Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Kazakistan dönüşü özellikle bankacılık sistemine yönelik önemli mesajlar verdi. Bankaların kredi konusundaki tutuculuğunu aşacaklarını belirten Erdoğan, “Kesinlikle sıkıştıracağız. Devlet bankaları başta olmak üzere, üzerine gideceğiz. Özellikle yatırımcımızın krediye rahat erişebilmesi lazım ki bu adımlar atılabilsin. Bunun önünü devlet olarak açalım dedik, açıldı ama yeterli değil. Bankaların da bu işi kolaylaştırması lazım” dedi.
Arakanlı Müslümanların sorunlarını Birleşmiş Milletler’de dile getireceğini belirten Erdoğan, Bangladeş’teki sığınmacıların da yalnız bırakılmayacağını vurguladı. Beşar Esad’la görüştüğü yönündeki iddiaları reddeden Erdoğan, “Görüşmeye de pek niyetim yok” ifadesini kullandı. Rusya ile hava savunma sistemi S-400 konusunda anlaşmanın ilerlediğini ifade eden Erdoğan, “Bildiğim kadarıyla arkadaşlar kaporayı da verdiler” açıklamasında bulundu. Kazakistan’daki temasları hakkında bilgi veren ve uçaktaki gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları şöyle:
Milliyet'ten Mehmet Soysal'ın haberi şöyle:
FETÖ’ün okulları kamulaştırıldı (Kazakistan’da FETÖ ile mücadele konusunda): FETÖ ile mücadelede, okulların kamulaştırıldığını söylediler. Biz dedik ki okulların kamulaştırılmasıyla yetinilmemeli, öğretmenler konusu da halledilmeli. Zira okullar kamulaştırılıyor ama öğretmenler halen onların takımından. Bizim devletimiz tarafından kurulmuş olan Maarif Vakfı var, öğretmen ihtiyacınızı oradan karşılayın dedik. Bu önerimiz, kendilerini biraz rahatlattı. Kendileri de bu noktada, “O zaman talimatı verelim, yetkililer bir araya gelsinler ve bu çalışmayı yapsınlar” dediler.
Türk Dünyası Üniversitesi: Ahmet Yesevi Üniversitesi’nin güçlendirilmesini konuştuk. Ayrıca ortak bir Türk Dünyası Üniversitesi kuralım teklifini getirdik. Buna Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Türkiye, Tacikistan hep birlikte dahil olabiliriz. Bu konuda gerekli ön çalışmayı yetkili ve ilgili arkadaşlarımız yapacaklar. Yerinin nerede olacağı da belirlenecek.
Bankaları sıkıştıracağız: (2018’de Kredi Garanti Fonu çalışması gibi bir çalışma var mı? sorusu üzerine) Bütün bakan arkadaşlarım hazırlıklarını Başbakanımıza getiriyor. Başbakanımız da bana takdim edecek. Ben de çalışmaları bitirip inşallah adımlarımızı atacağız. Gelişmelerdeki güzelliklere baktığımızda bankaların kredi olayındaki tutuculuğunu kesinlikle aşacağız. Kesinlikle sıkıştıracağız. Devlet bankaları başta olmak üzere üzerine gideceğiz. Özellikle yatırımcımız krediye rahat erişebilmesi lazım ki bu adımlar atılabilsin. Bunun önünü devlet olarak açalım dedik açıldı ama bu yeterli değil. Bankaların da bu işi kolaylaştırması lazım böyle yüzde 15, 16’lara varan faizlerle olmaz. Sayın Başbakanımızla beraber ilgili bankaları konuşacağız. Diyeceğiz ki, bunu aşağı çekeceksiniz ona göre biz sürümden kazanacağız. Yatırımcıyı köşeye sıkıştırarak değil. Bunu yapınca hem yatırımda farklı bir süreç olacak.
Venezuela'da aynı oyun: Biz döviz rezervini 27.5 milyar dolardın teslim aldık 15 yıl önce. O zaman IMF’ye olan borcumuz 23.5 milyon dolardı. IMF 2013’te bitti. Merkez’in rezervi 135 milyar dolara kadar bir ara çıktı. Tam o Gezi noktasında oldu faiz 4.6’ydı. Zaten orada çılgına döndüler ve darbeyi vurdular. Bu ülkelerin adını vermeyeceğim, mercilerin adını siz de biliyorsunuz. Aynı şeyleri başka yerlerde yapıyorlar ama Türkiye’de başarılı olamadılar. Bugün işte Venezuela Devlet Başkanı ile konuşurken o da bu noktada aynen bizde oynanan oyun neyse orada da aynı oyunu oynadılar. Aktörler aynı aktörler.
