Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Avrupa Birliği (AB) üyeliğini stratejik bir hedef olarak devam ettirmek istediklerini söylerken "Kalite, saygı, ortak çıkar ve güvene dayanan bir ortaklıktan bahsedeceksek, iki yönlü bir sokak olmalı, sadece Avrupa'nın Türkiye'ye 'Bunu yap' demesi değil" ifadelerini kullandı.
Doğan Haber Ajansı'nın (DHA) haberine göre Kalın, Atlantik Konseyi İstanbul Zirvesi 2017 kapsamında düzenlenen "Türkiye, Ortadoğu ve Batı: Zorluklar ve Fırsatlar" başlıklı oturumda konuştu.
Oturuma, eski İngiltere Ankara Büyükelçisi Peter Westmacott, eski ABD Başkanı Barack Obama'nın eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Emekli NATO Başkomutanı General James Jones da katıldı.
İslam dünyası ve Batı ilişkilerinin uzun süreli bir geçmişi bulunduğuna değinen Kalın, "Modern zamanlar pek çok kişi tarafından endişe devri, ideoloji devri vesaire olarak tanımlanmış ancak yakın zamanda dünyada olan açısından güven veya güvensizlik diye tanımlanabilir. İslam ve Batı ülkeleri arasında o kadar güvensizlik var ki bunu politika, ekonomi düzeylerinde, insani ilişkilerde ele almalıyız" diye konuştu.
16 Nisan'daki referanduma değinen Kalın, "Referandum sonrasında maalesef gözlemcilerin bazıları da tek taraflı ve bazen de çarpık bir resim yansıttı. Bunları şu nedenle anlatıyorum, belki biz Türkiye'de olanları yeterli bir şekilde uluslararası kitleye anlatamadık, ama bazen uluslararası medya, fikir önderleri de Türkiye'de neler olup bittiğini anlamakta zorluk çektiler. Geçmişte 3 darbe oldu ama 15 Temmuz darbe girişimindeki gibi bir şeyi hiç yaşamamıştık. Türk toplumunun o gece ve ertesi gün yaşadığı travma, büyük ihtimalle uluslararası kitlelere iyi bir şekilde yansımadı, dolayısıyla bizim darbe girişimine karşı aldığımız tedbirleri niye aldığımız da iyi anlaşılmadı. '100 binden fazla insanı nasıl işten attınız? Neden hala bu durumu devam ettiriyorsunuz?'... FETÖ'yü anlatmam için iki saat daha gerekir. FETÖ, Avrupa tarihindeki herhangi bir organizasyona benzetilemez. 30-40 sene devletin bütün kurumlarına girip, böyle bir darbe teşebbüsünde bulunan bir örnek yok. Türkiye'nin darbe planlayanların peşine düşmesi gerekiyor."
Türkiye'nin bir yandan PKK ve IŞİD'le da mücadele ettiğini hatırlatan Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Batılı müttefiklerimiz bize destek oldu ama zaman zaman bu bakış açısı veya güven konusu işimizi zorlaştırdı ve bazen gerginlikler yarattı müttefikler arasında. PKK bir terör örgütü, AB ve ABD de böyle tanımlıyor. Ama bazen PKK'ya karşı mücadelemizde eleştiriliyoruz. Belki insanlar PKK'nın neler yaptığını kaçırıyor. Türk devletine, sivillerine yaptığının yanı sıra kendi insanlarına karşı savaşıyor. Bu, bir savaş suçudur. Aynı şekilde DEAŞ'la da mücadele halindeyiz. Bu, uluslararası mücadelenin parçası. Ancak bazen Türkiye'nin DEAŞ'la mücadelesi olması gerektiği gibi takdir edilmiyor. Fırat Kalkanı Harekatı'nı kendi imkanlarımızla başlattık ve bu mücadelemizde çok az destek aldık uluslararası koalisyondan ve toplumdan.Bazı somut, spesifik önerilerde bulunduk DEAŞ'la mücadele konusunda.Umuyoruz ki bu konuda ilerleme olacak bu seyahatte. Muhataplarımızla çeşitli düzeylerde temaslarda bulunuyoruz. 16 Mayıs'ta Beyaz Saray'da yapılacak toplantıda her iki cumhurbaşkanı da bir yol haritası verecektir hepimiz için ki, bu konuyu artık arkamızda bırakabilelim. FETÖ meselesinde, ABD Hükümeti net bir konum ortaya koysun istiyoruz. Tabii ki hukukun üstünlüğü çerçevesinde adalet sürecini destekliyoruz fakat bazı şeyler var ABD Hükümeti'nin bu konuda yapabileceği. Bu suç imparatorluğunu ABD'den yönetiyor çünkü kendisi. Tek bir kişi de değil, ekibi, insanları, yüzlercesi Amerikan sistemini, kanunlarını ve vergi mükelleflerinin parasını alarak bizim ülkemize saldırıyor, ülkemize ve Cumhurbaşkanımıza karşı karalama kampanyaları yapıyor. Bu, pek kuvvetli bir müttefiklik ve model ortaklık açısından ABD ve Türkiye'ye pek uymuyor. Umarız bu konuda ilerleme kaydederiz"
AB üyeliğini de stratejik bir hedef olarak devam ettirmek istediklerini söyleyen Kalın, "İlk olarak İslami terör konusunu, bu terminolojiyi bırakmak lazım. Bu, Müslümanların hislerini acıtıyor, hiçbir şekilde yardımcı da olmuyor terörizme karşı mücadelemizde ve aşırı grupların ellerini kuvvetlendiriyor. Onlar da böyle terimlerle 'Bizi tanıdılar, intikamımızı aldık.' diyorlar. Bu terminolojiyi reddetmemiz lazım. Biz Hristiyan terörizmi, Yahudi terörizmi, Hindu terörizmi diyor muyuz? Hristiyanlık, Yahudilik adına terörist aktiviteler yapanlar da var. AB ile iyi bir ilişki kurmak istiyoruz, AB üyeliğini de stratejik bir hedef olarak devam ettirmek istiyoruz. Kalite, saygı, ortak çıkar ve güvene dayanan bir ortaklıktan bahsedeceksek, iki yönlü bir sokak olmalı, sadece Avrupa'nın Türkiye'ye 'Bunu yap' demesi değil. Avrupalılar kendileri çelişkiye düşüyorlar kendi prensipleriyle ihlal ediyorlar. Kendi vaatlerini yerine getirmiyorlar, onlarla anlaşmalarımız var. Avrupa, Türkiye ile ilişkilerinde gerçekten ilerleme kaydetmek istiyorsa, niçin terörist grupların topraklarında para toplamasına, aralarına yeni insan almasına izin veriyor? Avrupa başkentlerinde serbest dolaşıyorlar PKK bayraklarıyla, posterler asıyorlar, 'Erdoğan'ı öldürün' diyorlar. Eğer Avrupalı dostlarımız gerçekten bu ilişkiyi tamir etmek, beslemek, sağlıklı bir ilişki oluşturmak istiyorlarsa, terörist grupların, illegal grupların Avrupa'daki mevcudiyeti konusunda bir şey yapmaları lazım. Çünkü onlar Avrupa'yı Türkiye'ye karşı bir yerde tramplen gibi kullanıyor" dedi.