Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, İstanbul seçimlerine ilişkin hukuki sürecin devam ettiğini vurgulayarak "MHP ve AK Parti olağanüstü itirazda bulunmuştur. Burada hukuki süreçlerin sonuna kadar tüketilmesi her partinin hakkıdır. Cumhur İttifakı'nın adayı kazansaydı Millet İttifakı normal bir itirazda bulunacaktır. Bunu da normal bir hak olarak görecektir. Cumhur İttifakı'nın itirazda bulunması doğal, demokratik haktır. Bunlar bittikten sonra YSK'nın vereceği karar bizim için nihai karardır. Farklı bir durum sözkonusu olursa hukuki süreç işletilir" açıklamasında bulundu.
Kalın, İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif'in Türkiye ziyaretine ilişkin olarak bir soru üzerine "Türkiye'nin Suriye rejimi ile bir temasının" bulunmadığını söyledi.
Kıdem tazminatıyla ilgili olarak açıklamalar yapan "Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın bir sunumu olmadı. Kendisiyle görüştüm. Konuyla ilgili bütün paydaşların ve ilgili bakanlıkların katkıları ve mutabakatıyla bir hazırlığın yapıldığını ifade ettiler. İşçi ve işveren çevrelerin tedirgin olmasını gereken bir sorun yoktur. Bir mutabakat temin edildikten sonra konu Cumhurbaşkanımıza arzedilecek. Süreç devam ediyor. Detaylar netleştikçe ilgili kurumlar paylaşacaktır" açıklamasında bulundu.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın Kabine toplantısı sonrası açıklamalarda bulunuyor.
Kalın'ın konuşmasından satır başları şöyle:
"Bu seçimler Cumhur İttifakı dikkate aldığınızda Cumhurbaşkanımıza güvenin teyit edildiğini bir kez daha göstermektedir. İstanbul başta olmak üzere bazı yerlerde bir hukuki süreç var, itirazlar devam ediyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın daha önce ifade ettiği gibi nihai karar Yüksek Seçim Kurulu'dur. Böylece YSK'nın kararı bağlayıcı karar olacaktır. Seçmen iradesiyle yaşanan ihlalleri, kasıtlı veya kasıtsız yanlışlıkları ortaya çıkartmayı hedeflemektedir.
Milli Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Milli İstihbarat Başkanlığımızın iç ve dış güvenliği için sunumlar yapıldı. Tam bir koordinasyon içinde yürütülen faaliyetlerle terörle mücadelede hızlı bir ivmenin kazanıldığını söyleyebiliriz. PKK, YPG, DEAŞ, FETÖ gibi örgütlere karşı yoğun ve kapsamlı mücadelemiz devam edecektir. Terörle mücadele sadece Türkiye içinde değildir. Özellikle MİT'in insani ve teknolojik istihbaratın bütün özelliklerini kullanarak yoğun çalışmalar yürüttüğünü ve sahada çok ciddi başarılar elde ettiğini ifade etmek isterim.
İçişleri Bakanlığımızın terörle mücadele yanında, uyuşturucu ile mücadele, kamu düzeninin sağlanması, trafikle ilgili çalışmaları ele alındı. Başkan Yardımcımız sayın Fuat Oktay'ın sunumu oldu. Bürokrasinin azaltılması ve e-devletin güçlendirilmesiyle ilgili. Dijital dönüşümün altını çizmek isterim. Türkiye'de burada değişimi ilk göğüsleyen ülkelerin başında geliyor. Vatandaşlarımızın devletle ilgili kamu işlerini yaparken hem başvuru sayısını azaltan bir dijital dönüşüm sürecinden geçiyoruz.
İdlib'de sahada yaşanan gelişmelerin ve dinamiklerin çok kolay olmadığını, farklı bir dinamikleri barındıran bir bölge olduğunu ifade etmek isteriz. Mevcut statünün muhafaza edilmesi büyük bir dramın önüne geçmiş bulunuyor. Afrin-Cerablus hattında genel olarak bir sükunetin ve istikrarın hakim olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Bu aslında Suriye'de güvenli bölgenin fiilen nasıl olacağını gösteren bir başarıdır. Bugün güvenli bölge fiilen oluşmuş durumda. Burada ne PKK, ne DEAŞ ne de rejim unsurları vardır.
