Burcu Karakaş
Mahkeme salonlarında fotoğraf çekmek yasak. Ancak gazetecilerin yargılandığı Cumhuriyet davasında alternatif bir yöntemle söz konusu yasağın bir bakıma boşa çıkarıldığı söylenebilir: Mahkeme çizerliği.
Her şey, meslektaşlarının dava kapsamında tutuklanan Cumhuriyet çizeri Musa Kart ile dayanışmak için açtığı Facebook sayfası ile başlamış. Bu mecradan yürütülen dayanışmanın büyümesiyle, hem Kart hem de Cumhuriyet davasına destek için paylaşılan çizimler artmış. Çizerler ilk olarak bu platformda bir araya gelmiş. Sonrasında ise çizer Zeynep Özatalay’ın Oda TV davasının karar duruşması öncesi Ahmet Şık’ın bir çizimini sosyal medyada paylaşması geliyor. Çizimi gören Şık’ın eşi Yonca Verdioğlu Şık, Özatalay’ı arayarak, “Mahkeme çizerliği yapar mısınız” diye sormuş. Bu teklifi kabul edene kadar hiçbir çizerin mahkeme çizerliği tecrübesi yokmuş.
Özatalay’ın ilk deneyimi, Oda TV davasının karar duruşması olmuş. “Duruşma salonu girişinde, ‘Mahkeme çizeriyim’ dediğimde kalemlerimi elimden aldılar. ‘Amirim amirim, mahkeme ressamı varmış’ dediler” diyor gülerek. Görevlilerle arasında geçen diyalog ise mahkeme salonlarında her gün yaşanan absürd anlardan sadece biri:
“Görüntü almak yasak yalnız, biliyorsunuz.”
“Evet, ben de o yüzden mahkeme ressamıyım!”
Bu diyalogdan sonra, “Dokuz adet gazlı kalem” diye başlayan bir tutanak tutmuşlar o gün. Zeynep Özatalay, cebinde kalan birkaç kalemle çizim yapmış ama bir daha da çizer olduğunu söylememiş mahkeme girişinde.
İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde 24 Temmuz 2017 tarihinde başlayan duruşma maratonuna her gün bir çizer katılmaya başlamış. “Hem bir kişinin yapacağı iş değildi hem de dayanışmayı büyütmek için çizer arkadaşlara haber gönderdik” diyorlar. Tarık Tolunay, Yıldıray Çınar, Zeynep Özatalay, Murat Başol, Berrin Simavlıoğlu, Ali Yavuz Ertürk, Zulal, Eylem Koçyiğit, Nalan Yırtmaç ve Sinan Taşçı, 25 Nisan’da karar çıkana kadar davayı resmeden çizerler...
İlk günün çizeri Tarık Tolunay olmuş. Avukatların oturduğu bölüme geçerek öne oturmuş. Malzemelerini masanın üstüne açmış ve çizmeye başlamış. Kendisinden sonra çizeceklere de, “Direkt en öne gidin, oturun” diye tavsiye vermeyi ihmal etmemiş. Duruşmanın ikinci günü çizim yapan Murat Başol bu tavsiyeye uymuş ama oturacak yer bulamayınca ayakta çizmeye koyulmuş.
“Suluboyalarımı açtım, mahkeme başkanına hiç bakmadım. Kimse de bir şey demedi. Sessizce ayakta durdum ve çizdim.”
Sonrasında onun da çizer Yıldıray Çınar’a onun da tavsiyesi olmuş ve malzemeleri daha rahat kullanabilmesi için çok cepli kıyafetler giymesini önermiş.
“Mesleki olarak yapabileceğimiz en zor şey bence mahkeme çizerliği” diyor Özatalay. Gerekçelerini de, zamana karşı yarışmak, bir yandan mahkeme salonunda malzemelerle boğuşmak ve stresli ortamda çalışmak olarak sıralıyor. Murat Başol ise sınav stresine benzetiyor:
“Güzel sanatlara giriş sınavındaki stres gibi geldi bana da ilk başta. Çünkü tek hakkın var, bir kere çizeceksin.”
Her duruşma öncesi sınava gider gibi hazırlık yaptıklarını heyecan içinde anlatıyorlar. Kalabalık ortamdan kendilerini olabildiğince izole etmeye çalıştıklarını, bir vazifeyi yerine getirir gibi çizim yaptıklarını söylüyorlar. Özatalay, “Sakalı uzamış” ya da “Kuruyemiş getirdim” gibi konuşmalar üzerinden çizim yapmaya zamanı kalmadığına hayıflanıyor.
Özatalay ve Başol’un Musa Kart ile tanışıklıklığı yokmuş, meslektaş dayanışması olarak kolları sıvamışlar. Çizdiklerini duruşma sırasında Kart’a gösterdiklerinde, “Çok güzel, çok güzel! Oo, suluboya yapıyorsunuz. Çok zor” diye seslendiğini aktarıyorlar. En çok sevindikleri nokta, Cumhuriyet davasının görünürlüğünün çizimlerle artması...
“Çizgi her zaman sempatik bir şeydir. Onu gördüğün zaman o sempati üzerinden arkasına bakarsın. Bu davada da biz onu sağladık aslında.”
Öte yandan, Cumhuriyet davasındaki çizimlerinden sonra bir başka davaya daha davet almışlar: İşlerini geri alma talebiyle açlık grevine başladıktan sonra terör örgütü üyeliğinden tutuklu yargılanan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça. Semih Özakça’nın eşi Esra Özakça bir gün Zeynep Özatalay’ı aramış ve davayı takip edip edemeyeceklerini sormuş. “Biz o sıra sağlık durumlarından çok endişeleniyorduk. ‘Semih çizimlerinizi çok yakından takip ediyor’ diye arayınca Esra, hemen gittik” diyor. Çizgiyle aktivizmin çok mümkün olmadığını ama bunu başarabildikleri için mutlular.
Silivri’de görülen duruşmalara iki, Çağlayan’daki duruşmalara bir çizer katılmış. Mahkeme çizimlerini sıklıkla paylaşan uluslararası çizer dünyasından da oldukça olumlu geri dönüşler almışlar. Bu süreçte duygusal olarak etkilendiklerini, dolayısıyla gönüllü olarak yaptıkları işe duygularının da yansıdığını düşünüyorlar. Özatalay, bütün bir mahkeme çizerliği sürecinin onlarda bıraktığı etkiyi şöyle özetliyor:
“Bana artık her şeyi çizebiliriz gibi geliyor.”