Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Bahreyn, Suudi Arabistan ve Katar ziyareti dönüşü gazetecilere, anayasa referandumu için, “Bizim ‘hayır’a baskı gibi bir derdimiz yok. Ama ‘hayır’ demekte hayır da yoktur” dedi. Referandumda ‘hayır’ oyu verecekler için, “Şerre rıza şerdir” nitelemesi yaptı.
"Partili cumhurbaşkanına geçişin ön adımı o süreçte olabilir. Referandum hayırlısıyla ‘Evet’le neticelendikten sonra, bizim partiye kayıt olma imkânımız doğacaktır" diyen Erdoğan, "Sayın Bahçeli’nin ifade ettiği gibi fiili durumun hukukileştirilmesiyle de artık toplumun buna hazır hale gelmesi önem arz ediyor" ifadesini kullandı.
Erdoğan, son KHK ile tartışma yaratan akademisyen ihraçlarına ilişkin olarak, "İşlenilen suçlardan dolayı eğer siyasetçiler, bürokratlar, teknokratlar bedel ödüyorlarsa, profesör, doçent veya doktor olanlar bedel ödemeyecekler mi? Kusura bakmasınlar, ülkemin bölünmesine yol açacak işler içindeyseler; FETÖ, PKK gibi terör örgütleriyle iltisaklıysalar, elbette bir bedel ödemek durumundadırlar. Öyle bir durumda yasal olarak ne gerekiyorsa yapılır. Bundan dolayı kimse de rahatsız olmasın" görüşünü dile getirdi.
Hürriyet'ten Vahap Munyar'ın aktardığına göre, Erdoğan’a yöneltilen sorular ve yanıtları şöyle:
Muhalefetin kampanya stratejisi, hayır diyecekler üzerinde bir baskı ortamı olduğu iddiaları üzerine odaklanıyor. “Hayır” demek isteyenlere baskı olduğu iddialarına cevabınız nedir?
Bunu anlamakta zorlanıyorum. Böyle bir şey olamaz ki. Her akşam televizyonlarda anketörler değerlendirmelerini yapıyorlar. “Evet”çisi de yapıyor “hayır”cısı da yapıyor, yapacaktır. “Evet”i savunanların varlığını, “hayır”cılara baskı gibi sunmak doğru olmaz. Gerek Başbakan, gerek Sayın Bahçeli, gerek şahsım, bizim için kutsal olan demokratik hakkımızı kullanarak konuşuyoruz. “Evet” demeye milletimizi davet ediyoruz. Bu en doğal hakkımızdır. “Hayır”cılara baskı olur bahanesiyle bu hakkımızı engellemek yanlış olur. Bizim “hayır”a baskı diye bir derdimiz yok. Ama “hayır” demekte hayır yoktur. Bunu söyleme hakkımız da var.
‘Hayır” diyecekleri terör örgütleriyle, FETÖ ile aynı kefeye koymak bir baskı yaratır mı?
Kimlerin “Hayır” dediğine elbette bakmak durumundayız. “Hayır” diyenlerin safında kimler var? Mesela dağ, “Hayır’ diyor. Onların desteğiyle parlamentoya girmiş olan HDP de ‘Hayır’ diyor. Ne diyordu bunlar (HDP)? “Kaldırın dokunulmazlıkları” diyorlardı. Biz tüm parlamentonun dokunulmazlığını kaldırdık. Bazı milletvekilleri efendice ifadelerini verdiler. Ama birileri de kaçtı. Yakalananların bir kısmı tutuklandı, bir kısmı yargı sürecini bekliyor. Şimdi bunlar ‘Hayır’ diyorlar. Peki, CHP bunlarla beraber hareket etmiyor mu? Ediyor. Dolayısıyla beraber hareket ettiklerine göre ben burada şerre rızanın şer olduğuna, kötülük olduğuna inanıyorum. Benim için “evet” ve “hayır” demenin arasındaki fark bu kadar net ortadadır.
Referandum için kaç vilayete gideceksiniz?
Kampanyayı Sayın Başbakan’la koordineli götürüyoruz. Yani 30 büyük şehrin tamamına gitmeyi hedefliyoruz. Hem Sayın Başbakan hem bizim ziyaretlerimizle, çift dikiş olsun istiyoruz.
Anayasa değişikliği kabul edilirse, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçiş için 2019’a kadar süre olacak. 2 yıllık süre için planınız olacak mı? Partili cumhurbaşkanına geçişin ön adımı o süreçte olabilir. Referandum hayırlısıyla ‘Evet’le neticelendikten sonra, bizim partiye kayıt olma imkânımız doğacaktır. Sayın Bahçeli’nin ifade ettiği gibi fiili durumun hukukileştirilmesiyle de artık toplumun buna hazır hale gelmesi önem arz ediyor.
