Hürriyet yazarı Mehmet Yakup Yılmaz, 16 Nisan'da halk oylamasına sunulacak anayasa değişikliği teklifiyle ilgili olarak "Cumhurbaşkanına cezai ve hukuki açıdan hayatının sonuna kadar geçerli bir dokunulmazlık geliyor" dedi.
"Değişiklik önerisine göre, görevdeki bir cumhurbaşkanının yargılanabilmesi için TBMM’de iki ayrı oylama yapılacak" diyen Yılmaz, sözlerine şöyle devam etti: "İlk oylama, suçlama önergesinin görüşülmesinin kabul edilip edilmemesi ile ilgili. Önergenin görüşülmesinin kabul edilmesi için 600 milletvekilinin 360’ının kabul oyu vermesi gerekiyor. Önerge görüşüldükten sonra cumhurbaşkanının Yüce Divan olarak görev yapacak Anayasa Mahkemesi’nde yargılanmasının mümkün olması için ise 400 milletvekilinin kabul oyu gerekiyor"
Mehmet Yakup Yılmaz'ın "AKP propagandası ve gerçek" başlığıyla yayımlanan (24 Mart 2017) yazısı şöyle:
Başbakan Binali Yıldırım, CHP’nin Anayasa değişikliği ile ilgili olarak “yalanlarla dolu” propaganda yürüttüğünü söyledi.
Ancak gördüğüm kadarıyla AKP’nin yürüttüğü “evet” propagandası da “gerçekleri anlatmıyor”. İstanbul’da bazı yollardaki direklere AKP propaganda afişleri astı. Tek cümlelik açıklamalarla Anayasa değişikliğinin neler getireceğini anlatıyor. Bunlardan bir tanesi cumhurbaşkanına cezai ve hukuki sorumluluk getirileceği ile ilgili. Anayasa değişikliği gerçekleşirse, cumhurbaşkanları da artık hesap vereceklermiş. Acaba gerçekten öyle mi? Değişiklik önerisine göre, görevdeki bir cumhurbaşkanının yargılanabilmesi için TBMM’de iki ayrı oylama yapılacak. İlk oylama, suçlama önergesinin görüşülmesinin kabul edilip edilmemesi ile ilgili. Önergenin görüşülmesinin kabul edilmesi için 600 milletvekilinin 360’ının kabul oyu vermesi gerekiyor. Önerge görüşüldükten sonra cumhurbaşkanının Yüce Divan olarak görev yapacak Anayasa Mahkemesi’nde yargılanmasının mümkün olması için ise 400 milletvekilinin kabul oyu gerekiyor. Suç, cumhurbaşkanının görev süresinin bitmesinden sonra açığa çıkarsa, yine aynı süreç söz konusu. Ve bu kurallar, suçun göreviyle ilgili olup olmaması durumunda da değişmiyor. Hatta suçüstü halinde bile! Şimdi bunun üzerine cumhurbaşkanının aynı zamanda iktidar partisinin de genel başkanı olduğunu, milletvekili çoğunluğunu da zaten kendisinin belirlediğini ekleyelim. Böyle bir yetkiye sahip cumhurbaşkanının, işlediği suç nedeniyle Yüce Divan’a sevki mümkün olabilir mi? Hatta, öyle bir Meclis’te, böyle bir suçlama önergesinin görüşülmesi bile kabul edilebilir mi? Bütün bunların üzerine bir de Anayasa Mahkemesi üyelerinin nasıl seçileceklerini hatırlayalım. Anayasa Mahkemesi 15 üyeden oluşacak. Bunların üçünü TBMM, ikisini Sayıştay’dan, birisini de serbest avukatlar arasından seçecek. Ve bunların seçimi için son turda “salt çoğunluk” yeterli. Yani iktidar partisi kimi isterse, onu Anayasa Mahkemesi üyesi seçecek. İktidar partisi çoğunluğunu cumhurbaşkanının belirlediğini de bir kez daha vurgulamalıyım. Geri kalan 12 üyeyi, cumhurbaşkanı doğrudan kendisi seçecek. Yani kendisini yargılayacak mahkemenin tüm üyelerinin belirlenmesinde cumhurbaşkanının tercihleri geçerli olacak. Böyle bir mahkeme, kendisini seçen cumhurbaşkanını yargılayabilir mi? O yargılamanın dürüst, bağımsız ve tarafsız olacağına kim inanır? Yani AKP’nin “Cumhurbaşkanlarının artık hesap verebileceği, cezai sorumluluğu olacağı” iddiası gerçek değil. Değişiklik kabul edilirse aslında olacak olan şu: Cumhurbaşkanına cezai ve hukuki açıdan hayatının sonuna kadar geçerli bir dokunulmazlık geliyor.
