"Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına ve anayasal düzene karşı suç işlemek" iddiasıyla beşi tutuklu yargılanan Cumhuriyet yönetici, yazar, muhabir ve avukatları hakkındaki davanın ikinci duruşması bugün (11 Eylül 2017) saat 10:11'da başladı.
Silivri Açık Ceza İnfaz Kurumu bünyesinde bulunan "büyük salon"da görülen duruşmaya çok sayıda meslek örgütü katılım çağrısı yaptı. Sosyal medyada paylaşılan çağrı metinlerinde "Hepsini alıp dönelim", "Özgürlükte buluşalım", "Gazetecilere özgürlük" ifadeleri yer aldı.
Gözaltılardan 9, iddianamenin hazırlanmasından 3 ay sonra sonra başlayan davanın ilk duruşmasında mahkeme heyeti, Cumhuriyet İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, Yayın Danışmanı ve yazar Kadri Gürsel ve muhabir Ahmet Şık ile Twitter’da "Jeansbiri" adlı hesabı kullandığı iddia edilen Kemal Aydoğdu'nun tutukluluk hâlinin devamına hükmetmişti. Mahkeme, ara kararında Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyeleri Bülent Utku, Önder Çelik, Cumhuriyet Vakfı Danışma Kurulu Üyesi Avukat M. Kemal Güngör, yazar Hakan Kara, Okur Temsilcisi Güray Öz, Kitap Eki Genel Yayın Yönetmeni Turhan Günay ve çizer Musa Kart'ın tahliyesine karar vermişti. Tahliyelerine karar verilen yedi kişiye yurt dışına çıkış yasağı getirilmişti.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Mehmet Akif Ekinci ve Cumhuriyet Savcısı Yasemin Baba'nın imzalarının bulunduğu iddianamede, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erinç ve Cumhuriyet yazarları Aydın Engin ile Hikmet Çetinkaya'nın tutuksuz yargılandığı davada, "sanık"lar hakkında 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Duruşma kapsamında ilk olarak Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, köşe yazarı Kadri Gürsel ve gazetenin çizeri Musa Kart iddianamedeki suçlamaları cevaplandırdı. Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ise, jandarmanın savunma evrakına el koyması dolayısıyla iddianameye ertesi gün (25 Temmuz 2017) yanıt verdi.
Gazeteci Kadri Gürsel, 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nce görülen davada yaptığı savunmada "Cumhuriyet’e karşı operasyon, benim de tutuklanarak yazamaz ve konuşamaz, velhasıl gazetecilik yapamaz hale getirilmem için bir fırsat olarak kullanıldı ve bu, birilerinin aklına son anda geldi" dedi.
Gürsel, savunmasının devamında şunları kaydetti:
"Dava dosyası incelendiğinde, kumpas davalarından birinde, hakkında iki müebbet hapis cezası talebiyle FETÖ şüphelisi olarak yargılanan savcı Murat İnam’ın bu davanın ben hariç tüm şüphelileri hakkında 30 Ekim 2016 tarihinde yakalama ve gözaltına alma kararı çıkarttığı görülüyor. Hakkımdaki gözaltına alma kararı ise diğer arkadaşlarımın gözaltına alındıklarının duyulmasından, Cumhuriyet’e operasyonun haber olmasından sonra, 31 Ekim 2016 tarihinde çıkarılıyor. Cumhuriyet’e karşı operasyon, benim de tutuklanarak yazamaz ve konuşamaz, velhasıl gazetecilik yapamaz hale getirilmem için bir fırsat olarak kullanıldı ve bu, birilerinin aklına son anda geldi."
TIKLAYIN - Kadri Gürsel'in savunmasının tam metni
Cumhuriyet İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay da savunmasında bilirkişinin "faaliyetlerine" odaklandı.
