Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Beştepe'de düzenlenen kabine toplantısının ardından açıklamalarda bulundu. Rusya'yla yürütülen İdlib müzakerelerine ilişkin konuşan Kalın, "Şu ana kadarki müzakerelerden bizi tatmin edici sonuç çıkmamıştır. Bize sunulan kağıdı ve haritayı kabul etmedik. Bizim askerlerimize yönelik bir saldırı gerçekleşirse, kim yaptı, şu mu yaptı demeden en sert bir şekilde cevap verilecektir" dedi.
Kalın, 'FETÖ'nün siyasi ayağı' tartışmalarına da değinirken, "FETÖ'yle mücadeleyi sulandırmaya yönelik bir girişim. 40 yıllık geçmişi olan bu terör örgütüyle en ciddi ve kapsamlı mücadeleyi Cumhurbaşkanımızın liderliğinde ekibi vermiştir" ifadesini kullandı.
Kalın'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
"Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ndeki kütüphanesi Türkiye'nin en büyük kütüphanesi olma vasfıyla 7/24 açık olacak. Böylece Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nin önemli bir ayağı tamamlanacak. İnşallah Perşembe günü açıldığına 1,5 milyona yakın matbu eser kütüphanemizde yer alacak. Dijital yayınlar da olacak. Bu alanda yeni bir dönemin ilk sayfasını açmış olacak. Rahmetli Mehmet Şevket Eygi'den, İlber Ortaylı hocaya kadar isimlerin değerli koleksiyonu da kütüphanemizde bulunuyor.
"Sağlık Bakanlığımız koronavirüs konusunda detaylı, kapsamlı bir sunumu oldu. Suriye'de ve İdlib'de yaşanan gelişmeler gündemimizin üst yerlerini işgal etmeye devam ediyor. İdlib'le ilgili gelişmeleri geçen hafta burada bulunan Rus heyeti ile görüştük. Bizim temel çizgimiz Soçi Mutabakatı'na geri dönülmesi. Çatışmasızlık sınırlarını esas kabul edilmesi. Bazen Rus tarafından gelen bazı açıklamaların sahadaki gerçekleri doğru yansıtmadığını da görüyoruz. Haritaların yeniden çizilmesi şeklinde mülahazaları görüyoruz. Değişen şartlar sahanın şartları değil empoze edilen şartlardır. İdlib sınırları bellidir. Bizim askeri gözlem noktalarımızın bulunduğu yer net ve sarih bir şekilde ortaya konmuştur.
"BM'nin önerdiği yol haritası Hafter tarafından ihlal edilmeye devam etmektedir. Hafter'e askeri yardım devam etmektedir. Farklı isimler altında sahada bu ateşkes sürecini sabote etmeye devam etmektedir. Bu hoyratça, haydutça, şımarık tavra uluslararası toplumun sessiz kalması elbette düşündürücü. AB'nin burada silah ambargosunun denetlenmesiyle ilgili bir misyon başlatacağına dair haberler çıktı. Böyle bir denetimin ancak BM çatısı altında, ulusal mutabakat hükümetiyle istişare içinde yapılması gerekmektedir. Öncelikle bu silahların ve milislerin ülkeye nereden girdiğine çok net ve yakından bakılması gerekiyor.
"Koronavirüsle ilgili Sağlık Bakanımızın bir sunumu oldu. Bugüne kadar alınan tedbirler, adımlar atılanlarla ilgili kapsamlı bir sunumu oldu. Virüsle mücadele konusunda Türkiye olarak gerekli tedbirleri aldık. Hamdolsun şu ana kadar Türkiye'de ciddi bir vakayla karşılaşılmadı. Burada Çin yönetiminin de çok ciddi mücadele verdiğini, süreci şeffaf bir şekilde yönettiğini izliyoruz. Büyük bir sınama ile karşı karşıyalar. Böyle bir şeyi hiç kimse kendi topraklarda yaşanmasına izin vermez. Bu noktada Çin hükümetinin yanında olacağımızı ifade etmek isteriz. Çin makamlarıyla yakın işbirliği içinde olmaya devam edeceğiz.
"Son günlerde FETÖ'nün siyasi ayağı başlayan tartışmalara hepimiz şahit oluyoruz. Baktığınız zaman bu tartışmanın kaynağına, zeminine, totalde FETÖ ile mücadeleyi sulandırmaya ve çeşitli partilerin rant elde etmekte olduğunu görüyoruz. 40 yıllık geçmişi olan bu terör örgütüyle en ciddi ve kapsamlı mücadeleyi Cumhurbaşkanımızın liderliğinde ekibi vermiştir. Bu örgütün devletimizin çeşitli kurumlarına nasıl sızdığını, vatandaşlarımızın çocuklarını nasıl kandırdığını, dini inanç, hizmet, ihlas gibi kavramları kullanarak dini İslam'a nasıl zarar verdiğini hepimiz gördük. Burada yapmamız gereken bütün milletin düşmanı olan bu terör örgütüne karşı hep birlikte elbirliği içinde mücadele etmektir. Senin tarafın, benim tarafın gibi ayrımlara gitmeden bir daha bu topraklarda neşvü nema bulmaması için hepimizin el birliği ile hareket etmesi gerekiyor.
