Cumhurbaşkanı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) üyesi Cemil Çiçek, Uşşaki tarikatı lideri Şeyh Fatih Nurullah'ın, çocuk istismarından tutuklanmasının ardından başlayan tartışmalarla ilgili açıklamalar yaptı.
“FETÖ'den sonra gördük ki, bir kısım yapılar çıkar elde etmeye, servet biriktirmeye, devleti yönetmeye, becerebilirse ele geçirmeye çalışıyor” diyen Çiçek, "15 Temmuz yeteri kadar ibret olmadı" dedi. Kimi dini grupların kayıt dışı ekonomi oluşturduğunun altını çizen Cemil Çiçek, “Hem siyasetin kayıt dışı unsurları haline geliyorlar, hem kayıt dışı dini oluşum meydana geliyor. Denetime ihtiyaç var” dedi.
Sözcü'den İsmail Saymaz'a konuşan Çiçek'in açıklamaları:
– Şeyh Nurullah'ın karıştığı cinsel saldırıdan başlayan tartışma hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türkiye'de bir kısım devlet uygulamalarından sonra bunlar kayıt dışı sosyolojik yapılar haline geldi. Yani şeffaf ve geliri gideri belli olmayan, ticarete yönelen… FETÖ'den sonra gördük ki, bir kısım yapılar insandan ziyade çıkar elde etmeye, servet biriktirmeye, devleti yönetmeye, becerebilirse ele geçirmeye çalışıyor. Hepsi mi böyle? Ben kuralı koyuyorum. Herkes çevresine baksın.
– 15 Temmuz ibret olmadı mı?
Yeteri kadar ibret olmadı. Çünkü 15 Temmuz sadece FETÖ olayı değildir. Elbette asli faili FETÖ'dür. Ancak belli ki din anlayışımızda sıkıntılar var. Yani kolibasilli (bakterili) bir din anlayışımız var.Türkiye'de üç tür kayıt dışılık var: Ekonomide, siyasette ve dinde kayıt dışılık. Dinde olmayan bir anlayış bugün Türkiye'de Müslümanlık olarak takdim ediliyor. Rüyalara, mübalağalı köpürtmelere dayalı, ispatı mümkün olmayan din anlayışı ne kadar İslamidir? İşte, “Peygamberi rüyada gördüm” diyor. “Allah'la konuştum” diyor. Dinde bu söylemlerin ne kadar yeri var? Bakıyorsunuz, haramla uğraşanlara keramet izafe ediliyor. Bu insanların kerameti varsa, Doğu Akdeniz kaynıyor, keramet gösterseler de şu memleket sıkıntılardan kurtulmuş olsa!
İkincisi; şeyhlik geçmişte babadan oğula ve sülaleden mi geçiyordu? Bu işi ehil olan yapıyordu. Şimdi sülaleden geçiyor. Servet sülalenin elinde birikiyor. Dolayısıyla kayıt dışı ekonomi oluşuyor. Hem siyasetin kayıt dışı unsurları haline geliyor, hem kayıt dışı dini oluşum meydana geliyor. Sonra millet diyor ki, “Kandırıldık, ütüldük, anlayamadık.”
Bu tür kokuşmuşluklar bugün de var dün de vardı. Osmanlı onlarla çok mücadele etti. Özellikle devlet imkanı ve parayla yüz yüze geldiklerinde çıkış sebepleri ortadan kalktı ve öncelikleri bunlar oldu. Bizim insanımız üç şeyi kendinde bıraksın: Aklını, vicdanını ve cüzdanını. Dini öğrenmek istiyorsa müftüye sorsun.
– Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Ali Köse'nin söylediği gibi bir FETÖ gitti, bir FETÖ geldi mi?
Dediğim üzere din anlayışımızda sıkıntılar ve din eğitimimizde eksiklikler var. Hatta önyargılardan uzak bir din politikasına ihtiyacımız var. Türkiye denge değiştiren bir ülke. Bölgesinde politik güç olmaya çalışıyor, bağımsız politika takip etmeye uğraşıyor. Böyle olunca dış güçlerin birinci sınıf istihbaratçılarının görev yaptığı yer de, Türkiye'dir. Bu istihbaratçılar Ankara Toptancı Hali'nde salatalık satmıyor. İstihbaratçılar sosyolojik gruplar ve hukuki organizasyonların içindedir. Geçmişte Alman vakıfları tartışma konusu oldu. Kaplancıların Almanlar tarafından nasıl kullanıldığını gördük. Tahta kılıçlarla hilafet devleti ilan ettiler.
Türkiye'nin şeffaflaşmaya ve denetime ihtiyacı var. İcap ediyorsa yeni mekanizmalar kurulmalı. Sosyolojik realiteleri kanunla ortadan kaldırmanız mümkün olmaz. Nitekim tekke ve zaviyeler kapatıldı diyoruz ama bu oluşumlar varlığını sürdürüyor. Aykırı bir şey diyeyim: Bu yapılara yardım yapıyorsak şeffaf olacak. İcap ediyorsa vergiden düşsün. Ama kaynak nereden geliyor, nereye harcanıyor, bunun temin edilmesi lazım.