"Bilirkişi Ünal Aldemir, Cumhuriyet Gazetesi manşetinin ‘darbecilerin ihanet konuşması’ kısmını raporunda kesmiş" diyen Atalay, sözlerine şöyle devam etti:
"Bilirkişimizin Twitter hesabından paylaştığı üç örnek tweeti de aktarırsam, sanırım bir fikir edinmek mümkün olacaktır. Bilirkişimiz; 17 Mayıs 2017'de, "Reisin korumaları Amerika'nın göbeğinde PKK'lı teröristleri haşat ediyor ve dünya güzelleşiyor" paylaşımında bulunmuş. 4 Haziran 2017'de AKP İstanbul İl Başkanı Selim Temurci’nin şehit ailesi ziyaret fotoğraflarını paylaşmış. 5 Haziran 2017'de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir fotoğrafını “Reis yine derin bakmış” yazısıyla birlikte tweetlemiş."
TIKLAYIN - Akın Atalay'ın savunmasının tam metni
Çizer Musa Kart, 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nce görülen davada yaptığı savunmada “Yıllar önce, Fethullah Gülen’in devletteki örgütlenmesine dikkat çeken karikatürler çizdim. Ne yazık ki ve de ne komik ki o yıllarda Gülen’in sağ kolu konumundaki insanların tanıklığıyla bugün yargılanıyorum” ifadelerini kullandı.
İddianamede savcının sıklıkla “manipülasyon” iddiasında bulunmasına tepki gösteren Kart savunmasında “Bir arkadaşımız daha ByLock’un olmadığı tarihte bir ByLock kullanıcısıyla irtibat kurmuş, kurabilmiş! Evine parke döşeten arkadaşımız ise parkecinin bir diğer müşterisi FETÖ’cü olduğundan FETÖ’cü sayılmış!.. Ben de 3 günlük Bodrum tatili için, gazetelerde tam sayfa ilanları yayınlanan, herkesin bildiği bir seyahat şirketini aramışım. Bu arama, terör örgütüyle irtibat sayılarak, önüme suç kanıtı olarak konulmuş. Bodrum’da deniz manzaralı bir odada 3 gün kalmayı umarken, Silivri’de beton manzaralı hücrede 9 ay kaldım. Yaşadıklarım bir rezervasyon hatası diye geçiştirilebilecek gibi değil!..” dedi.
TIKLAYIN- Musa Kart'ın savunmasının tam metni
Duruşmanın ikinci oturumunda Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Bülent Utku, gazetenin okur temsilcisi Güray Öz Cumhuriyet Vakfı Danışma Kurulu üyesi avukat M. Kemal Güngör ve Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyesi Önder Çelik suçlamalara yanıt verirken iddianameye ağır eleştiriler yönelttiler. Cumhuriyet avukatlarından Ayhan Erdoğan, "Delil delil değil, tanık tanık değil, bilirkişi bilirkişi değil, bu da hukuk değil" dedi.
Murat Sabuncu, soruşturmayı başlatan savcı Murat İnam’ın 'FETÖ' şüphelisi olarak yargılandığını hatırlattı. Bülent Utku da duruşma savcısının 2014'te "Fethullah Gülen'e hakaret edildi" diye hazırladığı iddianameden alıntı yaptı. Bunun üzerine duruşma savcısı, "Sürekli hâkim savcıları suçladınız, savunmanızda esasa ilişkin bir şey göremedim. Savcıları yargılıyorsunuz" ifadesini kullandı.
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nce görülen davada yaptığı savunmada "Ben Pensilvanya’ya hiç gitmedim. Gülen bana koku hediye etti, kalem hediye etti diyen gazeteci olmadım. Gülen’i öven tek yazım yok. Bizler namus ve şerefle gazetecilik yapmış; geçmişi belli geleceği de belli olan kişileriz" dedi.
TIKLAYIN - Murat Sabuncu'nun savunmasının tam metni
Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Bülent Utku, savcının kendisine Fethullah Gülen’in kitaplarını okuyup okumadığını sorduğunu belirterek şunları söyledi:
"Gülen’in kitaplarını okumadım ama Cumhuriyet’e, Cumhuriyet yazarlarına açtığı çok sayıda davanın, şikayetinin dileklerini, açılan davaların iddianamelerini okudum."
Bülent Utku’nun savunmasını yaptığı sırada araya giren hâkimin “Savunma hakkı kutsaldır ama 45 dakikadır ilgisiz konuşuluyor” sözleri üzerine Bülent Utku, hâkime “biraz sabredersiniz savunmamın Allah'ın sopası diye bir bölüm var savunmamda. Birazdan size geleceğim. Gülen'i nasıl koruduğunuzu anlatacağım” yanıtı verdi.
