Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, "Türkiye olarak bu süreçte Sayın Cumhurbaşkanı'mızın liderliğini yaptığı 'Dünya beşten büyüktür', 'Daha adil bir dünya mümkün' diyerek küresel alanda mücadelesini yürüttüğü bu adalet mücadelesini iletişim alanında da yürütmeye çalışıyoruz. İletişim emperyalizmine kendi imkanlarımızla karşı çıkmaya ve bu noktada bir direniş odağı oluşturmaya çalışıyoruz" dedi.
Cumhurbaşkanlığı himayelerinde, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığınca (YTB) yapılan Türkiye Mezunları Forumu kapsamında düzenlenen "Yeni Medya ve Güvenilir Bilgi" başlıklı panelin açılışında konuşan Altun, küresel salgın ve Rusya ile Ukrayna savaşında da görüldüğü üzere dünyada finans, sağlık, ham madde, güvenlik gibi çeşitli krizler yaşandığını dile getirdi. Altun, "Zira uluslararası alanda ne bir düzen var ne de uluslararası alanda düzen kurmak iddiasıyla varlık gösteren kurumlar gerçek anlamıyla bir fonksiyon icra edebiliyorlar" değerlendirmesini yaptı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun, bu krizlerin yanında esas itibarıyla bugün dünyada demokrasi ve hakikat olmak üzere iki temel kriz daha yaşandığını, bunların birbirinden beslenerek varlık bulduğunu söyledi. Demokrasinin merkezinde halkın iradesi olduğunu söyleyen Altun, halkın iradesinin her şeyden önce bilinçli tercihe ve doğru bilgiye dayalı kanaate bağlı olduğuna dikkati çekti.
Altun, halkın iradesini besleyen şeyin ise doğru ve güvenilir bilgi olduğunun altını çizerek şöyle devam etti:
"Doğru ve güvenilir bilginin içinde yaşadığımız bu çağda artık gittikçe zor bulunan bir değere dönüştüğünü gördüğümüzde, artık enformasyonun ve bilginin değil, yalan haberin ve dezenformasyonun kamusal alanda kendisini daha görünür hale getirdiğini gördüğümüzde, o zaman biz şunu sormak zorundayız; bu anlamda halk, hangi doğru bilgiye dayanarak iradesini ortaya koyacak? Manipüle edilmiş, güdülenmiş, yanlış, yalan bilgiyle nasıl doğru ortaya konacak? Bu anlamda baktığımızda bir demokrasi krizinden bahsediyoruz. Öte yandan da bugün içinde bulunduğumuz çağda bir hakikat krizinden bahsediyoruz."
Yaşadığımız çağın birçok sosyal bilimci tarafından "küreselleşme çağı" olarak nitelendirildiğini anımsatan Altun, dünya için "global köy", "küresel köy" kavramını kullanan Marshall McLuhan'ın, "artık bu dönemde herkesin herkesten haberdar olduğu, küresel köyde sır olmadığı, herkesin herkesin bilgisine sahip olduğu" yönündeki tespitlerini aktardı.
Bütün analizlerde esas itibarıyla merkeze konan şeyin bilgi olduğunu vurgulayan Altun, 1990'lı yıllarda Soğuk Savaş'ın bitmesi ve ABD'nin hegemonyasını ilan etmesinden sonra küresel toplum analizinin kendisine daha geniş bir yer bulduğunu, internet teknolojisinin yaygınlaşmasının da bu tezi desteklediğini söyledi. Altun, 2000'li yıllardan itibaren "enformasyon bombardımanı", "enformasyon yağmuru" ve "bilgi enflasyonu"ndan bahsedilmeye başlandığını, bu kez elde edilen bilginin ne denli güvenilir, doğru bilgi olduğu sorunuyla karşılaşıldığını anlattı.
Zamanla birbirine referans verilerek çoğalan bilginin gerçek kaynağın zeminini yitirdiğini ifade eden Altun, bu süreçte de artık dezenformasyon bombardımanından bahsedilmeye başlandığını, dezenformasyonun sistematik şekilde üretiminin ise hem uluslararası alanda hem de ulusal ölçekte dezenformasyon savaşlarını beraberinde getirdiğini belirtti.
Yeni medya teknolojilerinden bu yana daha çok dezenformasyon savaşlarından bahsedildiğini kaydeden Altun, "Bugün itibarıyla dezenformasyon ne yazık ki hem iç politikada hem dış politikada, ulusal ve uluslararası alanda bir stratejik iletişim enstrümanı olarak faaliyet göstermektedir, kullanılmaktadır. Dezenformasyonun, yalan haberin ana yakıtı olduğu bir siyasal iletişim mücadelesi elbette başlı başına sorunlu bir mücadeledir. Mutlak suretle sorunsallaştırılması gereken, üzerine gidilmesi, teşhis edilmesi gereken bir sorundur" dedi.
