Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, "(Suriye'de) devam eden acımasız savaşın son beş yılında öğrendiğimiz bir şey varsa o da güvenli bölge oluşturmanın bu delice kitlesel cinayetleri, kentlerin yok edilişini ve binlerce mültecinin Türkiye ile diğer ülkelere akınını durdurmak için uygulanabilir tek seçenek olduğudur." değerlendirmesinde bulundu.
Suriye'de güvenli bölgelerin oluşturulması için Türkiye'nin yaptığı çağrının şimdiye kadar olduğu gibi acil ve hayat kurtarıcı olduğunu vurgulayan Kalın, "Suriye'de güvenli bölgeler oluşturmanın yollarını aramak, suçlu Esed rejimine ateşkes veya barış için yalvarmaya oranla siyasi ve ahlaki bakımdan daha anlamlıdır. ifadesini kullandı.
ABD ve Rusya'nın 9 Eylül'de birlikte ortaya koyduğu ateşkesin başarısızlığa uğramasından bu yana Esad rejimine bağlı güçlerin hava saldırılarında yüzlerce kişinin öldüğünü belirten Kalın, makalesinde "Sadece 25 Eylül'de çoğu çocuk ve kadın 60 kişi Halep'te öldürüldü. Kültür ve sanatın sembolü olan, insan mozaiği bu tarihi kent, Suriye'de iç savaşın başladığı 2011'den bu yana en ağır hava saldırılarından bazılarına sahne oldu." ifadesine yer verdi.
Esad rejiminin, muhalif güçlerin kalelerinden birini ortadan kaldırmak amacıyla Halep'te yaşayanların ve tüm kentin büyük bölümünü yok etmeyi hedeflediğinin aşikar olduğunu belirten Kalın, "Bu, defalarca soykırıma varan katletme ve zulüm kapasitesini kanıtlamış bir rejim." değerlendirmesinde bulundu.
Kalın, Esad rejiminin, zaman kazanmak ve korku salan stratejisini sürdürmek için her ateşkes ve siyasi uzlaşma girişimini kendi çıkarları doğrultusunda kullandığına işaret ederek, Rusya, İran, Hizbullah ve diğer milis grupların desteğiyle Halep'i her gün varil bombaları ve hava saldırılarıyla ateşe verdiğini bildirdi.
Bu katliamdan Birleşmiş Milletler (BM) konvoylarının bile nasibini aldığına dikkati çeken Kalın, Esad rejiminin, 71. BM Genel Kurulu'nun düzenlendiği hafta tüm bunları yaparak utanmadan uluslararası toplumu küçümsediğini ve açıkça uluslararası toplumla alay ettiğini kaydetti.
İbrahim Kalın, daha önce de dile getirdiği gibi 18 Aralık 2015'te kabul edilen BM Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 2254 sayılı kararının, Suriye'de savaşın sonlandırılması için yeni bir çerçeve ve kati bir süre belirlenmesi, meşru, demokratik ve herkesi kapsayıcı bir hükümete doğru siyasi geçiş sürecinin başlatılması ve insani yardımların gönderilmesi için düzenlenmesi gerektiğini vurguladı.
Bu düzenlemenin, IŞİD ile mücadeleye de yardım etmesi gerektiğini belirten Kalın, 11 Şubat'ta kabul edilen "düşmanlıkların sonlandırılmasına" dair Münih Anlaşması'nın, Cenevre'de BM'nin liderliğindeki görüşmelere temel hazırlaması gerektiğini ancak Esad rejiminin yine görüşmeleri tüm anlaşmaların ihlalinde ilerleme kaydetmek için kullandığını, bunun hiç şaşırtıcı olmadığını ifade etti.
