Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, eski AKP milletvekili ve TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu'nun, İranlı uyuşturucu baronu Naci Şerifi Zindaşti’nin tahliye edilmesine yönelik baskı yaptığı iddialarına ve başlatılan soruşturmaya ilişkin konuştu. Uçum, "İddia var. Sonra savunma gelir. Hüküm çıkar. O yüzden peşin hükümle olmamak gerekir. Elbette bir değerlendirme yapacağız" dedi.
Mehmet Uçum, bugün Çankaya Köşkü'nde Ankara Temsilcileri ve gazetecilerle bir sohbet toplantısı düzenledi. Uçum, Burhan Kuzu hakkındaki iddialar, basın özgürlüğü, yargıda gruplar arası çatışmalar ve Fenerbahçe ile ilgili Twitter mesajında bir bakanı kastedip etmediği başta olmak üzere birçok konuda açıklama yaptı. Toplantıya davet edilen
Odatv'nin toplantıyı aktardığı yazısından satır başları şöyle:
Odatv Ankara Haber Müdürü Müyesser Yıldız, şu soruları yöneltti:
“Kurulunuzun üyesi olan Burhan Kuzu ile ilgili bir takım iddialar var. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da soruşturma başlattı. Kendisiyle bu konuyu görüştünüz mü?.. İstanbul'daki bazı mahkemelerin AİHM ve AYM kararlarını uygulamadığını görüyoruz. Oysa Anayasa'nın 90'ıncı maddesi açık. Türkiye'nin AİHM'den ayrılması mı düşünülüyor? Yargıda İstanbul ve Ankara grupları arasında çatışma olduğu ve bundan kaynaklandığı iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz?”
Burhan Kuzu'yla ilgili soruyu, “İddia var. Sonra savunma gelir. Hüküm çıkar. O yüzden peşin hükümle olmamak gerekir. Elbette bir değerlendirme yapacağız” diye cevaplandıran Uçum, yargıda çatışma yaşandığı söylentileri hakkında bir değerlendirmeleri olmadığını bildirdi. Uçum, AİHM ve AYM kararları hakkında da şunları söyledi:
“AHİM ve AYM, hiyerarşik karar merci gibi algılanıyor. Oysa kararları yönlendirici. İhlal kararı verdiğinde, bu yargılamanın yenilenmesi sebebi olur. Dosya yeniden ele alınır, bundan kaçınamaz. Sonuçta da ya önceki kararını tekrarlar, ya ihlale uyar ya da kısmen uyabilir. Ancak uygulamada bu, 'uymamak' diye anlaşılıyor.”
Hukuk Politikaları Kurulu üyelerinden Ayşe Nur Bahçekapılı, Ayşe Türkmenoğlu, Dr. Hasan Nuri Yaşar ve Uğur Kızılca'nın da katıldığı toplantıda Uçum, 9 Temmuz 2018'de yeni hükümet sisteminin kuruluşunun tamamlanmasının ardından 9 politika kurulu oluşturulduğunu, böylece icra ile politika üretiminin ayrıştırıldığı bir döneme girildiğini belirterek, şunları anlattı:
“Elbette geçmişte de çeşitli politikalar geliştiren kurul ve konseyler vardı. Bunların 65'i kaldırıldı. Onların özelliği şuydu; icranın içindeki yapılardı, bakanlıklar bünyesindeydi. Cumhuriyet tarihinde birçok alanda istişare kurulları olmakla birlikte sadece hukuk alanında politika geliştirilmesi tercih edilmemişti. Hukuk Politikaları Kurulu bu anlamda ilk kurul olarak tarihe geçti. Politika kurullarının icrai faaliyeti yok, fikir üretme mecralarıdır, proaktif ön alıcı yapılardır. Politika kurulları ile birlikte Türkiye'de süreçlere fikri katkıda bulunmak isteyen aktörlerin muhataplık sorunu çözüldü.”