"Kılıçdaroğlu dava açabilir, bireysel hakkıdır. Meselenin siyasi bağlamına işaret ettim. FETÖ ile mücadele samimi bir şekilde yapılacaksa siyasi parti, ideoloji ayrımı yapmadan hepimizin birlikte beraber hareket etmesi gerekiyor. Geçmişte bir takım çevreler bunlarla bir takım ilişkilere girmiş olabilirler. Bunlar FETÖ ile mücadelede bir zaafa asla dönüşmemelidir. 15 Temmuz ve öncesinde FETÖ'cülerin yanında kimler durdu? Devletin zaaf gösterdiğini söyleyenler kimlerle ne türk gizli, kapalı, açık görüşmeler yaptılar. Burada asıl olan bu örgütün Türkiye'nin düşmanı olduğu. Bunu dikkate almadığımız zaman bu siyasi polemikler Türkiye'de darbe olacak tartışmaları gibi hedef saptırmaya dönüşür.
"(Darbe iddiaları) Belli çevrelerde rahatsızlıklar var. Geçmişte de bu tür şeyler çok denendi. Vesayet odaklarının elinde o güç vardı. Son 15-16 yılda verilen mücadelenin sonrasında bu vesayet odakları güçlerini yitirmiştir. Bu vesayet odağı nereden gelirse gelsin onlar hedeflerine asla ulaşamayacaklardır. Bu tür söylemlerin hedef saptırmak, gündemi değiştirmekten başka bir faydası olmayacaktır. Bu kadar komutanı, askeri görevden aldığınız zaman Türk ordusu zaafa uğrayacak diye bir takım söylemlerin gündeme geldiğini de gördük. TSK bu tür yapılardan temizlendikten sonra sahada netice alan bir ordu haline geldi. Bunun somut neticelerini harekâtlarımızda ve PKK ile mücadelede gördük. Bu tür yapıların ne tür kumpaslar kurduğunu gördük. Bunlardan temizlendikçe TSK asli görevine, vazifesine geri dönmüştür. Çok daha etkin bir şekilde topraklarını korumak için mücadele vermektedir.
"Öncelikle bugün Gezi davasıyla ilgili verilen kararla ilgili yorum yapmamız doğru olmaz. Karar yargıda. Bunun bütünlüğü içerisinde değerlendirmeler mutlaka yapılacaktır. Gezi olaylarıyla ilgili bu mahkeme meselelerinin yanında bir kalkışma olarak bu ülkeye verdiği zararı unutmamamız lazım. Vandallıktan siyasi kutuplaşmaya, Türkiye'nin gündemine ayrıştırıcı meselelerin sokulmasına, neler yaşadığımızı hatırlayalım. Böyle bir Gezi meselesi üzerinden tarihi yeniden okumaya yönelik girişimlerin yapıldığını görüyoruz. Sayın Gül gurur duyabilir, kendi değerlendirmesidir. Görevdeyken de bir takım değerlendirmeler, farklı düşünceleri vardı. Bir bütün olarak okuduğunuzda Türkiye'nin o dönemde çok zor bir süreçten geçtiğini akıldan çıkarmayalım.
"Gül'ün bir takım şeyler söylediğini gördüm, geldiler dinlediler gittiler gibi bir takım değerlendirmelerin yapıldığını üzüntüyle görüyorum. Yaşanan gerçeklik bu değil, kendi hukukumuza binaen gittik, fikir alışverişinde bulunduk. Biz bu güne kadar bu konunun üzerine gitmedik. Bu ziyareti yapma sebebimiz kişisel hukuka binaen kendi kaygılarımızı paylaşmak arzusuyla gerçekleşmişti. O zaman da farklı yerlere çekenler oldu. Biz o dönemde kendi fikrimizce, doğru gördüğümüz bildiğimiz şeyleri paylaşmak için gittik. Süreç bildiğiniz gibi ilerledi, Cumhurbaşkanı'mız yeniden seçildi. O tarihi de yeniden okuyarak bugünkü siyasi konjonktüre, kendilerinin giriştiği siyasi girişime uygun hale getirmeye çalışmak bizim için uyum arz etmemektedir. Bu ilişkiler açısından daha hassas değerlendirmelerin gerektiğini bize hatırlatan bir yaklaşım tarzıdır.
"Burhan Kuzu bu iddiaları reddetmekte, itirazlarda bulunuyor, kendince açıklamalar yapıyor. Bizi doğrudan bağlayan bir şey değil. Eylemlerini Cumhurbaşkanlığı'na atfetmek doğru olmaz. Bununla ilgili kendi açıklamalarını kendisi yapıyor. Yargıya baskı yapıldı mı diye İstanbul Başsavcılığı da bir soruşturma başlattı. Hakikatlerin yargı süreci sonunda ortaya çıkması herkesin menfaatine olacaktır.