BM yetkililerinin, Esad rejiminin, BMGK'nın 2254 sayılı kararını ve Münih Anlaşması'nı sistematik biçimde mütemadiyen ihlal ettiğini doğruladığını hatırlatan Kalın, rejimin, Lazkiye ve Halep'in kuzeyinde İdlib'de muhaliflerin elindeki, sivillerin bulunduğu bölgeleri bombaladığını, yüzlerce sivili öldürdüğünü ve ihtiyaç içindekilere insani yardıma izin vermediğini kaydetti.
Sözcü Kalın makalesine şöyle devam etti:
"Esed rejimine bir kez daha barış bahanesi vermenin anlamı yok. Halep'deki suç çetesi, barış veya siyasi geçişle ilgilenmiyor. İnsani yardımların sivillere ulaştırılmasına dahi tahammül edemiyorlar. Bir canavardan merhamet beklemek aptallıktır. Bu çatışmanın askeri sonucu ne olursa olsun uluslararası toplum, Halep'teki ve ülkenin geri kalanındaki sivilleri korumaya yönelik hareket etmelidir. Bunu yapmanın en iyi yolu da siviller için güvenli bölgeler oluşturmaktır.
Bu acımasız savaşın son beş yılında öğrendiğimiz bir şey varsa o da güvenli bölge oluşturmanın bu delice kitlesel cinayetleri, kentlerin yok edilişini ve binlerce mültecinin Türkiye ile diğer ülkelere akınını durdurmak için tek uygulanabilir seçenek olduğudur. Güvenli bölgeler, sivillerin Suriye'deki savaşın ikiz canavarları Esed rejimi ve DAEŞ'in gelişigüzel işlediği cinayetlerden korunmasına destek olacaktır. Sığınmacıların sayısını azaltacak ve ülke içinde yerlerinden edilmiş insanlara sığınacak yer sağlayacaktır. Birleşmiş Milletler (BM) ve diğer kurumlara insani yardım işlerini düzenleme olanağı sağlayacaktır."
Makalesinde, güvenli bölgelerin, Suriye halkına yalnız olmadıklarını ve uluslararası toplumun onları korumak için burada olduğunu göstererek umut duygusu aşılayacağını vurgulayan Kalın, bunun ABD ve Avrupa da dahil tüm ilgili tarafların çıkarına olacağını ifade etti.
Bunun ulaşılamayacak bir hedef olmadığına dikkati çeken Kalın, bu bölgeler yapılırsa, askeri ve siyasi maliyetinin, Suriyelilerin dayandığı acıyla ve son beş yılda her bir siyasi sürecin mutlak suretle başarısız olmasıyla karşılaştırıldığında sönük kalacağını bildirdi.
Kalın, Suriye'de güvenli bölgelerin kurulması için sözde zorlukların, gerçek kaygılardan ziyade mazeretler gibi göründüğünü, IŞİD ile mücadelede başarı sağlandığını, bunun askeri açıdan daha az riskli olmadığını kaydetti.
Güvenli bölgeler oluşturmanın çok büyük yararları olacağına işaret eden Kalın, "Bu sivilleri koruyacak, Esed rejimini müzakere masasına oturmaya zorlayacak, mültecilerin sayısını azaltacak, Suriye'deki ılımlı muhalif grupların elini koruma altındaki alanlarda rejime ve DAEŞ'e karşı güçlendirecek ve Suriye'deki savaşa bir dereceye kadar denge getirecek." ifadelerini kullandı.
Kalın, makalesini şu şekilde sonlandırdı:
"Suriye'de güvenli bölgeler oluşturmanın yollarını aramak, suçlu Esed rejimine ateşkes veya barış için yalvarmaya oranla siyasi ve ahlaki bakımdan daha anlamlıdır. Uluslararası toplum bu amaca ulaşmak için araçlara sahip. Ancak küresel politika üzücü ve utanılacak bir biçimde siyasi irade ve ahlaki vizyondan yoksun. Zamanımızın bu en büyük ahlaki ayıbı, insanlığımızın Suriye halkıyla öldüğü dikkate alındığında daha fazla hoş görülemez."