Cumhurbaşkanı ile Milli Eğitim Bakanı Osmanlı Türkçesi ve din dersi tartışmasında karşı karşıya geldi

Cumhurbaşkanı ile Milli Eğitim Bakanı Osmanlı Türkçesi ve din dersi tartışmasında karşı karşıya geldi

19. Milli Eğitim Şûrası’nda alınan Osmanlı Türkçesi’nin liselerde zorunlu hale getirilmesi ile din kültürü ve ahlâk bilgisi dersinin de ilkokul birinci sınıflardan itibaren verilmesi yönünde alınan tavsiye niteliğindeki kararlara ilişkin tartışma sürüyor. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın, "Benim önerim diğer okullardaki seçmeli şeklinde devam etmesi” dediği Osmanlıca Türkçesi dersi için, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “İsteseler de istemeseler de bu ülkede Osmanlıca da öğrenilecek ve öğretilecek” sözleriyle noktayı koydu.

Din kültürü ve ahlâk bilgisi dersinin ilkokul birinci sınıftan itibaren öğretilmesi konusunda da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Milli Eğitim Bakanı Avcı farklı görüşler ortaya koydu.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) zorunlu din dersini “insan hakları ihlali” olarak görmesi karşısında, Cumhurbaşkanı Erdoğan “Dünyanın hiçbir yerinde zorunlu fizik, kimya, matematik dersinin tartışma konusu olduğunu göremezsiniz. Ne hikmetse zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi tartışma konusu olur. Eğer olsun mu olmasın mı diye tartışılacaksa uyuşturucu bağımlılığından, terörden, şiddetten neden şikâyet ediliyor? Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersini tartışmaya açarsanız tabii uyuşturucu gelir, şiddet gelir, ırkçılık gelir onun yerini doldurur. Biz manevi değerlerine bağlı bir nesilden söz ettiğimizde hem içeriden, hem dışarıdan sesler yükseliyor...” ifadelerini kullanmıştı.

Ancak Milli Eğitim Bakanı Avcı, Erdoğan’ın görüşlerinin aksine, “Bu konu ortaokul ve liseler için de tartışılıyor zaten. Azınlıklar için kendi inanç sistemlerinin bu derslere yeterince yansımadığı da söyleniyor. Bu tartışmaları ilkokul düzeyine de tartışmak, ilkokul 1, 2 ve 3. sınıflara taşımak bana da doğru gelmiyor” dedi.

Yeni Akit gazetesi yazarı Faruk Köse de, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın görüşlerine destek vererek, “Din dersleri hem anaokulundan itibaren zorunlu kılınmalı, hem de baraj ders kabul edilmeli. Aynı şekilde Osmanlıca da hem ilkokul birinci sınıftan itibaren zorunlu, hem de baraj ders olmalı. Sınıf geçmek için ‘din dersi’nden ve ‘Osmanlıca’dan geçmek zorunlu tutulmalı” dedi.

Köse yazısında 1924 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı harf devriminin ise “toplumu köklerinden koparan en büyük felaket” olduğunu vurgulayarak, yakın gelecekte yeni bir harf devriminin yapılması gerektiğini belirtti. Köse yazısında şunları söyledi:

“Osmanlıca’yı, ‘bu ülkenin insanını köklerinden koparan en büyük felaket olan harf devrimi’nin oluşturduğu tehlikeyi savuşturmak için gecikmiş bir tedbir olarak düşünebiliriz. Aslında bu ülkenin yeniden harf devrimine ihtiyacı var da, şimdilik bu teknik olarak mümkün gözükmüyor. Bunun, M.Kemal gibi bir gecede okur-yazarlığı sıfırlayacak şekilde değil, zamana yayılarak, toplumsal altyapısını oluşturarak yapılması lazım.”

Faruk Köse bu görüşlerini “Din dersi ve Osmanlıca ‘zorunlu baraj ders’ olsun” başlığıyla yayımlanan (8 Aralık 2014) yazısında ortaya koydu. Köse’nin yazısı şöyle:

 

Din dersi ve Osmanlıca “zorunlu baraj ders” olsun

 

Milli Eğitim Şûrâsı’nın 19. Genel Kurul’unun açılışında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği “anaokulundan başlayarak yeni hayat tarzı” mesajı, altı doldurulması gereken önemli bir mesaj. Bu mesajın altlığıyla ilgili önerilerimi bilahare belirteceğim.

Şûrâ’da çok önemli kararlar alındı. Hepsi uygulanır mı, uygulanırsa da nasıl uygulanır bilemem; ancak bazılarına dikkat çekmek istiyorum. Bugün üzerinde duracağım konu, “zorunlu din dersi” ve “Osmanlıca.”

Evvela, Milli Eğitim Şûrâsı kararlarının “tavsiye niteliğinde” olduğunu hatırlatmalıyım. Bu kararlara hayatiyet kazandıracak olan Bakanlıktır. Ancak Bakanlıktan, özellikle “Osmanlıca” ve “zorunlu din dersi” konusunda müsbet uygulama beklentisi ciddi bir yara aldı; neredeyse kalmadı. Zira Milli Eğitim Bakanı, Nabi Avcı, Şûrâ’daki çalışmalar esnasındaki eğilime, yaptığı açıklamalarla müdahale ederek, önce sonuç üzerinde menfi etkide bulundu. Kararın istediği gibi alınmadığı hususta ise, menfi kanaatini açıklayarak, beklentiyi bitirdi.

