"Cumhurbaşkanı'nın gerçek dostu Sözcü ve yazarları mı, yandaşlar mı?"

"Cumhurbaşkanı'nın gerçek dostu Sözcü ve yazarları mı, yandaşlar mı?"

CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin olarak, "Bir kapalı grup toplantımızda da bazı tedbirler alınmazsa 3-4 ay sonra burada konuşamayız, dedim. Sözcü ve yazarları uyarıları ile tarihe geçti. Sayın Cumhurbaşkanı geriye baksın bakalım, gerçek dostu Sözcü ve yazarları mı, yandaş ve yalakalar mı?" diye sordu. "Asker kılığına girmelerine izin verilmiş bir ihanet şebekesinin kendi vatandaşlarını öldüreceğini ve Meclis'i bombalayacağını kimse öngöremezdi" diyen Çıray, "Bu eşi benzeri görülmemiş trajedidir" ifadesini kullandı.

Sözcü'den Uğur Dündar'ın sorularını yanıtlayan (14 Ağustos 2016) Çıray'ın açıklamaları şöyle:

Sayın Çıray, tarihimize kara bir gün olarak geçecek olan 15 Temmuz'daki darbe girişimini nasıl değerlendiriyorsunuz? Biz 15 Temmuz'da aslında ne yaşadık?

Sayın Dündar, 15 Temmuz'da bir milletin başına gelebilecek en büyük, en şiddetli depremlerden fazlasını yaşadık. Darbe görünümlü işgal senaryosu hayata geçirildi. Ancak bu senaryonun asli yazarları oyunu her halükarda kendilerinin kazanacaklarını düşündükleri şekilde yazdılar. Ya asıl destekledikleri habis şebeke kazanıp, Türkiye 16 Temmuz sabahına tamamen öz ve kabuk değiştirmiş bir başka ülke olarak uyanacaktı. Veya ülke Suriye'ye rahmet okutan bir iç savaş ve kaos ortamına girecekti. Başta siz birçok yazar çizer öldürülmüş olacaktı. Ancak amaçlarına tamamen ulaşamadıklarını söyleyemeyiz. Bir an için neyin nasıl olduğunu bırakıp sonuçlarına bakalım: Sonuç Fetret'tir, yıkılmış bir devlet görüntüsüdür, milletin ferasetiyle iç savaşın eşiğinden dönülmüş olmasıdır.

Sosyal-siyasi felaketlerin sonuçları, doğal felaketlerden daima çok daha ağır olur Sayın Çıray…

Çok doğru bir tespit. Bakın Irak'a, özellikle de Suriye'ye… Bu ülkelerin yeniden ayağa kalkma umutlarının oranı kaç? Onlar artık ortak bir hayat ve gelecek tasavvurları tüketilmiş insanlar ülkesi… Türkiye işte böylesi dipsiz bir cehennem kuyusuna düşmekten kurtuldu.

 

"Cumhurbaşkanı'nın gerçek dostu Sözcü ve yazarları mı, yandaşlar mı?"

 

FETÖ kalkışması önceden tahmin edilemez miydi?

Darbe tahmin edilebilirdi ama işgal edilemezdi!.. Önce bu kalkışma olmadan nasıl bir Türkiye vardı ona bakalım. Devletin çivileri yerinden oynatılmıştı. TÜBİTAK'ın başına hayvanat bahçesinden bir bürokrat atanacak kadar devlet bürokrasisi ayağa düşürülmüştü. Sayın Gül Dışişleri Bakanı iken, bunlara yardımcı olunması için resmi genelge çıkarmıştı. Anayasa askıya, parlamento bekleme odasına alınmıştı! Ben bir rejim kurdum şimdi anayasayı buna uydurun diyen bir otokratın keyfi yönetimi vardı. Bir çete şerhlerle orduya, atamalarla devletin içine yerleştiriliyordu. Hiçbir bilimsel kaygı olmadan siyasi İslamcı eğitim kurumları açılmasına izin veriliyordu. Bugün kapatılan 15 üniversitenin 14'ünün iznini AKP vermişti! Yani bir darbe olagelmekteydi. Ben bunlara mart ayında işaret ettim. “Siyasetçilerin görevi darbeleri engellemektir” dedim. Bir kapalı grup toplantımızda da bazı tedbirler alınmazsa 3-4 ay sonra burada konuşamayız, dedim. Sözcü ve yazarları uyarıları ile tarihe geçti. Sayın Cumhurbaşkanı geriye baksın bakalım, gerçek dostu Sözcü ve yazarları mı, yandaş ve yalakalar mı? Asker kılığına girmelerine izin verilmiş bir ihanet şebekesinin kendi vatandaşlarını öldüreceğini ve Meclis'i bombalayacağını kimse öngöremezdi. Bu eşi benzeri görülmemiş trajedidir

Adalet Bakanı'nın muhalefete 17-25 Aralık'a kadar siz uyardınız biz dikkate almadık, 17-25 Aralık'tan sonra biz sizi uyardık, kulak vermediniz mealindeki sözlerini nasıl yorumluyorsunuz?

