Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Daily Sabah gazetesinde İsrail'in 'Yahudi Ulus Devlet' yasasını kabul etmesine ilişkin olarak yazı yazdı. Kalın yazısında, "Bazı Batılı medya kuruluşlarının 'İsrail’in tartışmalı ulus devlet yasası' olarak tanımladığı kanun, aslında ırkçı bir uygulama ve resmi bir apartheid sisteminin savunucusu olarak değerlendirilmelidir. Atılan adım, iki devletli çözüm umudunun tabutuna çakılmış son çividir. Adalete ve barışa inanan herkes, bu kanunu reddetmelidir" dedi.
Kalın, "İsrail’i 'Yahudi halkının tarihi anavatanı' olarak tanımlayan yasa, 'İsrail’de sadece Yahudilerin kendi kaderini tayin hakkı olduğunu' söylüyor. Bu ifadeler, İsrail’de yaşayan Filistinli azınlığa ve mezkur Yahudi devletinde resmi bir konumu olmayan milyonlarca yerlerinden edilmiş ve işgal altındaki Filistinliye ürkütücü bir mesaj niteliğinde. İsrail’in zaten ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören Filistinli vatandaşların statüsü, bu kanunun kabulüyle birlikte daha kötü olacak" ifadelerine yer verdi.
Kanunda ayrıca Kudüs’ten 'İsrail’in tamamlanmış ve birleşik başkenti' olarak bahsettiğini kaydeden Kalın, "Bu ifade, Kudüs ve diğer Filistin topraklarının yasa dışı işgalini reddeden uluslararası toplumun ve sayısı Birleşmiş Milletler kararının yüzüne indirilmiş bir tokat olarak görülmeli. Trump yönetiminin desteğini arkasına alan Benjamin Netanyahu’nun hükümeti, utanmadan sıkılmadan işgali yasallaştırmaya, tüm Müslüman dünyayı da karşısına almaya çalışıyor. Bu noktada BM Genel Kurulu’nun 21 Aralık 2017 tarihinde ABD’nin 'Kudüs’ü İsrail devletinin başkenti' olarak tanıyan kararını 128’e 9 oyla reddettiğini hatırlatalım. Bu itibarla İsrail meclisinden geçen yeni yasa, İsrail’in kendisini uluslararası hukukun üzerinde gördüğünü bir kez daha açıkça ortaya koyuyor. Yeni kanunda başka rahatsız edici ifadeler de var. Örneğin Yahudi yerleşimlerinin 'ulusal bir değer olarak' değerine atıfta bulunuluyor. Böylece İsrail’in ‘yerleşim’ adı altında sürdürdüğü işgal politikasına devam edeceği açık ediliyor. Bir kez daha yerleşimcilerin İsrail devletinin kontrolünü ele geçirdiğini; demokrasi, eşitlik ve medeni haklar gibi kavramları ayaklar altına aldığını görüyoruz. İsrail’in 21. yüzyılda işgalin yaygınlaştırılması ve yasallaştırılmasını bir devlet politikası olarak uygulayabilmesi, mevcut uluslararası düzenin hak-hukuktan ziyade güce önem verdiğini gösteriyor. Bu yaklaşım, işgal altındaki Filistin topraklarında kurulacak siyasi her türlü yerleşimin ancak İsrail’in onayıyla olacağı anlamına geliyor. Adaletin olmadığı ortamda barışın yaşayamayacağını düşünürsek, bu adımların ancak felaket ve başarısızlık üreteceğini görürüz" dedi.
Kalın, "İsrail’in kabul ettiği yeni kanunla birlikte siyonistlerin Filistin halkını ortadan kaldırma ve Filistin’i dünya yüzünden silme planları yeni bir safhaya girmiş bulunuyor. Kararın alınmasından sonra Başbakan Netanyahu, İsrail meclisine hitabında 'Siyonizm ve İsrail devletinin tarihinde belirleyici bir anı yaşıyoruz' ifadelerini kullandı. Bu ifadeler, barış yanlısı ve vicdanlı Yahudiler tarafından reddedilen siyonist projenin, Filistinlilerin canları, toprakları ve özgürlüğü pahasına sürdürüleceğine dair bir itiraf niteliğindedir. Dünya, Filistin halkının anavatanlarından fiziksel ve yasal olarak silinmesi anlamına gelen bu kanunu reddetmeli. Bu kanunla herhangi bir işgalci gücün zaferini ve yasallığını ilan etmesini sağlayacak bir teamül oluşuyor. Ayrıca uluslararası hukuk ve düzen fikri ayaklar altına alınırken, Birleşmiş Milletler bir kez daha güçsüz ve etkisiz bir unsur olarak ortaya çıkıyor. Türkiye, Arap Birliği, Katar ve Avrupa Birliği, bu kanunun ayrımcılık içerdiğine dikkat çekerek iki devletli çözüm açısından ölümcül sonuçları olabileceğini ifade etti. İsrail meclisinde 62 temsilci yasayı desteklerken, 55 vekil ise ret oyu kullandı. İsrail’de ve ABD’de faaliyet gösteren birçok Yahudi kuruluşu, kanunun gereksiz ve ters tepecek bir adım olduğu eleştirisinde bulundu. Bu ifadelerin sahipleri önemlidir ve desteklenmelidir. Filistin meselesinin yasal, ahlaki ve tarihsel olarak adil bir şekilde çözülmesi gerektiğine inanan tüm ülkeler, toplumlar ve hak savunucuları, ırkçılık ve apartheid yanlılarına karşı güçlerini birleştirmek zorundadır. Filistinlilerin işgal altında bir halk olarak yaşadıkları zorluk ve acılar, modern dönemde yaşanan hiçbir olayda görülmemiştir. Yerleşimciler/işgalciler ve aşırı sağcı İsrailli ve Amerikalı politikacılar, Filistin halkının acılarını marjinalize ve hatta terörize edebilirler. Kısa vadede baskılar ve zulüm popülist siyasetin çıkarlarına hizmet edebilir. Ancak bu yaklaşım, Orta Doğu’nun Müslüman, Hristiyan ve Yahudi halklarına hiçbir zaman barış, güvenlik veya refah getirmeyecek. Amerikalı politikacılar İsrail’in yasa dışı ve ırkçı politikalarına açık çek vererek büyük bir hata yapıyor. Aynı şekilde İsrail’in bitmek bilmeyen işgali ve zulmü karşısında sessiz kalanlar, apartheid devletinin politikalarına bilfiil destek oluyorlar. Filistinliler ve İsrailliler, bundan daha iyisini hak ediyor" ifadelerini kaydetti.