Şûrâ’nın komisyon çalışmalarındaki eğilim şuydu: Zorunlu din dersi ilkokul 1. sınıftan başlayacak, Osmanlıca ise tüm liselerde zorunlu ders olarak okutulacak.

Ancak Milli Eğitim Bakanı Avcı, Osmanlıca’nın zorunlu tutulmasına karşı olduğunu, seçmeli olmasından yana olduğunu, din derslerinin ise ilköğretim seviyesine indirilmesini doğru bulmadığını söyleyince işler değişti.

Osmanlıca dersinin zorunlu olması komisyonda kabul edildiği halde nihai karar, bu dersin tüm liselerde zorunlu tutulmaması, sadece Anadolu İmam Hatip Liselerinde zorunlu, diğer tüm liselerde ise seçmeli olması şeklinde alındı. Böylece Bakan, komisyonda alınan karara müdahil olarak değiştirilmesine etki etti ve Osmanlıca’nın tüm liselerde zorunlu olması için ayağımıza kadar gelen fırsat, Bakan’ın marifetiyle kaçırılmış oldu. Gerçi Sayın Bakan, “ileride imkanlarımız olduğunda uygulamaya koyabiliriz” dese de, baştan müdahil olarak kararın çıkmasına mani olmasının vebalini üzerine aldı bir kere.

Zorunlu Osmanlıca dersi için, “mezar taşlarını okumaktan başka işe yaramayacak” türünden hafifseyen ve önemini düşürücü yorumlar yapılsa da, aslında mesele öyle değil. Osmanlıca sadece mezar taşlarını okumaya yarar bir dil değil, koskoca bir tarihin arşivlerini, tüm yazılı mirasını, geçmişi okuyup anlamanın da anahtarıdır. Ancak, sırf mezar taşlarını okumak için bile bu dil öğrenilmelidir. Atasının mezar taşında ne yazdığını bile okuyamayan bir nesil, evladına okunası bir mezar taşı bile bırakamayacaktır. Köksüz bir nesil ile nasıl sağlam bir gelecek inşâ edilebilir?

Osmanlıca, koskoca geçmişin, koskoca kültür mirasının anahtarıdır. Eski kaynaklarımızı okuyamadan geleceği kalıcı ve sağlam temeller üzerine yükseltecek yeni kaynakları üretemeyeceğimizi bilmeliyiz. Arşivleri herkes okuyabilmeli. Yine, yapılması gereken “dil devrimi”nin köklü ve kalıcı, anlamlı ve ayakları yere basar olması için de bu gerekli.

Osmanlıca sadece geçmişimizle ilgili değil, aslında geleceğimizle de ilgili. Çünkü geçmişini bilmeyen geleceğini inşâ edemez; ettiği de köksüz olur, temelsiz olur ve her sarsıntı yıkım getirir. Bize lazım olan, geçmişini okuyup, üzerine geleceği bina edebilecek bir nesildir. Bu yüzden Osmanlıca dersini “geçmişe dönüş” olarak değil, “geleceğe güvenle yükseliş” için en temel araçlardan saymak lazım.

Osmanlıca’yı, “bu ülkenin insanını köklerinden koparan en büyük felaket olan harf devrimi”nin oluşturduğu tehlikeyi savuşturmak için gecikmiş bir tedbir olarak düşünebiliriz. Aslında bu ülkenin yeniden harf devrimine ihtiyacı var da, şimdilik bu teknik olarak mümkün gözükmüyor. Bunun, M.Kemal gibi bir gecede okur-yazarlığı sıfırlayacak şekilde değil, zamana yayılarak, toplumsal altyapısını oluşturarak yapılması lazım.

Zorunlu din derslerine gelince...

Zorunlu din dersinin anaokulundan başlaması reddedilirken, ilkokul birinci sınıftan itibaren din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin zorunlu olması önerisi kabul edildi. Ancak Bakan Avcı buna da karşı olduğundan, Şûrâ’nın kararını uygulayacağına dair bir görüntü vermiyor. Sayın Bakan bu hususta gölge etmese, başka ihsan istemeyeceğiz.

Din kültürü ve ahlak bilgisi dersi programında “Alevilik”e ilişkin içeriğin geliştirilmesi önerisinin reddedilmesi yerinde bir karar. Çünkü Alevilik İslam’dansa, ayrıca Aleviliği anlatmaya zaten gerek yoktur. Tarikatsa, din dersinde bir tarikatın anlatımı abes olur. Mezhebse, bir mezhebe ağırlık verilmesi doğru olmaz. Ayrı bir din ise, önce çıkıp bunu ilan etsinler, sonra dersini talep etsinler.

Elbette “zorunlu” da olsa, içeriğini Laik-Kemalist rejimin belirlediği bir “din dersi” bizi tatmin edecek değil. Ancak duyarlı öğretmenlerin, “müfredat harici anlatımları”nın bile önemli faydaları olduğu bir gerçek. Bu kaçak güreşe son verip, din dersinin içeriği, dersi okutulacak dinin gereklerini doğru olarak karşılayacak niteliğe kavuşturulmalı.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın yapacağı doğru iş şudur:

Din dersleri hem anaokulundan itibaren zorunlu kılınmalı, hem de baraj ders kabul edilmeli. Aynı şekilde Osmanlıca da hem ilkokul birinci sınıftan itibaren zorunlu, hem de baraj ders olmalı. Sınıf geçmek için “din dersi”nden ve “Osmanlıca”dan geçmek zorunlu tutulmalı.