilere şu yanıtı verdi:
“Deniliyor ki 100 bine yakın görevden alınma var. Belki daha da fazla olacak. Suç işleyen bedelini ödeyecek. Hukuk gerekeni yapacaktır. Durduramayız. Mesela, Doğu Almanya ile Batı Almanya’nın birleşmesi sırasında 600 bin kişiyi görevden aldılar. Onlar yaptığı zaman oluyor da bizde böyle bir adım atıldığı zaman niye rahatsız oluyorsunuz? Bize geliyorlar yurtdışından,’ Bu kadar kişi görevden alınıyor, doğru mu, şöyle mi, böyle mi?’ diye soruyorlar. Biz kararlı duruyoruz. ‘Siz bizim iç hukukumuza karışamazsınız’ diyoruz.”
Erdoğan, FETÖ’yle mücadeleyi değerlendirirken şunları dile getirdi:
“15 Temmuz, bahsettiğimiz arkadaşların da bunları tanımalarını sağladı. Onlar da insanlarımızın çoğu da bunların ne olduklarını anladı. Peki hâlâ bunu anlayamayanlar yok mu? Var... Hâlâ karşıda muhalif olarak, rakip olarak duranlar yok mu? Onlar da var. Ama bu terörist yapılanmayla mücadeleyi kararlılıkla sürdürmeye; bunların üzerine acımasızca gitmeye mecburuz. Bu mücadeleyi tabii ki hukuk içerisinde, tabii ki adil biçimde yapacağız. Görevden alınmalara gelince, bakın bir şeyi abartmaya çalışıyorlar. Mağduriyet iddiasıyla, bazıları özellikle MİT’i yıpratmanın gayreti içerisindeler. ByLock meselesinin aslında hikâye olduğunu ileri sürenleri kastediyorum. ByLock hikâye değil, bal gibi de var. MİT bunu ortaya çıkarınca, hepsi iyot gibi ortaya çıktı. Deşifre oldular. Kim kimdir öğrenildi. Yüzde 10’luk bir hata payı bile olsa, yapılan iş neticesinde çok ciddi kişiler yakayı ele verdi. MİT’in bu husustaki başarısı, attığı adım, onları ciddi sıkıntıya soktu.”
Erdoğan, TSK ve emniyette FETÖ temizliğinin kararlılıkla sürdürüleceğini belirterek, şunları dile getirdi:
“Kimileri diyor ki, ‘Askeri liseler kapatılmamalıydı’. Kendilerine izah ettim. ‘Kusura bakmayın. Bu darbe sizin kurduğunuz askeri liselerden çıktı. Onlar harp okullarına girdi, oralardan çıktı’ dedim. Necdet Paşa (Özel) düz liseden gelmedir. Hulusi (Akar) Paşa düz liseden gelmedir. Askeri liseleri kapattık ama harp okullarının ihtiyacını diğer liselerden karşılıyoruz. Havuz geniş ve bu havuzda farklı eğitimler söz konusu olduğu için bana göre bakış açıları da farklılaşacak. Tek düze bir bakış olamayacaktır. Tek tip insan olmayacaktır. Bizim şu anda hedefimiz bu. Bu demek değil ki disiplin, düzen olmayacak. Uymayanlarla gerektiğinde pekala ilişiki kesilebilir.”