Hukuk Politikaları Kurulu bünyesinde bugüne kadar 7 çalışma grubu oluşturduklarını, 8'incisinin ise Medya Çalışma Grubu olduğunu, sohbet toplantısını da buna ilişkin görüş alışverişinde bulunmak için düzenlediklerini açıklayan Uçum, “İş Kanunu, Basın Kanunu, internet yayınlarına ilişkin kanunlar var. Ancak bu mevzuatlar bugünün ihtiyaçlarına cevap vermiyor. Kurumsal, kollektif medyanın yanı sıra bireysel medya gücü de çok yaygınlaştı. Medyanın yeniden tanımlanmasına ihtiyaç var. 21. yüzyıl medya hukuku, ileri bir medya hukuku nasıl olur, bunun için yoğun bir çaba içine gireceğiz. Cevap-düzeltme hakkının her alanda olması, pozitif ifade özgürlüğü kadar negatif ifade özgürlüğünün de güvence altına alınması gerekir. Bununla ilgili olarak tespit, öneri ve değerlendirmelerinizi almak isteriz” dedi.
Diğer bazı gazeteciler, basın kartlarını Devletin vermesinin doğru olup olmadığını sorup, “Basın kartlarını niye sendikalar değil de Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı veriyor? Şu anda cemiyetler de menfaat grupları. Adil bir kurul oluşturulup, adil bir düzenleme yapılmalı” önerisinde bulundu.
Bir başka gazeteci, medya çalışmasının önemli bir adım olduğunu, geçmişte de benzeri girişimler yapıldığını ancak güç çatışmaları sebebiyle sonuca ulaşılamadığını kaydedince, Uçum, şöyle konuştu:
“Geçmişteki çabalara değer veriyoruz. Evet, geçmişte bu çalışmalar icracılar üzerinden yapılmaya çalışıldığı için güç savaşlarının çıkardığı engeller oldu. Bizim çalışmamızın bir farkı var; Burada en uç noktaya kadar her öneri, talep konuşulur ve ortaya fikri bir belge çıkar. Bu kararı verdiğimizde, ağır bir yükün altına girdiğimizin farkındaydık. Ancak bu adımı atmak zorundayız. Medyada bir hukuk politikası olmazsa, diğer alanlarda hangi politikaları geliştirirseniz geliştirin, eksik kalır.”
Bir gazeteci ise, “Konuyu bilsek, cebimiz dolu gelirdik” siteminde bulunup, “Allah yar ve yardımcınız olsun. Çetrefilli bir alana el atıyorsunuz” dedikten sonra medyada, “Çalışanların hakları, gazetecilerin ve haber kaynaklarının sorumluluklarının nerede başlayıp nerede bittiği, basın özgürlüğü kavramının anlamı, haber kaynaklarının korunması, kurumlardan bilgi teyidi” gibi birçok sorunun yaşandığını söyledi.
Uçum, gazetecinin sitemine, “Bu, bizim bir çalışma tarzımız. Başlangıçta sürpriz yapıyoruz” karşılığını verdi.
Bir diğer gazeteci, insanların artık gazete almak istemediğini, Basın İlan Kurumu fonlarıyla ayakta kalındığını belirtip, Basın Vergisi getirilmesinin düşünülebileceğini bildirdi.
Uçum bu öneriyi, “İhtiyaç ortaya çıkınca, ilk aklımıza gelen vergi oluyor. Olur, olmaz. Bu da bir öneridir” diye cevaplandırdı.
Bir kadın gazetecinin, haberlerin sunuluşunda erkeksi bir dil kullanılmasından yakınması üzerine de Uçum, “Kadın dilinin gücü bir çok alanda tartışılıyor. Medyada, kadın dilinin gücü kullanılabilir” dedi.