TIKLAYIN - Bülent Utku: Savunmamda “Allah'ın sopası” başlıklı bölüm var, Gülen'i nasıl koruduğunuzu anlatacağım
Okur Temsilcisi Güray Öz savunmasını yaptı. 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nce görülen davada Öz kendine yöneltilen 'FETÖ şüphelisi bir kişiyle iletişim kurma' suçlamasıyla ilgili, “İletişim kurduğum iddia edilen kişi Çankaya'da bir pidecidir, ben arada bir pide ısmarladığım pidecinin hakkında soruşturma yürütülen bir kişi olduğunu bilme şansına nasıl sahip olayım ki" diye sordu.
Savunmanın ardından mahkeme başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, Öz'e, “Bu davada asıl sorulması gereken soru, 'Kardeşim, bizim bildiğimiz Cumhuriyet FETÖ'cü oldu mu? Sair terör örgütlerini destekledi mi' Okur ne diyor? 'Arkadaş sen son zamanlarda niye şunu destekler yayınlar yaptın' diyor mu” diye sordu. Öz de, okurların mektuplarını kendisine yolladığını söyleyerek, şunları söyledi:
“Okurlar yazarlarla aynı fikirde olmayabilir. Eğer öyle olsaydı bir yazarı kopyalayıp bir tek yazarla devam ederdik. Türkiye'de siyasi tansiyonun yükseldiği zamanlarda Cumhuriyet'in tirajı artar. Kılı 40 yarar Cumhuriyet okuru. Sıradan bir okur kitlesi değildir. Pazartesi günleri gazetede eleştiri fırtınası eser. Önce onlar okunur. Pazartesi günleri yayın toplantılarının yapıldığı toplantılarda önce bunlar konuşulur. Gazeteye aktarılmadığı doğru değildir. Cumhuriyet gazetesinin FETÖ'cü olduğuna veya diğer terör örgütlerine yardım ettiği iddiasına kimse inanmaz. Bence savcı kendisi de inanmıyor. İnansa delil peşine düşer. Manşetlerde delil olur mu?”
TIKLAYIN - Mahkeme Başkanı'ndan Güray Öz'e "Cumhuriyet gerçekten FETÖ'cü oldu mu?" sorusu
Cumhuriyet gazetesi avukatı ve Vakıf Yönetim Kurulu üyesi Mustafa Kemal Güngör, “Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Murat İnam hakkında bir kez ağırlaştırılmış müebbet, bir kez müebbet hapis cezası talep ediliyor. Kendisi zorda ve darda olan bu savcı, özel olarak Cumhuriyet Gazetesi soruşturmasında görevlendiriliyor. Kendisi adeta rehin konumunda. Bizi FETÖ’ye yardım etmekle suçluyor ve bizler 9 aydır tutukluyuz” dedi.
“İddianameyi ilk okuduğumda bana kurt ile kuzu masalını çağrıştırdı” diyen Güngör, “Bu türden toplu cezalandırma anlayışı Ortaçağ’daki Engizisyon döneminde bile olmamıştır” ifadelerini kullandı. Savcının dayandırdığı kanun maddesinin artık geçersiz olduğunu ifade eden Güngör “İddianamede, Vakıf ve Şirket yöneticilerinin hukuki sorumlulukları ile ilgili olarak AİHM’nin Sürek kararına dayanılmaktadır Oysa, Sürek davasının görüldüğü dönemde geçerli olan Terörle Mücadele Kanunu’nun basın ve yayın organlarının sahiplerini de cezai olarak sorumlu kılan hükümler, sonraki yıllarda Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Savcılık bütün bu gerçekleri gözlerden kaçırarak, 1999 tarihli, artık hükümden düşmüş bir kararı sorumluluğa dayanak gösterebilmiştir” diye konuştu.