KHK’larla çeşitli ihraçlar oldu. Akademideki ihraçlar çok tartışma yarattı.
İşlenilen suçlardan dolayı eğer siyasetçiler, bürokratlar, teknokratlar bedel ödüyorlarsa, profesör, doçent veya doktor olanlar bedel ödemeyecekler mi? Kusura bakmasınlar, ülkemin bölünmesine yol açacak işler içindeyseler; FETÖ, PKK gibi terör örgütleriyle iltisaklıysalar, elbette bir bedel ödemek durumundadırlar. Öyle bir durumda yasal olarak ne gerekiyorsa yapılır. Bundan dolayı kimse de rahatsız olmasın.
Almanya’da DİTİB imamlarına adeta ajan muamelesi yapılıyor. Değerlendirmeniz nedir?
Yanlış yapıyorlar. DİTİB, Türkiye’nin Diyanet İşleri Başkanlığı’yla ilintili bir kurum. Buranın imamlarına ajan muamelesi yapılmasının son derece tehlikeli ve kaygı verici olduğunu Merkel’e söyledim. “FETÖ isimlerini bize bildirdirdikleri iddiasıyla kendilerine böyle bir muamele yapılıyormuş; kaldı ki bize o tür bir şey bildirilmiş değil” dedim. Biraz bunaldı o noktada. “Yanlış yoldasınız. Türkiye’de papazlara bizim ajan muamelesi yapmamız doğru olur mu” dedim. Konuyu araştıracaklarını söyledi. Almanya’nın yeni Cumhurbaşkanı Sayın Steinmeier ile bir telefon görüşmem oldu. Devir teslimden sonra inşallah Almanya’ya ayrıca bir ziyaret düşünüyorum. Belki o vesileyle tekrar Şansölye Merkel ile görüşeceğim. Çünkü son derece tatsız ve rahatsız edici bir gelişme.
ABD Başkanı Trump’la telefon görüşmenizden detay verebilir misiniz?
FETÖ konusunda da özellikle desteklerini istedim. Meseleyi yakından takip edeceğini söyledi. Kendisine vekaleten CIA Direktörü Pompeo’yu göndereceğini söyledi. Nitekim görüşmeden 2 gün sonra CIA Direktörü ilk yurtdışı ziyaretini bize yaptı. Olanları görüntüler eşliğinde anlattım. Ama daha etraflıca görüşmesi Milli İstihbarat Teşkilatımızla olanıydı; 5-6 saat süren çalışmaları oldu. Bunların neticesini kendilerinden bekleyeceğiz.
Terörden arındırılmış güvenli bölgede konut inşası için Türkiye’nin katkı sunabileceğinden bahsediyordunuz. Bu konuya Almanya da sıcak bakıyordu. Bir gelişme var mı? Bu işin maliyeti ciddi bir rakam oluşturuyor. Şansölye Merkel, başlangıçta, “Yeter ki bize iltica olmasın, böyle bir işe biz yılda 10 milyar Euro ayırabiliriz” demişti. Bunu son ziyaretlerinde kendisine hatırlattım. Dedim ki, “Çıkartalım bunun maliyetlerini. Biz burada bütün hizmeti verelim. Alt yapısıyla üst yapısıyla sosyal donatı alanlarıyla hepsini yapalım. Bu bölgede bu insanlara 500’er metrekarelik arsalar içinde özgün mimari ile konutlar yapabiliriz” dedim. “Doğru” dedi. Ama o değerlendirmeler halen somut bir desteğe dönüşmedi. Şimdi Trump (ABD Başkanı), “Ben bu işin mali olayını çözerim” diyor. İkili görüşmede, bu işte herhalde bizim önümüzü açacaktır. Körfez ülkelerinden kaynak söz konusu olacak mı? Onu söylüyor zaten.
İsrail’in yeni yerleşim birimleri açması, gelen bazı açıklamalar nedeniyle normalleşme sürecinin zorlaşmasından söz edilebilir mi?
Arzu edilmeyen bazı şeyler maalesef oluyor. Netanyahu’nun bazı konularda yanlış adımlar attığını düşünüyorum. Bir bakıyorsunuz, Mescid-i Aksa’yla ilgili olumsuz bir adım atıyorlar, arkasından ezanla ilgili yasak getirmeye kalkışıyorlar. İsrail’in Müslümanlara yaptıkları bizleri gerçekten üzüyor.