"Kılıçdaroğlu’nun Zerrin Hanım’a hukuk dersi verecek hali yok"
(Danıştay Başkanı ile CHP arasındaki polemik): Şunu bir defa inanarak, bütün samimiyetimle söyleyeyim: CHP’nin bu yürüyüşü gerçekten sözde adalet yürüyüşüdür. Zira CHP’nin öncelikle adalet kavramını, mefhumunu anlaması lazım. Adalet mefhumunu biz partimizi kurarken öyle tahlil ettik, öyle inceledik ki, partimizin adını geldik, Adalet ve Kalkınma Partisi koyduk.
Şişli’de temizlik işçileri ne dediler, adalet arayışına onlar da çıktılar. İzmir’de belediye çalışanları adalet arayışına çıktı. Dolayısıyla o yürüyüş sözde adalet. Oysa adalet, sözle olmaz, ancak icraatla olur. Danıştay Başkanımızın, Yargıtay Başkanımızın, ana muhalefetin söylemlerini yargıya, hukuka adeta müdahale gibi gördüklerini; bundan rahatsız olduklarını düşünüyorum.
Muhtemelen bu sebepten dolayı, o yakışıksız söylemler karşısında, bunlara bir hukuk dersi verme noktasına gelmiş olmalılar. Herhalde Kılıçdaroğlu’nun kalkıp da Zerrin Hanım’a hukuk dersi verecek hali yok. Onların daha çok mürekkep yalaması lazım. Aynı şekilde Yargıtay’a böyle bir şey verecek hali yok. Daha çok mürekkep yalaması lazım. Ama bunlar tabii haddini bilmiyor. İşte yanında bir hukukçusu var. Görüyorsunuz, öldürülen teröristlerin hakkını savunuyor. İşte bir tanesi de Kılıçdaroğlu’nun Artvin’de kendisine eylem hazırlığında olan terörist ya... Bak, onu vurdular. Yahu teşekkür etmen lazım senin.
Benim de idamım istendi (28 Şubat yargı kararları): Mağduriyetlerin giderilmesini hatırlatma hususunda tabii ki medyaya da önemli görev düşüyor. Yakup Bey (Yakup Köse), bu ülkede hassasiyetle üzerinde durulması gereken bir durumu anlattığı kitabını bize hediye etti. 14 yaşında bir çocuğun idama mahkum olması düşünülecek bir şey değil. Benim de idama mahkum edilmem istendi ama son anda yırttım. Bizi de apar topar götürüyorlardı. Niye şu yatırımı yaptık diye idamımızı istediler. O meşhur savcı vardı, Nuh Mete Yüksel. Baktık bizim idamımızı istedi, Allah’tan adil bir hakime rastladık da, bir de nöbetçi mahkeme çıkardılar. Dedim tezgahı kurdular herhalde. Gerçek adalet sahibi olan Allah. Orada kararı verdi ve işi yırttık. Şimdi Yakup’un kitabına bakınca çok üzüldüm, bir hakim bir savcı böyle bir 14 yaşındaki masumu ne yapar da idama mahkum eder? O FETÖ denilen ahlaksız takımı, o namussuzlar nelere imza atmadılar. Sadece onlar değil. Yani beni de oraya götürenlerin verdiklerini size kimliği hakkında bilgi versem şaşarsınız. Adalet diye isteyenlerin şu anda kimlikdaşları bunlar. Aynı kimliği taşıyanlar o kararları verdiler. Bir tanesinin ismini verdim size...
S-400’lerin kaporası verildi
S-400 ile ilgili arkadaşlarımız imzalarını attılar. Bildiğim kadarıyla kaporayı da verdiler. Bundan sonraki süreç de zaten Rusya’dan bize aktarılacak kredi ile ilgili devam edecek bir süreçtir. Gerek Sayın Putin, gerekse şahsımın bu konuda kararlılığımız var. Türkiye Cumhuriyeti’nin savunma sanayi veya savunmasıyla ilgili bağımsızlık ilkelerini veya bağımsız kararını herhalde kimsenin tartışmaya hakkı yoktur. Eğer bir yerlerden bu noktada herhangi bir savunma unsurunu tedarikte zorluk çekiyorsak, girişimlerimiz çoğu kez engellemelere takılıyorsa biz ne yapacağız, başımızın çaresine bakacağız. Mesela, silahsız hava araçlarını maalesef dostlardan alamıyorduk biz, çok da yüksek paralar istiyorlardı, bedava da istemiyorduk üstelik. Sonuçta ne oldu? Hamdolsun insansız hava aracını da kendi ülkemin insanı üretir hale geldi, silahlısını da üretir hale geldi. Son bir haftada 90 terörist öldürüldü. Ama bakıyorsun bir milletvekili çıkmış ana muhalefet partisinden bundan rahatsız oluyor! Kazakistan’a gelirken de söyledim: Teröristten yana mısın yoksa benim güvenlik güçlerimden yana mısın? Bu konuda savcılarımızın soruşturma açmasını da takdirle karşılıyorum. Böyle bir durumda, ana muhalefetin başındaki zat, kalkıp o milletvekilini bizzat kendi uyarmalıydı. Kendi disiplin kurullarını çalıştırılmaları lazım. Bunun ötesinde, dediğim gibi, bu konuda ilk uyarıyı bizzat onların kendilerinin yapması lazım.