TIKLAYIN - M. Kemal Güngör'ün savunmasının tam metni
Üçüncü oturumda köşe yazarı Hakan Kara, Cumhuriyet Kitap Eki Yayın Yönetmeni Turhan Günay, muhabir Ahmet Şık, gazetenin eski muhasebe müdürü Bülent Yener ve halefi Günseli Özatalay iddianamede yer alan suçlamalara yanıt verdi; ağır eleştiriler yöneltti.
"Gazetecilik faaliyetlerini suçlamak totaliter rejimlere aittir" diyen Şık'ın savunmasını bitirirken kullandığı "Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet" ifadesi, duruşmayı izleyenlerden büyük alkış aldı.
Köşe yazarı Hakan Kara, savcının kendisi hakkındaki "FETÖ irtibatı" iddialarına tepki gösterdi. Kara “20 Ekim 2013'te Gülen ABD'de, rahatsızlık geçirdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da Fethullah Gülen'i telefonla arayarak 'geçmiş olsun' dileklerini ilettiler. Yani Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Fethullah Gülen'i arayıp geçmiş olsun demekle suç mu işlemiş oldu? Savcıların söylemeye çalıştığı şey bu mu” diye sordu.
TIKLAYIN - Hakan Kara'nın savunması
Cumhuriyet Kitap Eki Genel Yayın Yönetmeni Turhan Günay, ilk duruşmasının üzerinden 40 yıl geçtiğini belirterek "Bütün davalarım beraatle sonuçlandı" dedi. Henüz bebekken annesinin hayatını kaybettiğini söyleyen Günay, "Annemin ölüm tarihini bilmiyorduk, savcı beyden öğrendik. Teşekkür ederim" ifadesini kullandı.
Daha sonra Mahkeme Başkanı, Turhan Günay'a, "Vurucu açıklamayı yapmadınız" dedi. Günay, "Neyi?" diye sorunca Mahkeme Başkanı "Gençliğinizin sırrını" karşılığını verdi. Diyalog, duruşma salonunda gülüşmelere neden oldu.
Muhabir Ahmet Şık da 2011 yılında Gülen cemaatinin devlet içindeki yapılanmasına ilişkin olarak "İmamın Ordusu" adlı kitabı kaleme aldığını, ancak bu kitap daha yayımlanmadan tutuklandığını hatırlattı.
Şık, "Bazı suçlamaların nereye varacağını biliyorum. Yayınlanmamış bir kitaptan suç çıkaran bir yargı bu. Bugünkü yargının cemaat yargısından farkı yok" ifadesini kullandı.
Savcı Hacı Hasan Bölükbaşı mütalaasında, "esasa ve savunmaya ilişkin olmayan, Türkiye Cumhuriyeti ve yargı organları açısından suç unsuru bulunduran ifadeleri nedeniyle" Ahmet Şık hakkında ayrıca suç duyurusunda bulunulmasını istedi.
TIKLAYIN - Ahmet Şık'ın savunmasının tam metni
Duruşmanın dördüncü gününde köşe yazarları Aydın Engin, Hikmet Çetinkaya ve Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erinç iddianamede yer alan suçlamalara yanıt verdi.
Soruşturmayı başlatan savcı Murat İnam'ın "FETÖ" şüphelisi olarak yargılandığını hatırlatan Cumhuriyet avukatlarından Fikret İlkiz, soruşturma savcısının "Masumiyet karinesi vardır. Kimse suçlamalar ispatlanmadan suçlu sayılmaz. Savcı Murat İnam hakkında suçlama var, ama kesinleşmeden suçlu ilan edilemez" ifadesine tepki gösterdi. İlkiz, "FETÖ' sanığı savcının masumiyet karinesi var da, bizimkilerin yok mu? Herkesin masumiyet karinesini gözetmesi gerekir" dedi.
Yürütülen soruşturma kapsamında tutuksuz yargılanan Hikmet Çetinkaya, Gülen cemaati ile ilgili olarak "Sahte sağlık raporları ile örgütlendiklerine kimseyi inandıramadık, inanmak istemediler. Bütün siyasal iktidarlar cemaatin ne kadar masum olduğunu ve benim ne kadar haksızlık yaptığımı sürekli söylediler" dedi. "Savcılar merak ediyorlarsa yazdığım haberler ve köşe yazıları DGM savcılarının gülen iddianamesinde alıntı olarak yer aldı. Bulup okuyabilirler" diyen Çetinkaya, sözlerine şöyle devam etti:
"İleri sürdüğüm görüşlerim nedeniyle Gülen örgüt kurmak ve yönetmekten yargılandı. Şimdi geçmişi unutmuş savcıların iddianamesiyle FETÖ'ye yardım ve yataklıktan yargılanıyorum."
