Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına ve anayasal düzene karşı suç işlemek" iddiasıyla dördü tutuklu yargılanan Cumhuriyet yönetici, yazar, muhabir ve avukatları hakkındaki davanın iddianamesini hazırlayan savcı, Cumhuriyet Vakfı yönetimine seçilemeyen isimlerin Cumhurbaşkanlığı'na gönderdiği 'ihbar mektubu'nu delil saydı.
Cumhuriyet'ten Canan Coşkun'un habeirne göre, davaya konu suçlamalardan biri de savcılığın Cumhuriyet Vakfı’na yönetim kurulu üyeliği için yapılan seçimin usulsüz olduğu iddiası. Alev Coşkun’un toplantı yeter sayısının oluşmadığı iddiasıyla seçimin iptali için açtığı dava açtı. Bu iddiasını isimsiz ihbar dilekçesiyle Cumhurbaşkanlığı’na kadar taşıdı. Coşkun’un iddiasına dayanarak 31 Ekim 2016’da vakıf yöneticilerini tutuklama kararını veren savcılık, iddianamede, “vakıf yönetiminin ele geçirilerek yayın politikasının değiştirildiğini” öne sürdü. Yargılama sürecinde istinaf aşamasına gelen hukuk davası kapsamında Bölge Adliye Mahkemesi, toplantı yeter sayısının sağlandığına karar verdi. Ceza soruşturmasına konu edilen asliye hukuk davasında süreç şöyle gelişti:
Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu’na 2010 yılında yapılan seçimde Mustafa Balbay, cezaevinde olduğu için kapalı zarf içinde gönderdiği oy, “mücbir sebep” sayılarak kabul edilmişti. Aydın Aybay’ın vefatı üzerine 2 Nisan 2013’te yapılan seçimde de Balbay’ın aynı gerekçeyle kapalı zarf içinde gönderdiği oy da geçerli sayıldı. Ancak üyelerden İnan Kıraç’ın yurtdışında olduğunu bildirerek kapalı zarf içinde gönderdiği oy “mücbir sebep” görülmeyerek kabul edilmedi. Bu seçimde açık oylamada Başkan’ın lehine oy kullandığı Önder Çelik 6, Mustafa Pamukoğlu 5 oy aldı. Vakıf senedindeki hüküm doğrultusunda en çok oyu alan Önder Çelik, vakıf üyeliğine seçilmiş oldu. İki yıllık süre için seçilen üyelerin üyeliklerinin dolmasından 2 gün önce, 7 Ekim 2013’te Vakıf Yönetim Kurulu yeniden seçim yaptı. Seçilmek için gerekli 7 oyu alamayan Alev Coşkun, sonuçların ilan edilmesi ile birlikte toplantıyı terk etti ve tutanağı imzalamadı.
Alev Coşkun, bu tarihe kadar seçime itiraz etmedi. Ancak Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne “isminin açıklanmasını istemeyen” kişilerce verilen iki ayrı dilekçe ile seçim şikâyet edildi. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün “araştırmacı” sıfatıyla görevlendirdiği arkeolog Sabri Kızıltan, vakıf senedindeki hükümleri dikkate almayarak seçimin usulsüz olduğunu ileri sürdü. Bu rapor doğrultusunda Vakıflar Genel Müdürlüğü hukuka aykırı biçimde 2 Nisan 2013 ve 7 Ekim 2013’teki seçimlerin usulsüz olduğunu belirtti. Bunun üzerine Vakıf Yönetim Kurulu 18 Şubat 2014’te gazete binasında söz konusu seçimleri yenilemek üzere toplandı. Ancak toplantıdan bir gün önce Yönetim Kurulu üyesi İnan Kıraç, toplantı günü de Nevzat Tüfekçioğlu üyeliklerinden istifa etti. Böylece vakfın 12 olan üye sayısı iki istifa ve Aydın Aybay’ın ölümü nedeniyle 9’a düştü. Toplantıya Vakıf Yönetim Kurulu üyeleri Orhan Erinç, Akın Atalay, İbrahim Yıldız, Hikmet Çetinkaya katıldı. Meclis çalışmaları nedeniyle vakıf toplantısına katılamayan Mustafa Balbay ve rahatsızlığı nedeniyle Cüneyt Arcayürek birer üyeye vekâlet vererek oylarını kapalı zarf içinde gönderdi. Yani mevcut 9 üyenin 6’sı toplantıda vardı. Alev Coşkun ve Şevket Tokuş ise kendilerine tebligat yapılmış olmasına rağmen toplantıya katılmadı. Toplantıda ilk olarak 2 Nisan 2013’teki seçim yenilendi ve yeni yönetim kurulu seçildi. Orhan Erinç, Akın Atalay, İbrahim Yıldız, Hikmet Çetinkaya, Önder Çelik, Mustafa Kemal Güngör, Cüneyt Arcayürek, Mustafa Balbay, Nail İnal, Hakan Kara, Musa Kart ve Güray Öz vakıf üyesi seçilirken Coşkun ve Tokuş hiç oy alamadılar ve seçilemediler.
