Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, "Kudüs, popülizm ve tek taraflılık uğruna takas edilebilecek bir şehir veya herhangi bir fiyata satılık değildir" dedi.
Sözcü Kalın'ın, Daily Sabah gazetesinde "Kudüs satılık değil" başlıklı yazısı yayımlandı.
Trump yönetiminin, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıma ve ABD elçiliğini Tel Aviv'den Kudüs'e taşıma kararına işaret eden Kalın, bunun zaten kırılgan olan Ortadoğu barış süreci ve uluslararası diplomasinin yüzüne indirilmiş bir tokat niteliğinde olduğunu belirtti.
Kalın, tahmin edildiği gibi dünyanın her yerinden kınama ve red mesajlarıyla karşılandığını, ABD'nin hala bu kararını geri alıp Doğu Kudüs'ü Filistin devletinin başkenti olarak kabul etme imkanının bulunduğunu vurguladı.
Barış sürecini yeniden canlandırmanın başka bir yolu olmadığını kaydeden Kalın, "Trump yönetimi, aldığı kararın 'İsrail ve Filistin arasında diyaloğu sağlayacağını' iddia ediyor. Ancak Kudüs'ün tarihi, dini ve yasal statüsüne saygısızlık yapmanın nasıl doğru bir adım olarak değerlendirilebileceği meçhul. Hatta bu kararla zaten can çekişmekte olan barış umudu, daha büyük yara aldı." ifadelerini kullandı.
Kalın, Amerikalı yetkililerin aylardır barış görüşmelerini yeniden canlandıracak bir plan üzerinde çalıştıklarını söylediklerini hatırlatarak, "Ama henüz ortaya çıkan somut bir sonuç olmadı. Tabii eğer Kudüs kararı, bu yeni yaklaşımın parçasıysa Amerika'nın planı ölü doğmuştur diyebiliriz." değerlendirmesinde bulundu.
Artık Amerikalıların, Kudüs'ün istedikleri gibi satışa koyabilecekleri bir gayrimenkul olmadığını anlamaları gerektiğine dikkati çeken Kalın, yazısında şu ifadelere yer verdi:
"ABD'nin Kudüs kararı, popülizm ve tek taraflılığın zehirli bir kombinasyonu olarak görülmeli. Kudüs'ü, İsrail’in başkenti olarak tanıyan Trump, sadece 70 yıllık Amerikan dış politikasını geri çevirmedi. Aynı zamanda geçmişi 1967'ye kadar uzanan bir dizi BM Güvenlik Konseyi kararını da ihlal etmiş oldu. Bugün tüm dünya, Filistin halkının ve iki devletli çözümün yanında duruyor. Buna Papa ve diğer Hristiyan kiliseleri ve toplulukları da dahil.
Üstelik Trump'ın bu hatalı kararı, bir hayra vesile oldu. Arap Baharı'nın başlaması ve DEAŞ terör örgütünün yükselişiyle birlikte Filistin konusu unutulmuştu. Şimdi ABD, kendi eliyle bu meseleyi yeniden küresel gündemin merkezine koydu. Şimdi bu enerjiyi kullanarak kalıcı ve adil bir barışı sağlamalıyız."
Kalın, geçen yıllarda Filistinlilerin, barış sürecinin zeminini oluşturmak için üzerlerine düşenin fazlasını yaptıklarına değinerek, 2017 yılının başında Hamas'ın, yeni bir siyasi belge yayınlayarak 1967 sınırlarını kabul ettiği ve Yahudilik ile Siyonizm arasında kesin bir ayrım yaptığını ifade ettiğini anımsattı.
Ekim ayında ise Filistinli siyasi partiler Hamas ve Fetih'in bir anlaşma yaparak müzakerelere tek ses olarak katılmayı kararlaştırdıklarını belirten Kalın, ancak İsrail tarafında samimi ve ciddi bir muhatap bulamadıları için sürecin tıkandığını ifade etti.
Kalın, geçen yaz ise İsrail'in bazı provokasyonlarla Haram el Şerif'in statüsünü değiştirmeye çalışmasının, işgal altındaki bölgelerde ve Müslüman dünyanın tamamında çatışmalara neden olduğunu hatırlattı.