Suçu paylaştırma çabası olarak görüyorum. Bu mantık şimdi TV'de MİT'in görevlendirdiğini tahmin ettiğim eski FETÖ'cülerle de yayılıyor. Her başarısızlıklarını, “kandırıldık, aldatıldık” diye örtbas etmeye çalışıyorlar ya; Gülen Özal'ı, Demirel'i, Ecevit'i de aldattığına göre, Sayın Cumhurbaşkanı'nın kandırılması normaldir, demeye getiriyorlar. Halbuki Demirel hakkında bizzat Gülen diyor ki, “Alevi, şeceresi bozuk generallerin listesini Demirel'e verdik. Sen orduya müdahale etme, diyor. Bize hakaretamiz ifadeler kullandı.” Bu nedenle hiç kimse siyasi sorumluluklarına kimseyi ortak etmeye kalkmasın. Ne Demirel'in ne Ecevit'in FETÖ ile ortak bir menzilleri yoktu. 17-25 Aralık olmasaydı, Erdoğan kendini güvende hissetseydi, TSK bu çete tarafından ele geçirilmiş olacaktı. Masum insanlar Silivri'de ölüyor olacaklardı.Onlar hapiste oldukları için 15 Temmuz işgal hareketi hiçbir engelle karşılaşmayacaktı.Onun için orduyu çözerken “vesayet” derken hiç olmazsa şimdi “liyakat” demeliler.

Siyasiler, yazarlar, askerler, yargıçlar dışında bütün bu felaketlerin Türk Milleti'yle ilgili cepheleri var mıydı?

Olmaz mı, elbette var! Aslında bu süreçte Türklerin toplum olma vasfının aşındırılması, millet olma niteliğinin zayıflatılması için çok uğraşıldı. Adı bile anılmaz olmuş, “Ne Mutlu Türküm Diyene” birleştirici ilkesi bile faşistlerin mottosu olarak aşağılanmıştı. Ama 15 Temmuz gecesi gördük ki, bir dönem adını bile anmaktan sakındıkları Türk Milleti'ni yok etmeyi becerememişler. Ben bu ülkenin merkez sağ ve solunda siyaset yapan biri olarak söylüyorum Sayın Dündar; 15 Temmuz gecesi Türk Milleti'ni gördüm. Varmışlar ve geldiler. Kimlik siyaseti yapanlar yanıldılar. Türk Milleti 100 yıl sonra bayrakları ile tarih sahnesine yeniden çıktı. Yenikapı'da hep beraber milli refleks verildi.

15 Temmuz'un başka birçok önemli cephesi de yok mu? İnsanımızın da artık daha dikkatli davranması gerekmiyor mu? Türkiye'yi darbeye getiren politikaları sorgulamaları gerekmez mi?

Şüphesiz Sayın Dündar! Bakın Cumhurbaşkanı, Sözcü'nün ‘tarihi itiraf' manşetine tam oturan açıklamalarda bulundu. Bu itiraflar aslında 240 insanının canına, binlercesinin yaralanmasına mal olan ağır bir politik suçun ifadesidir. Sayın Cumhurbaşkanı, farklı görüşten olmalarına rağmen bu yapıya iyi niyetle destek olduklarını söylemektedir. Bunu zaten ipleri koparmadan önce bir serzeniş olarak ‘ne istediniz de vermedik' diye dile getirmiştir. Birilerine istediği neyse veriyorsanız başkalarının hakkından veriyorsunuz demektir. Milletimiz artık -biz dahil- hakkını yiyenlerden hesabını sormalı. “Çözüm süreci” diyenler Güneydoğu'da egemenliğinizi devretmişse ve bu egemenliği almak için evlâtlarınız şehit oluyorsa “Hop kendine gel!” denmeli. “Aynı menzile giden farklı yollardan biri gördüğümüz bu yapının sinsi hesapların aleti olduğunu gördük.” Ne zaman? 17-25 Aralık'tan sonra. Bunu diyene millet soracaktır: “Hangi menzile gidiyordunuz kardeşim?” Sormazsan bir sabah uyanırsın Atatürk'te sembolleşen kurucu değerlerin yerine FETÖ'nün değerlerinin geçtiğini görürsün. (U.D.): Şerden hayır mı çıktı? (A.Ç.): Hayır çıkması için niçin şerri yaşayalım canım. Elbette 15 Temmuz felaketi şu an için olabilecek en az hasarla atlatıldı. Ama bu olabilecek en az hasar dahi esasen muazzam kayıplar anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanı siyasi fırsatlar çıkarmaya zinhar teşebbüs etmemeli yoksa tamamen yalnızlaşır.

Ne demek istiyorsunuz?