TIKLAYIN - Hikmet Çetinkaya'nın savunmasının tam metni
Çetinkaya gibi tutuksuz yargılanan Aydın Engin de iddianameye ağır eleştiriler yöneltti. Engin, "Böyle bir iddianame bana hukuk adına utanç, ülkem adına acı veriyor" dedi.
"Soruşturma savcısının yazıların başlıklarına bakıp ama içeriğini bile okuma zahmetine girmeden iddianameye yerleştirdiğini düşünüyorum" diyen Engin, şöyle devam etti:
"Aksi takdirde 'Savcı yazıları okumuş ama anlayamamış' demek zorunda kalırım ki hukuk eğitimi görmüş bir savcının bu duruma düşeceğini düşünmek bile istemem. Bu konuda ben bir karar vermeyeceğim. Seçimi soruşturma savcısına bırakıyorum."
TIKLAYIN - Aydın Engin'in savunmasının tam metni
Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı, 51 yıllık gazeteci Orhan Erinç, "gazetenin yayın politikasının değiştirildiği" yolundaki iddiaya "Savcının atadığı bilirkişi uzman olsaydı Türkiye'nin gündeminin değiştiğini yayın politikasının değiştiğini anlardı. Alev Coşkun seçilmediğinde oy vermeyenlerden biri de Mustafa Balbay'dır" yanıtını verdi.
Aydınlık yazarı Mehmet Faraç'ın iş akdinin yazıları nedeniyle değil, bir kadın çalışana şiddet uyguladığı için feshedildiğini belirten Erinç, "Mehmet Faraç Cumhuriyet Vakfı'na seçilmek için CHP sekreterinin elini öpmüş bir kişidir" dedi.
Erinç, "Bylock" suçlamalarıyla ilgili olarak da "Devletin bilmediği Bylock'u benim bilmemi beklemek doğru bir yaklaşım değildir diye düşünüyorum" ifadesini kullandı.
TIKLAYIN - Orhan Erinç'in savunmasının tam metni
Duruşmada 158 gündür "ByLock" kullanıcısı olduğu iddiasıyla tutuklu bulunan muhasebe çalışanı Emre İper de savunma yapacak. İper, aynı zamanda muhabir Ahmet Şık’ın ve gazeteci Hüsnü Mahalli’nin tutuklanmasına, Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ne gerçekleştirilen saldırıya tepki gösterdiği Twitter paylaşımları nedeniyle de suçlanıyor. Savcı Baba, MİT TIR’ları haberinin ardından "Sorumlu benim" başlığıyla yayımlanan metninin altında İper’in imzasının bulunmasını delil olarak dosyaya koydu.
Gazete çalışanlarına yönelik iddianame, tutuklamalardan 156 gün sonra hazırlandı. Gazeteye yönelik soruşturmayı başlatan, ancak daha sonra hakkında ‘FETÖ’ davası açılan Murat İnam’ın imzasının yer almadığı iddianameyi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Mehmet Akif Ekinci ve Cumhuriyet Savcısı Yasemin Baba imzaladı.
İddianamede, Can Dündar, Mehmet Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Aydın Engin, Bülent Yener ve Günseli Özaltay’ın, “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme” suçundan ayrı ayrı 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması istendi.
Akın Atalay, Mehmet Orhan Erinç ve Önder Çelik’in “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme” ve “hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma” suçlarından ayrı ayrı 11.5 yıldan 43 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması talep edildi.
Bülent Utku, Musa Kart, Hakan Karasinir, Mustafa Kemal Güngör, Hikmet Aslan Çetinkaya’nın da “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme” ve “hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma” suçlarından ayrı ayrı 9.5 yıldan 29 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmasını istedi.