Altun, enformasyon alanında da küresel adaletsizliğin ve sömürü düzenin söz konusu olduğunu, Batı'nın verdiği, Batı dışı toplumların aldığı, Batı'nın ürettiği, Batı dışı toplumların tükettiği bir bilgi düzeninin varsayıldığını söyledi.
Medya ve enformasyon emperyalizminin temelde kültür emperyalizmden beslenen bir husus olduğuna dikkati çeken Altun, "Son 20 yılın temel bir ayırt edici hususiyeti varsa o da Türkiye'nin bu Batılı sömürge sisteminin dışına çıkmak ve Batıcı bağımlılık düzenini reddetmek üzere politika üretme gayretidir. Türkiye, bu anlamda son 20. yüzyılda kendi müstakil politikasını ve yol haritasını belirlemiştir ve bu batıcı bağımlılık düzeninin dışına çıkmıştır" diye konuştu.
Altun, bugün küresel alanda bizzat sosyal medya şirketlerinin yönlendirdiği bir dijital faşizmle karşı karşıya olunduğunu vurgulayarak şöyle devam etti:
"Doğrunun ne olduğunu, yanlışın ne olduğunu kültürler üstü bir şekilde tanımlamaya çalışan ve bunu farklı kültürlere empoze etmeyi bir hak olarak gören bir dizi platformdan, daha doğrusu ideolojik aygıttan bahsediyoruz. Bu sosyal medya şirketlerinin bu yapıların esas itibarıyla -ben adına algoritma diktatörlüğü diyorum- bir sistematikle kullandıkları algoritmalarla ciddi bir sistematik manipülasyon yaptıklarını görüyoruz. Bu algoritma diktatörlüğüyle sürekli olarak tüketicilerin, insanların, müşterilerin, bireylerin önüne birtakım içeriklerin geldiğini görüyoruz. Geçmiş dönemde geleneksel medya düzeni içerisinde 'broadcasting' dediğimiz dönemde bütün toplumlara ortak içerikleri ürettiler. Fakat dijital medyayla yeni medya teknolojileriyle birlikte artık kişiye özel içeriklerin üretildiğini, algoritmalarda bu süreçlerin yönetildiğini görüyoruz. Şu an itibarıyla içinde olduğumuz bu medya düzeninde biz çoğu zaman özgür bir şekilde seçtiğimiz içeriklere ulaşmıyor, önümüze gelen, bize sunulan seçenekler arasında tercih yapıyoruz. Bu yeni medya düzeninin en temel özelliği de bu anlamda bir dijital faşizm üretmesi ve bir algoritma diktatörlüğüyle bu faşizmi kökleştirmesidir."
Bugünlerde Twitter yönetiminin bir dizi dosyalar ifşa ettiğini, ideolojik şekilde dünya siyasetine yön vermeye çalıştığını, ülkelerin iç siyasetlerine müdahil olduğunu dile getiren Altun, "Burada karşımızda toplumların mukadderatına etki etmeye çalışan, toplumların gidişatını etkilemeye, yönlendirmeye çalışan, siyasete müdahale eden yeni tür melez vesayet organlarının karşımıza çıktığını görüyoruz. Bunlara karşı da uluslararası alanda çok ciddi bir farkındalığa sahip olmamız gerekir" değerlendirmesini yaptı.
İletişim Başkanı Altun, konuşmasını şöyle devam etti:
"Türkiye olarak bu süreçte Sayın Cumhurbaşkanı'mızın liderliğini yaptığı 'Dünya beşten büyüktür', 'Daha adil bir dünya mümkün' diyerek küresel alanda mücadelesini yürüttüğü bu adalet mücadelesini iletişim alanında da yürütmeye çalışıyoruz. İletişim emperyalizmine kendi imkanlarımızla karşı çıkmaya ve bu noktada bir direniş odağı oluşturmaya çalışıyoruz. Bu çerçevede Türkiye'de ürettiğimiz küresel medya ağlarıyla bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Bir yandan oluşturduğumuz uluslararası haber ağlarıyla Anadolu Ajansı ve TRT başta olmak üzere birçok kurumumuzun ve özel sektörümüzün de gayretiyle bu anlamda küresel alanda iletişim emperyalizmine, medya emperyalizmine karşı Batı dışı dünyanın, mazlum toplumların sesi olmaya gayret ediyoruz. Diğer taraftan medyanın önemli alanlarından bir diğeri olan eğlence içeriklerinin üretimi noktasında da yine küresel alandaki bu adaletsizliği ve bu Batı hegemonyasını kırmaya dönük bir gayret gösteriyoruz. Burada da baktığımızda yine film ve dizi sektörümüz son dönemde çok ciddi bir atılım içerisindedir. Bu atılımla birlikte de yine popüler kültürün imkanlarını kullanarak uluslararası alanda sadece Batı toplumlarının, kültür emperyalizminin, medya emperyalizminin dikte ettiği o alanın dışında bir alan olduğunu da göstermeye çalışıyoruz." (AA)