Haber kanallarında ve TRT’de referandum nedeniyle açık oturumlar düzenleniyor. Daha önce adlarını hiç duymadığımız “yorumcular” ekranlarda boy gösteriyorlar, “evet” kampanyası yürütüyorlar. Demokrasi İçin Birlik İnisiyatifi, televizyonlardaki bu “amacı açık” programlar ile ilgili bir rapor hazırladı. Buna göre televizyonlarda da “tek kale” bir maç oynanıyor, hayır diyenlere ve HDP’ye neredeyse hiç yer verilmiyor. Rapor aralarında en büyüklerin de bulunduğu 17 televizyon kanalını mercek altına almış. Buna göre, 1–10 Mart tarihlerinde haber bültenlerinde, miting ve konuşmalarla ilgili haberlerde Cumhurbaşkanlığına 53.5 saat, AKP’ye 83 saat, MHP’ye 14.5 saat, CHP’ye 17 saat ayrılırken, HDP’ye 33 dakika yer verildi. Yine 1-20 Mart tarihlerindeki canlı yayınlarda Cumhurbaşkanlığına 169 saat, AKP’ye 301.5 saat, MHP’ye 15.5 saat, CHP’ye 45.5 saat ayrıldı, HDP’ye hiç yer verilmedi. Diğer deyişle ‘Evet’ 485 saat canlı yayında anlatılabildi, ‘Hayır’ ise 45.5 saat. Tartışma programlarına, Cumhurbaşkanlığı 20, AKP’liler 115, MHP’liler 7, CHP’liler 20 kere davet edilirlerken, HDP’li hiçbir konuk çağırılmadı. Canlı yayınlar, röportaj, konuklu programlar ve ayrıca grup toplantısı ve miting haberleri de dahil edildiğinde, TRT’de 1-20 Mart tarihlerinde Cumhurbaşkanı ve danışmanlarına toplam 20.8 saat, AKP’ye 42 saat ayrılırken, MHP’ye 48 dakika, CHP’ye 3.2 saat yer verildi. HDP’ye ise hiç yer verilmedi. Bunun üzerine devlet imkânlarıyla sürdürülen mitingleri, afişleri vs ekleyin. Son derece güçlü ve ağır bir “evet” kampanyası yürütülüyor ama hâlâ anketlerde istedikleri sonucu alabilmiş değiller. Öyle görünüyor ki bu “tek kale maç”, seçmenin canını fena halde sıkıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hapisteki gazetecilerin durumunu merak etmiş olmalı ki önüne bir liste konmuş!
Şöyle diyor: “Önüme konulan 149 kişilik listeye bakıyorum. Hapisteki gazetecilerin hepsi hırsız, çocuk istismarcısı, terörist. 144’ü terör, 4’ü adî suçlardan tutuklu.” 144 ile 4’ü topluyorum, 148 ediyor, listedeki bir kişi hangi suçtan tutuklanmış, çıkaramadım. Adi suçlardan tutuklu olanların kimler olduklarını bilmiyorum. Ama “terör suçuyla” tutuklu olanların önemli bölümünü tanıyorum, terör ile bir ilgileri olmadığını da biliyorum. Çoğuyla aramda ciddi görüş ayrılıkları var, ama biliyorum ki ne ellerine silah aldılar, ne şiddeti övdüler ne de bir terör örgütü ile organik ilişkileri var. Zaten böyle bir ilişkileri, eylemleri tespit edilmiş olsaydı, çoktan iddianameleri yazılmış, mahkemenin önüne çıkarılmış olurlardı, herkes de susup yerine otururdu. Ama böyle bir şey yok, çünkü onlar terörist değil. Hal böyleyken bir de onları “çocuk istismarcısı, hırsız” gibi topluma sunmak herhangi bir vicdanın kabul edemeyeceği bir şey olmalı.