Suriye savaşı boyunca, yaklaşık 8 yıldır devam eden savaş boyunca bu yoğunlukta geri dönüşün olduğu bir başka bölge yoktur. Bu da Türkiye'nin sahadaki başarısını göstermektedir. Münbiç'le ve Fırat'ın doğusuyla ilgili olarak ABD ile yürüttüğümüz görüşmeler devam ediyor. ABD ziyaretimizde bu konuları etraflı bir şekilde ele aldık. Beklentimiz Münbiç yol haritamızın bir an önce hayata geçirilmesi. Fırat'ın doğusunda hiçbir terör unsuruna yer verilmemesi. Burada güvenli bölge meselesi öncelik ahzediyor. Sayın Trump'ın kamuoyuna açık bir şekilde deklare ettiği 20 mil güvenlik meselesi gündemimizde olmaya devam ediyor. Bizim beklentimiz, talebimiz ve önceliğimiz güvenli bölgenin Türkiye'nin kontrolünde olmasıdır."
Dün Ankara'da Cevad Zarif sayın Cumhurbaşkanıyla bir görüşme gerçekleştirdi. Daha önce Beşar Esad'la bir görüşme yaptı. Görüşmeyle ilgili raporu sayın Cumhurbaşkanına sunacağını söylemişti.
Sayın Zarif'in Şam'dan sonra Ankara'ya gelmesi bu tür yorumlara yol açabilir. Bizim arabuluculuk yapmamız söz konusu değil. Suriye'de özellikle Esed rejiminin geleceğiyle ilgili görüş ayrılığımız bilinmektedir. Biz Suriye'de meşru bir yönetimin işbaşına gelmesi çerçevemizi baştan beri net bir şekilde ortaya koymuş bulunuyoruz. Rejimle işbirliği söz konusu değildir. Çatışmaların sona erdirilmesiyle ilgili tabii ki İran'la çalışmaya devam edeceğiz. Bir arabuluculuk söz konusu değil
Cevad Zarif dünkü konuşmasında Suriye'de sınır bölgelerinin Esed ordusuna verilmesi gibi ifadeleri oldu. Türkiye bu öneriye nasıl bakıyor? ABD'nin çekilme sürecinde bir aksama olduğu görülüyor. Geri mi aldılar bu kararı?
Bir kere bizim Cerablus'tan Afrin'e, Afrin'den İdlib'e kadar bölgede ne PKK ne DEAŞ ne de rejim unsurları yoktur. Buraya rejim gelsin demek fırsatçılık oluyor. Suriye haritasının diğer bölgelerinde rejimin, Fırat'ın doğusunu Amerikalılara bıraktığını, bizden önce Afrin'de PYD/YPG'ye bıraktığını, bazı yerleri Rusya'ya bıraktığını görüyoruz. Bizim öncelikli olarak sınırda öngördüğümüz Cerablus-İdlib hattında mevcut statünün korunması ve yerel halkın iradesiyle yönetimidir.
Sayın Trump'ın Amerikan birliklerini Suriye'den çekileceğini açıklamasından beri aylardır Amerikalılar arasında tartışma devam ediyor. Bununla ilgili net bir yol haritasını ortaya koyamadıklarını görüyoruz. Önce 200 dediler, sonra 400 dediler, belli ki farklı birimler arasında farklı görüşler dile getiriliyor. Bizim açımızdan çekilme ve güvenli bölge doğru karardır. Bu bölgenin kime hizmet edeceği bunlardan daha önemlidir. Sayın Cumhurbaşkanımız bunu sayın Trump'la yaptığı görüşmede açıkça ifade ettiler. Bizim güvenliği sağlamak için PYD/YPG gibi unsurlara ihtiyacımız yok."