Ahmet Şık’ın ise “PKK ve DHKP/C” silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım etmek” suçundan 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Cumhuriyet gazetesine yönelik ilk operasyon 31 Ekim 2016 pazartesi günü sabah saatlerinde başladı. Sabah saatlerinde Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ile yazar ve yöneticler gözaltına alındı. Bir süre sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturmayla ilgili şu açıklamayı yaptı:
“Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık Anonim Şirketi (Cumhuriyet gazetesini çıkaran şirket) ve gazetenin imtiyaz sahibi konusundaki Cumhuriyet Vakfı yöneticileri hakkında, PKK/KCK ve FETÖ/PDY Terör örgütlerine müzahir olduklarına, 02/04/2013 tarih ve 2013/4 sayılı yönetim kurulu toplantısında alınan vakıf üyeliğine seçim kararının usulsüz olduğuna, 15 Temmuz darbe girişiminden kısa bir süre öncesinde darbeyi meşrulaştırıcı yayınlar yapıldığına dair iddia ve tespitler üzerine Cumhuriyet Başsavcılığımızca ‘FETÖ/PDY ve PKK/KCK terör örgütlerine üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek’ suçlarından bir kısım şüpheliler hakkında 18/08/2016 tarihinde soruşturma başlatılmıştır.”
Cumhuriyet gazetesine açılan soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Savıcısı Murat İnam’ın 2 Kasım 2016’da Selam Tevhid soruşturmasında kumpas kurduğu iddiası ile ‘FETÖ’ye üye olmaktan’ yargılandığı ortaya çıktı.
Dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ bu durumu ‘talihsizlik’ diye niteledi ve “Olmaması daha doğrudur. Keşke böyle bir görevlendirme yapılmamış olsaydı daha iyi olurdu, daha da doğru olurdu” dedi.
Bugünkü duruşma öncesi Gazete Duvar’a konuşan Cumhuriyet’in avukatlarından Abbas Yalçın, savcılık tarafından hazırlanan iddianameyi , “Çok özensiz ve kasıtlı yanlışlarla dolu” diye eleştirirken şu bilgileri verdi:
“Müvekillerimizi hiçbir şekilde bağlantıları olmayan terör örgütleri ile ilişkilendirme çabası var. Yıllar önce yaptıkları telefon görüşmeleri ve hiçbir problem taşımayan para trafiklerinin tamamını büyük bir problem varmış gibi göstermeye çalışıyorlar. Açıkçası gazeteye hiç olmayan bir suçlamayı yönelten, bunun için de elinden geldiği çabayı gösteren ama hiçbir şekilde de başarılı olmayan bir iddianameyle karşı karşıyayız.”
Gazetenin yazar ve yöneticileri, ‘kaçma şüphesi’ nedeniyle tutuklandı. Tutuklamalar yaşanırken hakkında yakalama kararı olan gazetenin İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay yurt dışından Türkiye’ye döndü ve Atatürk Havalimanı’nda gözaltına alındı.
Avukat Yalçın, müvekillerinin hiç tereddüt etmeden ifade vermeye gittiklerini belirterek şunları söyledi:
“Müvekillerimizi zaten evlerinden aldılar. Evlerinde bulamadıklarını ise telefonla çağırdılar. O tarihte bile yurt dışında olan Akın Atalay da kalkıp kendisi geldi. Hiçbir müvekillimizin, hiçbir zaman kaçma şüphesi olmadı. Buna rağmen tutukluluğa ilişkin 9 aydır yapılan tüm talepler ‘kaçma şüphesi ve delilleri yok etme’ gerekçesiyle reddedilerek arkadaşlarımız cezaevinde tutuklu bulunuyor. Bu dosya ilk gününden itibaren tüm avukatlara gizli ve kısıtlı oldu. Dosyaya gizlilik kararı getirilerek avukatlara da kısıtlılık kararı getirdiler. Dosyadan gözaltı kararları da dahil olmak üzere bir tek evrak bile alamadık. Dolayısıyla müvekillerimizin bu dosyadan hiçbir şeyi karartma ihtimalleri ve kaçma şüpheleri de yoktu. Gerçeğe aykırı bir şekilde böylece müvekillerimizi tutukladılar. Umudumuz bir an önce bu hukuksuzluğun son bulup müvekillerimizin bir an önce tahliye edilmesi.”