"Şu ana kadarki müzakerelerden bizi tatmin edici sonuç çıkmamıştır. Bize sunulan kağıdı ve haritayı kabul etmedik. Görüşmeler devam edecek, bunlar ancak müzakere yoluyla çözülecek şeyler. Bizim için belirleyici olan çerçeve Soçi mutabakatıdır. Askeri gözlem evlerimizin belirlediği sınırlar esastır. Bizim askerlerimiz, sivillerle ilgili hassas bir süreçten geçtiğimizi ifade etmek istiyorum. Bizim askerlerimize yönelik bir saldırı gerçekleşirse, kim yaptı, şu mu yaptı demeden en sert bir şekilde cevap verilecektir. Umarım böyle bir durumda kalmayız. NATO meselesinde Türkiye'ye sadece teşekkür etmek, takdir etmek yeterli değildir. İdlib meselesi sadece Türkiye'nin meselesi değil. Eğer bu hattı tutmazsak yarın İdlib'in tamamı gidecektir. 4 milyona yakın Suriyeli mülteci ülkemizde. Bu insanlara kapılarımızı, gönüllerimizi açtık. Bunun temel gerekçesi insanidir. Bizim orada siyasi hesabımız yok toprağında gözümüz yok. Biz savaştan kaçan, varil bombalarından, kimyasal silahlardan açan insanlara gönüllerimizi açtık. Dünyanın hala bu olup biten karşısında harekete geçmemesi kabul edilebilir bir şey değil. Bugün BM'den gelen ateşkes çağrısı yerinde çağrıdır. Sahada kimin takibini yapacağı ortada kalmamalıdır. Aksi halde rejim Türkiye dışında kimsenin itirazı yok deyip, bundan cesaret alarak bundan sonra da katliamlarına devam edecek demektir.
"İnsan haklarından, insan onurundan bahseden Avrupalılar, denizlerde donarak, boğularak ölenler Suriyeli, doğulu, Ortadoğulu olduğunda bu değerleri nedense unutuyorlar. Şimdi yeni bir kriz kapımızda. Biz ille NATO gelsin savaş açsın, Rusya ile kötü olalım demiyoruz. El birliği ile rejimin ihlallerinin mutlaka durdurulması gerekiyor.
"Cumhurbaşkanlığı sistemi, parlamenter sistemi uzun uzun tartışıldı. Sayın Gül'ün farklı değerlendirmeleri olabilir. Müzakereci kültür içinde bunu memnuniyetle karşılarız. Referanduma gidildi, yeni sisteme geçildi. Kendilerinin ileriye dönük böyle bir vaadi olabilir, buna karar verecek olan millettir. Sayın Cumhurbaşkanımız kendi siyasi partisi için risk alarak 50+1 çıtasını koydu. Bunu tartışmaya açabilirler. Kendilerinin ileride gücü yeterse böyle bir şeyi de yapabilirler. Ama milletin iradesinin yansıttığı, sistemin değiştiği bu dönemde bunu tartışmaya açmak sosyal gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Yasama organının zayıfladığı iddialar başka yerlerde de yapılmıştı. Burada yasamanın kendi kuralları çerçevesinde faaliyetlerine devam etmesi Başkanlık sisteminin de en önemli rükünlerinden bir tanesidir. Bu değerlendirmeleri, sistemin tartışılmasından ziyade birtakım siyasi arayışların bir devamı olarak görüyorum. Bizim gündemimizde böyle bir sistem değişikliği söz konusu değil.
"O dönemde böyle bir yasa olmadığı için uygulama buna göre yapılmıştır. O dönemin karmaşık yapısının hatırlanmasında fayda var, bir dönem dini hassasiyeti olduğu için birçok insanın birçok kurumdan atıldığını, haklarının ellerinden alındığını hatırlamamız lazım. Geçmişte biz bunları yaşadık. FETÖ bu boşluğu kullanarak orduya sızmış olabilir. FETÖ'nün Türk ordusuna girişi 70'li 80'li yıllarda başladı. Bütün bu süreci göz ardı edip Cumhurbaşkanlığı'na bağlamak da tarihi gerçeklerle bağdaşmıyor. O dönemki devlet aklının düşman olarak gördüğü her kesime karşı çok büyük baskıların yapıldığı dönemler de oldu. Bu şey içerisinde o dönemde de yürütülen faaliyetler vardı. Bir sürü masum insanın da haksızlığa uğradığını gördük o dönemde.
"Libya'da isabetsiz bir taciz atışı oldu, misliyle karşılık verildi. Bu dün gece olan bir hadise, biz karşılık verdikten sonra durumun son derece sakin olduğunu ifade edebilirim."
Ayrıntılar geliyor...