T24 yazarı ve P24 Bağımsız Gazetecilik Platformu Kurucu Başkanı Hasan Cemal, iki yazısında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a hakaret ettiği iddiasıyla açılan iki davada da beraat etti. Yazılardaki ifadelerin hakaret suçu kapsamına girmediğine hükmedilen iki beraat kararında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın suçlamalardan vazgeçmesinin etkisi olmadığını ifade eden Hasan Cemal'in avukatı Fikret İlkiz "Cumhurbaşkanı'na hakaret' davasında müşteki suçlamadan vazgeçse de ceza davası devam eder" dedi. Hasan Cemal'in 4 Ekim 2015'te yazdığı "Sen cumhurbaşkanı ol, hem de..." ve 4 Ocak 2016'da yazdığı "Her Allah’ın günü ‘anayasa suçu’ işleyen bir Tayyip Erdoğan'la..." başlıklı yazıları nedeniyle TCK 299. madde uyarınca iki davada 14'er aydan 4 yıl 8'er aya kadar hapsi isteniyordu.
Hasan Cemal’in "Sen cumhurbaşkanı ol, hem de..." başlıklı yazısında yer alan “Neredeyse her Allah'ın günü herkesin gözlerinin içine baka baka yargıya talimat yağdıran bir Erdoğan’ın hukuk tanımazlığı karşısında istikrar adına sessiz kalınabilir mi? Bu hukuk tanımazlık geçiştirilebilir mi? Tek hedefi başkan babalık olan iktidarın tüm iplerini tek elde, kendi elinde toplamaktan başka bir derdi olmayan Saray’daki Sultanla anayasacılık oynamak aymazlıktır. Eski deyişle gafletin ta kendisidir” gibi ifadelerin "eleştiri sınırını aştığı" savunuluyordu.
Ankara Cumhuriyet Savcısı Cevat İşlek tarafından hazırlanan iddianamede; Hasan Cemal'in, yazısında dile getirdiği görüşlerin "Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın halk nezdinde itibarını zedelemeye yönelik ve kişilik haklarına saldırı niteliğinde hakaret teşkil eden sözler olduğuna ilişkin somut deliller bulunduğunu" öne sürüldü, ancak hangi ifadelerin somut delil kapsamına alındığı belirtilmemişti.
Hasan Cemal hakkında 4 Ekim 2015’te yazdığı “Sen cumhurbaşkanı ol, hem de…” başlıklı yazısı nedeniyle açılan davanın iddianamesinde de, Hasan Cemal’in hangi ifadesinin "hakaret" içerdiği belirtilmemişti. Cemal 20 Mayıs 2016’da yapılan duruşmada “Yazımda Cumhurbaşkanı’na hakaret ve iftira yoktur. İfade özgürlüğü çerçevesine oturan sert bir yazıdır. ktidar sahiplerinin de eleştiri karşısında daha tahammüllü olması gerektiği kanaatindeyim" demişti.
Hasan Cemal'in 27 Ekim'de Ankara'da hâkim karşısına çıktığı iki dava da bugüne (20 Aralık 2016) ertelenmişti.
Hasan Cemal'in 4 Ekim 2015 tarihli "Sen cumhurbaşkanı ol, hem de..." başlıklı yazısıyla ilgili olarak 5. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen davada beraat kararı geldi. Mahkeme kararında "Sanığın atılı suçu işlemediği anlaşılmaktadır" dendi.
Hasan Cemal'in 4 Ocak 2016 tarihli "Her Allah’ın günü ‘anayasa suçu’ işleyen bir Tayyip Erdoğan’la..." başlıklı yazısıyla ilgili açılan davada da beraat kararı verildi. 33. Asliye Ceza Mahkemesi'nin kararında "Her ne kadar kamu davası açılmışsa da suç unsurunun oluşmadığı görülmüştür" ifadelerine yer verildi.
Hasan Cemal'in avukatı Fikret İlkiz, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın 15 Temmuz darbe girişiminin ardından bir seferliğine hakkında açılan tüm hakaret davalarından vazgeçtiğini açıklamasının ceza davasını etkilemeyeceğini söyledi. İlkiz Türk Ceza Kanunu'nun 'Cumhurbaşkanı'na hakaret' suçunu düzenleyen 299. maddesi uyarınca davadan vazgeçilmesi halinde dahi ceza davasının süreceğini ifade etti. Fikret İlkiz, "Erdoğan ve avukatı gelmeyerek müdahil olmadı. TCK 125 kapsamında açılan bir hakaret davası olsaydı, müştekinin vazgeçmesi halinde dava düşerdi. Ancak burada bu durum söz konusu değil" dedi.