Bu olaylarda birçok kişinin hayatını kaybettiğini, şimdi ABD'nin verdiği Kudüs kararıyla da bu durumun daha da kötüleştiğini belirten Kalın, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Yaşanan son gelişmeler ışığında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çağrısıyla İslam İşbirliği Teşkilatı üyeleri, 13 Aralık'ta İstanbul'da bir olağanüstü zirve gerçekleştirdi. 30'un üzerinde devlet ve hükümet başkanının iştirak ettiği zirvede, 57 üye ülke ile yarım düzine gözlemci üye temsil edildi. İİT, oy birliğiyle Kudüs'ü, İsrail işgali altında bulunan Filistin Devleti'nin başkenti olarak tanıdı. Bu tarihi karar, Filistin davasına yeni bir enerji verecek ve ciddi sonuçlar ortaya çıkaracak.
Bugün itibarıyla Filistin Devleti, 137 ülke tarafından tanınıyor ve bu sayı sürekli artıyor. Filistin halkının hakları açısından bu sürecin, İsrail'in hamlelerinden ve hedeflerinden bağımsız olarak devam etmesi önemli. Bu süreç, BM tarafından ABD'nin tek taraflı Kudüs kararının iptal edilmesi ile devam edecek. ABD'nin veto kullanmasını beklediğimiz BMGK oylamasının ardından Genel Kurul'da başka bir oylama yapılacak. Bu açıdan yaşanan süreç, Filistin halkının temel haklarının tüm dünya tarafından tanınması açısından hayırlı oldu."
Kalın, İstanbul Zirvesi'nin bir başka önemli sonucunun ise Kudüs'ün dini ve tarihi karakterinin korunması ve Filistinliler ile Kudüslülere destek verilmesi hususlarında taahhütlerde bulunulması olduğunu anımsattı.
Bu kapsamda İslami Kalkınma Bankası ve İİT bağlantılı farklı kuruluşlarca, bazı fonların kurularak Filistinlilere yardım etmelerinin sağlanacağını bildiren Kalın, "Amerika'nın Hristiyan-Siyonist çevrelerinde, 'Kudüs'ün Müslümanlar açısından bir anlam ifade etmediğini' savunanların bir dinler tarihi dersi alması gerekiyor. Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs, İslam'ın en mübarek üçüncü camisine ev sahipliği yapıyor." ifadesini kullandı.
Kalın, şehrin, Hz. Muhammed'in gece yürüyüşünün ve göğe yükselişinin bir parçası olduğunu kaydetti.
Ayrıca ikinci halife olan Hz. Ömer 638 yılında şehri alıp burada yaşayan Hristiyan ve Yahudilerin haklarını tanıdığından beri Kudüs'ün, İslam'ın dini ve kültürel tarihinin bir parçası olduğunu ifade eden Kalın, 400 yıl boyunca Müslümanlarca yönetildiğini ve 1099'da Haçlılara kaybedilene dek üç İbrahimi din tarafından paylaşıldığını hatırlattı.
Kalın, Selahaddin Eyyubi'nin, 1187'de Kudüs'ü yeniden fethettiğinde Hz. Ömer'in yolundan giderek tüm inanç gruplarını "emanet" olarak adlandırdığını ve Haçlılar tarafından Kıbrıs'a sürgüne gönderilen Kudüs hahambaşını geri getirdiğini belirtti.
Bölgenin güncel sorunlarının ise 1917'de son Osmanlı askerlerinin şehri İngilizlere terk etmesiyle başladığını hatırlatan Kalın, yazısında şunları kaydetti:
"İsrailliler ve onların Amerikalı ve Avrupalı destekçilerinin anlaması gereken, kutsal topraklarda yaşanan sorunların İsrail işgali sona ermeden asla bitmeyeceğidir. Barışın, güvenliğin, istikrarın, kalkınmanın, karşılıklı saygı ve güvenin tesis edilmesi, işgalin bitmesine bağlıdır. ABD ve İsrail'in 'güçlü olan haklıdır' yaklaşımı ancak kendi çıkarlarına zarar verir ve esasen bölgedeki barış ve güvenliğe yönelik en büyük tehdit yine bu yaklaşımdır.
Kudüs, popülizm ve tek taraflılık uğruna takas edilebilecek bir şehir veya herhangi bir fiyata satılık değildir. Eğer Trump yönetimi Ortadoğu'da barışı gerçekten istiyorsa önce İsrail'e on yıllardır süren işgali bitirmesini, aşağılama ve mülksüzleştirme politikasından vazgeçmesini söylemeli."