Bir ziyaretim esnasında Sayın Demirel, “Doktor, Güniz Sokak'la bu pencere arası 10-15 metredir. Başbakanlığımda, muhalefette, yasaklı yıllarımda burada oturdum, şimdi de buradayım. Daha bu cama bir yumurta atılmadı. Milletimin bir kısmı beni sevdi, bir kısmı eleştirdi fakat hiçbiri nefret etmedi” dedi. Ama bakın Erdoğan on dört yıllık politikaları sonucunda Külliye adını verdiği sarayında aynı Irak'ta olduğu gibi dev beton barikatlar ve sayısız korumayla yaşayan izole bir lider haline geldi.

 

"Şimdi gündemimiz hakiki bri iç huzurun tesisi"

 

- Cumhurbaşkanı'nın ılımlı uzlaşmaya açık tavrını sürdürmesi hayati bir mesele. Siz ne düşünüyorsunuz?

İtiraf etmek, özeleştiri yapmak iyidir de ne olan biteni telafi ediyor, ne de siyasi anlamda gerçekten bağışlatıyor. Bunlar elbette tartışılacaktır. Fakat şimdi gündemimiz hakiki bir iç huzurun tesisi. Bu Meclis'i Kasım 2019'a kadar samimi bir uzlaşma anlayışı içinde çalıştıralım. Kimse kapsamlı bir anayasa değişikliği başta olmak üzere çok tartışma yaratacak konularda referanduma gitmeyi, erken seçimi bile aklının ucundan geçirmemeli. Burada başlıca aktör Sayın Cumhurbaşkanı…

 

"Gazi Meclis'in kendini bombalayanları soruşturması millete namus borcudur"

 

Bütün bu değerlendirmeler ışığında üyesi olduğunuz 15 Temmuz FETÖ darbesini araştıracak Meclis Komisyonu'nun en önemli görevi size göre nedir? Ayrıca bu görevin başarılması için neler yapmayı düşünüyorsunuz?

CHP adına yürüteceğimiz bu görevi bize Sayın Kılıçdaroğlu güvendi ve verdi.Sayın Dündar bu tür komisyonlarda görev alan ve işini ciddiyetle yapanların çoğunun siyasi hayatı riske girer. Bunu şeffaflıkla aşacağız. Tankın altına yatan bu milletin bilme hakkı vardır. Bu yüzden komisyonun faaliyetleri canlı yayınla milletimize duyurulmalıdır. Ülkemizi yıkımın eşiğine getiren süreçlerin hazırlayıcıları bulunup çıkarılmalıdır. Böyle felâketlerin tekrarlanmaması için bu şarttır. FETÖ örgütünün devlet içindeki yayılma sürecini açıklıkla ortaya çıkarmalıyız. Kalkışmanın siyasi kadroları kimlerden oluşuyor? Bunlar aydınlatılmak zorunda. Yani bu komisyon soruşturma komisyonuna dönüştürülmeli. Ancak Müyesser Yıldız yazdı; Sayın Cumhurbaşkanı, “Komisyonlardan bir şey çıkacağına inanmıyorum” demiş. Bu sözleri çok talihsiz olmuş. Zira darbe gerçeklerinin ortaya çıkmasını istemeyenlere cesaret verir. Bakın açıkça söylüyorum bu kanlı işgal girişiminin önündeki sis perdesini aralamamızı engelleyenleri milletimize şikâyet ederiz. Bir kısmının suç ortaklığından şüphe ederiz. Kimse unutmasın Gazi Meclis'in kendini bombalayanları araştırması, bizi buraya gönderen ve işgali canları pahasına engelleyen bu asil millete namus borcudur.

 

"Başbakan ılımlılık ve nezaket sergiliyor, gerilime ihtiyaç yok"

 

- Danışmanlarının bu süreçte Cumhurbaşkanı'nı nasıl etkileyecekleri de önemli değil mi?

Bu ılımlılık, maalesef radikal danışmanlarının tehdidi altında… Bu danışmanlar Cumhurbaşkanı'nın keskinleşmesini, kendi çeşmelerinin gürül gürül akmasının ve testilerini doldurmalarının garantisi olarak görüyorlar. Asıl tehlikelisi Cumhuriyet'in kurucu dönemi hakkında kendi uydurdukları tarihe takılıp kalmışlar. Bazıları rövanşizmlerine Cumhurbaşkanı'nı alet edecek kadar sorumsuz ve ahlaksızlar. Cumhurbaşkanı'nı radikalleştirmek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Bu aşamada Başbakan Binali Yıldırım sigorta olabilir. İzmir'in ruhu Sayın Başbakanımızı da etkilemiş görünüyor. Bir ılımlılık ve nezaket sergiliyor. Radikal danışmanları nötralize etmek için gerçekten mücadele verdiğini düşünüyorum. Unutmayalım toplum ve tarih öğretir. Bence Sayın Kılıçdaroğlu, ortaya çıkan ılımlılık ve serinkanlılık ikliminde en büyük paya sahip. Herkes onun açıkladığı 12 maddelik reçeteyi iyi okumalı. Gerilime ihtiyacımız yok! Bu arada 15 Temmuz sanıklarının işkence ne kelime, kötü muameleden bile masun tutulmamaları davaların hukuki meşruiyeti açısından hayatidir.