Esad'la görüşmeye niyetim yok(Esad’la görüştüğü iddiaları): Herhalde birileri özel dolaştırıyor. Ben Esad ile görüşmedim, görüşmeye de pek niyetim yok.
Bizim de başımıza gelebilirdi(Suriyeli sığınmacılar ve Göçmen Bakanlığı kurulmasıyla ilgili soru üzerine): İsminin büyük olması, bir meseleyi çözmez. Şu anda İçişleri Bakanlığımız bünyesinde göç işleri ile alakalı bir genel müdürlüğümüz var zaten. Bu konuyla ilgili olarak halkıma, vatandaşlarıma özellikle tavsiyem, tavsiyeden öte ricam, meseleye daima duyarlı yaklaşmalarıdır. Bu bir insani mesele. Allah göstermesin böyle bir durum bizim de başımıza gelebilirdi... Vatandaşımın bu hassasiyetlerden taviz vereceğine inanmıyorum.
Türkmenler terk etmesin (Kuzey Irak’ta yapılacak referandum, Türkmenlerin ABD’ye göçe teşvik edildikleri iddiaları): Duygusal çıkışlar yapmak doğru olmaz. Bu dediklerinize dair bir değerlendirme için, o iddiaları etraflıca bizim Dışişleri’nden dinlememiz, doğru bilgileri almamız lazım. Değerlendirme ancak ondan sonra yapılabilir. Böyle duygusal çıkışlarla açıklamalar yaparsak, bu yanlış olur. Ama bizler Türkmen kardeşlerimize oraları terk etmelerini asla tavsiye etmeyiz. Onlar kendi topraklarında kalmalıdır. Geçen ziyaretime geldiler. “Biz, bu topraklarda doğduk, bu topraklarda ölürüz” dediler. Ben onların o duygulu ifadelerini unutamam. Biz de tabii ki üzerimize ne düşerse sonuna kadar onu yaparız.
Kırgınlığım var: (Türkiye ile Almanya ilişkileri) Bizim Alman halkıyla hiçbir sorunumuz yok. Almanya’da 3 milyonu aşkın soydaşımız yaşıyor. Orada Almanlarla entegrasyon içerisinde yaşıyorlar. Sorun, Almanya yönetimindeki yetkililerin yanlış tavırlarından kaynaklanıyor. Saldırıları sürdürmeleri halinde, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak elbette onurumuzdan taviz veremeyiz. Almanya’nın şu anda teröre yataklık yapan bir ülke haline gelmesini normal karşılayamayız. Hatalı tavırlar dolayısıyla, Alman yönetimine kırgınlığımız var.
Astana’da girişimimiz sayesinde zirve marjında bir Arakan toplantısı planlandı. Orada 19 maddelik bildirge yayınlandı. Bu konuyu, görüştüğüm bütün hükümet ve devlet başkanlarına anlattım. Konuyu BM Genel Kurulu’nda da özellikle gündeme getireceğim. Sayın Trump ile yaptığım telefon konuşmasında, bu konuyu ona da söyledim. Myanmar’da Arakanlıların yaşadığı dram ile ilgili ABD’nin hassasiyetini önemsiyoruz dedim. BM Genel Kurulu esnasında tüm konular yüz yüze görüşmemizin faydalı olacağı, bunu gerçekleştirme hususunda da mutabık kaldık. Akabinde ABD Dışişleri Bakanı bu konuyla ilgili olumlu bir açıklama yaptı. Bu da konuyla ilgilenmeye başladıklarını gösteriyor.