Şikayetten vazgeçen Erdoğan'ın avukatı ne demişti?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından bir seferliğine mahsus olmak üzere açtığı hakaret davalarından vazgeçmişti. Tayyip Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın, Hasan Cemal'in "Her Allah’ın günü ‘anayasa suçu’ işleyen bir Tayyip" yazısı nedeniyle yargılanacağı 33. Asliye Ceza Mahkemesi'ne dilekçe göndererek şu maddeleri sıralamıştı:
1- Sayın Cumhurbaşkanımızın, 29 Temmuz 2016 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Külliyesi Millet Kültür ve Kongre Merkezinin açılışında yaptığı açıklamada “ … Şu ana kadar şahsıma her türlü saygısızlığı, hakareti yapanları bir kereye mahsus olarak affediyorum ve davalarımı çekiyorum. Zira asıl bu imkânı doğru değerlendirmezsek millet bizim yakamıza yapışma hakkına sahip olur diye düşünüyorum. Onun için siyasetçiler başta olmak üzere, toplumun tüm kesimlerinin ülkemizin önündeki bu gerçeğe bu hassas duruma uygun şekilde davranacaklarına inanıyorum” şeklinde açıklamada bulunmuştur.
2-Demokrasimizin gelişmesi ve bu çerçevede düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması yönünde gerçekleştirilen tarihi reformların mimarı olan Sayın Cumhurbaşkanımız, tüm özgürlükler gibi düşünce ve ifade özgürlüğünün de sınırları olduğunu, hak sahiplerinin sorumluluk içinde hareket etmelerini ve özellikle başkalarının haklarına riayetin önemini sürekli vurgulamıştır.
Ancak Sayın Cumhurbaşkanımızın bu çağrısının, özellikle son yıllarda başta siyasi parti liderleri olmak üzere muhalif kesimlerde karşılık bulmadığı, Sayın Cumhurbaşkanımızın şahsına ve ailesine yönelik sistematik bir hakaret kampanyasının yürütüldüğü bilinen bir gerçektir. Ayrıca 2011 yılında bugünkü gibi dava ve şikâyetlerden vazgeçilmek suretiyle iyiniyet ortaya konulmuş olmasına rağmen, kısa süreli bir bahar havasından sonra, sistematik hakaret kampanyasına kaldığı yerden devam edildiği de üzülerek müşahede edilmiştir.
3-Sayın Cumhurbaşkanımızın şahsına ve ailesine yönelik hakaret ve iftira teşkil eden saldırılara karşı yasal haklarını kullanmasının ve hukuk yoluyla mücadele etmesinin muhalefetin susturulması veya baskı altına alınmaya çalışılması şeklinde yorumlanmasının iyiniyetli ve gerçekçi bir yaklaşım olmadığını bu vesileyle belirtmek isteriz. Bütün demokratik liderler gibi Sayın Cumhurbaşkanımız, muhalefetin, yapıcı ve yararlı eleştirinin vazgeçilmezliğinin idrakindedir. Ancak geldiğimiz nokta itibariyle sorumsuz muhalefetin, yıkıcı, ölçüsüz eleştirinin ve hakaretin muhalefete ve ülkeye bir katkı sağlamadığı, sorunları çözmek yerine derinleştirdiği, birlik ve beraberliğimizi zedelediği anlaşılmıştır.
4- Fetullahcı Terör Örgütünün gerçekleştirdiği 15 Temmuz kanlı darbe girişiminden ve milletçe ödediğimiz ağır bedellerden sonra tarifi bir fırsatı yakaladığımız tartışmasızdır. Bu fırsat, kuşkusuz herkesin aynı fikirde olması değil, milletimizin asgari müştereklerde buluşması, başkasının varlığına, inancına ve düşüncesine saygı göstermesidir. Fikirlerimizin farklılığı zenginliğimizdir. Ancak bu zenginliğinin, karşılıklı saygı, empati ve özellikle üslup güzelliğiyle tahkim edilmesi zorunludur. Aksi takdirde sahip olduğumuz zenginliğin bir felakete dönüşmesi ihtimali göz ardı edilmemelidir.
5- Sayın Cumhurbaşkanımız, milletimizin asgari müştereklerde buluşması, birlik ve beraberliğimizin tahkim edilmesi, siyasi hayatımızda asgari nezaketin kalıcı olarak tesis edilmesi ümidi ve iradesiyle işbu davada sanık(lar) hakkındaki şikâyetinden vazgeçmektedir.
SONUÇ: Arz olunan ve re’sen göz önünde bulundurulacak çerçevesinde sanık(lar) hakkından ŞİKÂYETİMİZDEN VAZGEÇTİĞİMİZİ vekâleten saygıyla arz ve talep ederiz.