Tutuklamaların ardından birçok sanatçı, siyasetçi, gazeteci ve okur merkezi Şişli’de bulunan Cumhuriyet gazetesinin önünde toplanarak kararı protesto etti. Tutuklamalardan en çok etkilenenler ise Cumhuriyet gazetesi çalışanları oldu. Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya yaşadıklarını, “Korkmadık, kaldığımız yerden devam ettik” diyerek şöyle anlatıyor, “Korkmadığımızı, aynı şekilde gazeteciliği sürdürdüğümüzü herkese gösterdik. Tutuklu gazeteci arkadaşlarımız için daha da iyi bir gazete yapmak üzere işimize dört elle sarılıyoruz. Böylece içerideki gazeteci arkadaşlarımız da daha dik bir şekilde durabilir. Gazetemizin çalışanları bu süreç içerisinde herhangi bir korku yaşamadı. Muhabiri ve editörleri kadar bizler de yöneticiler olarak her gün elimize gelen haberin sadece gerçek olup olmadığına bakıyoruz. Bunun dışında hiçbir kritere bakmıyor, ‘bu haberi yayınlarsak Ankara, AKP kızar mı’ demiyoruz. Haber doğru ve yorum gerçekse onu aynı şekliyle gazetemizde yayınlıyoruz.”
Cumhuriyet gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül'ün 26 Kasım 2015'te tutuklanmasına gerekçe gösterilen MİT TIR'ları haberi, gazetede 29 Mayıs 2015 günü "İşte Erdoğan'ın yok dediği silahlar" başlığıyla yayımlanmıştı.
Haberde, Milli İstihbarat Teşkilatı'na ait tırlarla Suriye'deki gruplara silah ve cihatçı sevk edildiği iddia edilmiş, kanıt olarak da savcılık dosyasından alındığını belirtilen görüntüler verilmişti.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Cumhuriyet'te bu haberin yayımlanmasından iki gün sonra, 31 Mayıs 2015 günü TRT canlı yayınında TIR'lar konusunun gündeme getirilmesini 'casusluk faaliyeti' olarak niteleyerek "Bu casusluk faaliyetinin içine o gazete de girmiştir. Haberi yapan bedelini ağır ödeyecek" demiş ve davanın açıldığını duyurmuştu.
Erdoğan programda şöyle konuşmuştu:
"Bu olay Bayırbucak Türkmenleriyle alakalı bir konu. Hep şunu ifade etmişimdir: Özellikle insani yardım noktasında şu anda Milli İstihbarat Teşkilatımız Bayırbucak Türkmenlerine bu desteği vermektedir. Kimden aldın bu rakamları? Paralel yapı. MİT'e yönelik atılan o iftiralar bir ajan bir casusluk faaliyetidir ve bu gazete de bunların arasına girmiştir. Avukatlarıma talimatı verdim hemen davayı açtım. Burada hakikaten samimi dürüst olan, onlara verdiğimiz eğitimi çok samimi olarak açıklarlar. Bu haberi yapan kişi bunun bedelini ağır ödeyecek öyle bırakmam onu. Üst akıl böyle bir talimat veriyor. DAİŞ'ten bahsettiler, terör örgütlerinden bahsettiler. Bayırbucak Türkmenleriyle ilgili bizim desteğimizin olmadığını iddia ediyorlar. Ahmet Davutoğlu Bey'in, benim defaatle yaptığımız toplantılar var. Lojistik yardımlarımızı, verdiğimiz eğitimleri açıklarlar. Biz onları yalnız bırakmamanın ötesinde, sıkıntıda olanların bir kısmını ülkemize çektik, tekrar daha sonra gönderdik. Bu konuda bize muhalif olan siyasilerden, bunu bilenler de vardır. Biz zalim Esed'in eline bunları bırakamayız. Elimizden gelen desteği vermeye devam edeceğiz. Ben davamı da açtım. Bunların derdi Türkiyenin imajına gölge düşürmek. Bunu özel haber olarak yapan kişi de bunun bedelini ağır ödeyecek öyle bırakmam onu."