Müapet bir görüşmeydi: Bangladeş’teki kampı eşimle beraber ziyaret eden gazeteci arkadaşlarımızın bazıları şu an buradalar. Sizin de gördüğünüz yer, Bangladeş sınırı içinde olan yer. Arakan tarafındaki manzara, orayla mukayese edilmeyecek düzeyde kötü. Myanmar’ın Devlet Başkanlığından Sorumlu Devlet Bakanı Suu Çii ile yaptığımız telefon görüşmesi, aslında oldukça müspet bir görüşmeydi. Önümüzü açarsanız, özellikle Arakan’daki mağdur insanlara yardım ulaştırabiliriz, oralarda barınabilmeleri için en azından çadırlar kurabiliriz dedik. Bunları aynı şekilde Bangladeş yönetimine de söyledik. ‘Bizim Kızılay’ımız ve sizin Kızılay’ınız müşterek olarak, size herhangi bir yük getirmeden, oralarda çadırlarımızı kurabiliriz’ dedik.
Bangladeş'i yalnız bırakmayız: O insanlar günlerdir aç susuz, yollarda perişan durumdalar, çoğu Bangladeş’e kadar bile ulaşamadı. Yolda maalesef vefat edenlerin sayısı yüksek. Tabii Bangladeş’in de sıkıntıları var. Ama biz Bangladeş’i bu noktada yalnız bırakmayız. Umudumuz, onların bir an önce yer tahsisini yapmaları... Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda da bununla ilgili bir oturum talebimiz var, o da kabul gördü.
Emine Erdoğan'ın ziyareti: Yaşanan felaketi aktardı. Onlara biz bu gıdaları, ilaçları, giyecek vesaireyi nasıl ulaştıracağız? Örneğin, Türkiye oraya gıda, giyecek, ilaç göndermeyelim; tüm bunları Bangladeş’ten satın alalım. Böylece Bangladeş ekonomisine de katkı sağlamış olalım. Bunu Bangladeş Cumhurbaşkanı’na da söyledim. Şimdi ilk etapta malum bin tonluk alım yapıldı, bunların dağıtımı devam ediyor. İkinci etapta, 10 bin ton alım yapılacak. Devamı gelecek. Ben bu konuyu İran Cumhurbaşkanına da söyledim. Dayanışma içinde beraber bir şeyler yapalım dedik. O da olumlu bir yaklaşım sergiledi; “Bu konuda Myanmar yönetimi ile bir adım atmayı deneyelim, eğer başarılı olamazsak o zaman Bangladeş yönetimi ile bunu deneriz” dedi.
Myanmar’daki Müslümanlara yardım çağrısı
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), dönem başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’IN girişimiyle 10 Eylül’de Astana’da Bilim ve Teknoloji Zirvesi düzenledi. Toplantının sonuç bildirgesinde İİT devlet ve hükümet başkanlarının, Myanmar’daki Müslüman Rohingha toplumunun durumuyla ilgili güncel gelişmeleri ele aldığı bildirildi. Bildirgede Myanmar’daki Müslümanlara yönelik hukuk ihlalleri ve acımasız eylemlerden “derin endişe duyulduğu” belirtildi.
İnsan hakları ihlallerinin araştırılması ve sorumluların yargılanması için çağrıda bulunuldu. Rohingyalı Müslümanların, kendi vatandaşlarına dönüşlerinin sağlanması için tedbir alınması istendi. “Toplantı, Myanmar’lı makamlara, Rakhine Eyaleti’nde insani durumun daha da kötüye gitmesinin önlenmesi ve tüm bireylere, dini ve etnik kökenlerine bakılmaksızın, korkudan uzak, zulüm görmeden yaşam ve seyahat hakkı tanınması için somut adımlar atmaları yönünde acil çağrıda bulunmuştur” denilen sonuç bildirgesinde Bangladeş’in de mülteci akınıyla başa çıkabilmesi için yardıma ihtiyacı olduğu kaydedildi.
Bildirgede “Toplantı, bu zamanlı toplantının yapılması konusundaki girişimi dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ekselansları Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a ve nazik ev sahipliği ve desteği dolayısıyla Kazakistan Devlet Başkanı Ekselansları Nursultan Nazarbayev’e derin takdir ve şükranlarını ifade etmiştir” denildi.
Büyükelçilerden güven mektubu
Ankara’da göreve başlayan Pakistan, Gana, Nijerya ve Avusturya büyükelçileri dün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ayrı ayrı güven mektubu sundular.
Erdoğan dün Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde sırayla Pakistan Büyükelçisi Muhammad Sirus Seccad Gazi, Gana Büyükelçisi Salma Frances Mancell-Egala, Nijerya Büyükelçisi Ilyasu Audu Paragalda ve Avusturya Büyükelçisi Ulrike Tilly’i kabul etti. Büyükelçiler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ülkelerinin güven mektubunu takdim ettiler. Erdoğan, kabullerin ardından büyükelçiler, aileleri ve büyükelçilik görevlileriyle hatıra fotoğrafı çektirdi.