Haberler ve yayınlarda sürekli olarak kendilerine bir çerçevenin dayatıldığı izlenimini taşıdığını ifade eden bir kadın gazeteciye ise Uçum, şu açıklamayı yaptı:
“Bu kurul icrai güç kullanan bir yapı değil. Devletin en sivil yapıları. Otoriteyi değil, sivil toplumu temsil ediyor. İlk kez politika kurulları sivil toplumu, devletin içine sokmuştur. Daha çok özgürlüklerin ele alındığı bir yerdir. Sınırlama yok. Rahat olun her şeyin konuşulabildiği, her türlü eleştirinin yapılabildiği bir yer.”
Odatv Ankara Haber Müdürü Müyesser Yıldız da temel sorunun medya patronlarının aynı zamanda başka alanlarda faaliyet gösterip devlet ihalelerine girmesi olduğunu, bunun da basın özgürlüğünün önünde büyük engel oluşturduğunu vurguladı. Kurulun öncelikle geçmişe yönelik bir çalışma yapıp, “Medya geçmişte mi daha özgürdü, şimdi mi daha özgür” şeklinde bir bilanço çıkartmasını isteyen Yıldız, gazetecilere açılan ceza ve tazminat davalarını hatırlatarak, “Medya adeta kıpırdayamaz hale geldi. AİHM ve AYM kararları belli. Yeniden en başa dönülüp, düşünce ve ifade özgürlüğü yeniden mi tanımlanmak isteniyor?” diye sordu. Müyesser Yıldız ayrıca, televizyonlarda hep aynı kişilerin yer almasının kanallara verilen bir listeden kaynaklandığına dair yorumu da beraberinde getirdiğini hatırlattı.
Uçum, şu karşılığı verdi:
“Hak ve özgürlüklerde geriye gidilmesini kabul edemeyiz. Ancak hukuk dışı alanları hukuka kavuşturmak gerekiyor. Hukuk her düzenlemenin şablonudur, kişilik haklarını gözeterek adımlar atılmalı.”
Medyanın sorunlarına ilişkin görüş alışverişinden sonra Uçum, gündemdeki konulara ilişkin soruları da cevaplandırdı.
Geçen hafta twitter hesabından Fenerbahçe'yle ilgili yaptığı açıklamanın, “Bir bakanı kastetti” şeklinde yorumlandığı hatırlatılınca Uçum, “Ben tutkulu bir Fenerbahçe taraftarı olarak tanınırım. Tamamen taraftar reaksiyonudur. Sezon başından beri ortaya çıkan hakem hatalarından, 'Etki altındalar mı' izlenimini edindim. Bir siyasi kişiliği, bakanı kastetmedim. Sadece Fenerbahçe için değil, tüm takımlar için adil bir hakem yönetimi olmasını istiyorum” açıklamasını yaptı.
Bir başka soru üzerine Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu ile ilgili çalışmaları da olduğunu belirten Uçum, “Yanlış anlaşılmasın, yasa teklif taslağı hazırlamıyoruz. Biz hukuk politikalarını çıkarıyoruz. Kanuna nasıl dönüşür, bizim işimiz değil” dedi.
Uçum, geçtiğimiz günlerde sevgilisini darp eden kişiyi engellemek isterken, bıçakla öldürdüğü iddiasıyla tutuklanan 20 yaşındaki Kadir Şeker'le ilgili ise şöyle konuştu:
“Mevcut Ceza Kanunu açısından görünür gerçekle, olgusal gerçek arasında bir fark vardır. Şüphelinin duyarlılığı hepimizi etkiledi. Adil olanın gerçekleşmesini istiyorum. Ceza Hukuku görünür gerçeklik üzerinden değil, olgusal gerçek üzerinden hüküm verir. Bu, maddi gerçeğin tüm boyutlarıyla ortaya çıkarılmasıdır. Bu nedenle tüm yorumlar görünür gerçekliği uygun, ama henüz hüküm vermeye elverişli değil.”
Toplantı Uçum'un, “Bu yıl sonuna kadar hepimizin içine sinen bir medya politikası geliştirmiş oluruz” sözleriyle tamamlandı.