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak kıdem tazminatı fonunun oluşturacağını söylemişti. Bu konuda Bakan Albayrak kabine üyelerine bir sunum yaptı mı? Nasıl bir yol haritası çizilecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan 100 günlük eylem planı açıklamıştı. Üçüncü 100 günlük eylem planı ne zaman açıklanacak.
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın bir sunumu olmadı. Kendisiyle görüştüm. Konuyla ilgili bütün paydaşların ve ilgili bakanlıkların katkıları ve mutabakatıyla bir hazırlığın yapıldığını ifade ettiler. İşçi ve işveren çevrelerin tedirgin olmasını gereken bir sorun yoktur. Bir mutabakat temin edildikten sonra konu Cumhurbaşkanımıza arzedilecek. Süreç devam ediyor. Detaylar netleştikçe ilgili kurumlar paylaşacaktır.
100 günlük eylem planıyla ilgili iki kez açıklama yaptık. Şimdi bu yöntemi değiştiriyoruz. 100 günlük icraat programından çeyrek döneminden bir takip ve raporlama sözkonusu olacaktır. Her bir çeyrekle ilgili birimlerimiz Cumhurbaşkanıza raporlanacak. Altı ayda bir sayın Cumhurbaşkanımız bu çalışmaları özetleyen, üç ayda yapılacak çalışmaların sunumunu gerçekleştireceklerdir.
ABD ile devam eden F-35 ve Patriot füzeleriyle ilgili sorum olacak. Devam eden müzakerelerde gelinen aşamalar ne?
Bu hafta Hazine ve Maliye Bakanımız sayın Berat Albayrak Milli Savunma Bakanımız ve benim temaslarım oldu. Bu konuları mevkidaşlarımızla görüştük. S-400'lerin alınması halinde birtakım yaptırımların olacağına dair bir takım ifadelerin Amerikan makamlarından yapıldığını gördük. Türkiye'ye dönük bu tür tehdit, şantaj, yaptırım dilinin ters tepeceğini ifade ettik. Karşılıklı güven, çıkarların korunması, ortak değerler ve hedefler üzerine inşa edilmelidir. Bunun dışında tek taraflı dayatmacı söylemleri kabul etmemiz mümkün değil. Dışişleri Bakanımız sayın Mevlüt Çavuşoğlu, NATO toplantılarında bir teknik heyet kurulması teklifinde bulundu. Bu heyet NATO şemsiyesi halinde böyle bir riskin olup olmadığını inceleyecek. Eğer gerçekten Amerikalıların nezdinde böyle bir endişe varsa, bunu gelin NATO şemsiyesi altında şeffaf, nesnel bir araştırma komisyonu ile hep beraber ortaya çıkartalım. Bunun gereğini yapalım. Parçası olduğumuz F-35 programın tehlikeye atılmasını tabii ki istemeyiz, kabul etmeyiz. Bir ön hükümle daha böyle çalışma yapılmadan bu sonuçlara varılması elbette doğru olmaz. Türkiye'nin S-400 kararı bir gecede verilmiş karar değildir. Türkiye tabii ki F-35 teknolojisinin bir ortağıdır, sadece müşterisi ve alıcısı değildir. Bunun bir parçası olmak öncelikli hedefimiz ve hakkımızdır. S-400 meselesinin merkezinde yer alan teknoloji transferi konusunda beklentimiz müttefiklerimizin bu yolu açmalarıdır. Türkiye'nin teknoloji transferinde dışlanması elbette kabul edilemez. İHA'larımızı, SİHA'larımızı, merminin ötesinde toplarımızı, tanklar, helikopterlerimizi üretiyoruz. Egemen bir devlet olarak hangi ülkeden hangi sistemi alacağımıza biz karar veririz. Bunu yaparken de elbette müttefiklerimizle hareket etmek isteriz. Bunları bize 'ya o ya bu' şeklinde dayatılması tabii ki kabul edilebilecek bir durum yok. Bu meseleyi çözmek için görüşmelerimiz devam edecek. Umarız tehdit, yaptırım gibi mecralara kaymaz.