Sabote etmek için seçime katılmadıkları anlaşılan Alev Coşkun ve Şevket Tokuş ile Mustafa Pamukoğlu, seçimin toplantı yeter sayısı olmadan yapıldığı iddiasıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne başvurdular. Genel Müdürlük başmüfettişinin hazırladığı raporda seçimin geçerli olduğu belirtiliyordu. Bunun üzerine Coşkun ve Tokuş, Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Cumhuriyet Vakfı aleyhine dava açtı. Sonradan Cumhuriyet davasına konu edilecek İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’ndeki davada, vakıf ile birlikte, Vakıflar Genel Müdürlüğü avukatları da, davanın “haksız ve mesnetsiz” olduğunu ve reddedilmesi gerektiğini söyledi.
İsimsiz bir dilekçe ile halihazırda yürüyen bir davanın konusu olan vakıf seçimleri Cumhurbaşkanlığı’na anlatılmıştı. Ardından Alev Coşkun, tekrar Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne başvurmuştu. Genel Müdürlüğün tespitiyle, Cumhurbaşkanlığı’na verilen dilekçe ile “aynı içerikte olan” bu başvurudan sonra, önceki raporlar bir kenara atılıp yeniden müfettiş atanmıştı. Bu müfettiş de A Haber’de duyurulan yeni raporu yazmıştı. Davada tanık olarak da dinlenen Alev Coşkun’a, Akın Atalay, imzasız ihbar mektubunu kendisinin gönderip göndermediğini sormuş, Coşkun da kabul etmemişti. Atalay, bunun üzerine barkovizyondan dosyadaki 23 Mayıs 2015 tarihli gazetemizin birinci sayfasındaki ok işaretini ve el yazılarını gösterdi. Atalay’ın gösterdiği sayfa, Coşkun’un, yazar ve yöneticilerimiz Emniyet’te gözaltında tutulduğu sırada ifade vermeye giderken yanında götürdüğü sayfaydı. Atalay, ardından bu sayfayı imzasız dilekçeye eklenen kupürle karşılaştırdı ve ikisinin aynı olduğunu ortaya koydu.
Mustafa Balbay’ın yazılarına CHP liderliğine aday olmasından sonra 2 Şubat 2016’da son verilmişti. Balbay, bunun ardından “Cumhuriyet’te FETÖ’cülükten Kürtçülüğe kadar her şey serbest, CHP milletvekili olarak yazı yazmak yasak” diye tweet attı ve Coşkun ve etrafındakilerin açtığı davaya müdahillik başvurusunda bulundu. Balbay’ın dilekçe sunması nedeniyle karara bağlanması beklenen duruşma ertelendi. Oysa ki Balbay, vekâlet vererek katıldığı, Önder Çelik’ten yana oy kullandığı Şubat 2014’teki seçimden sonra iki yıl boyunca Vakıf Yönetim Kurulu üyeliğini sürdürmüştü.
A Haber’de 29 Eylül 2016’da yayımlanan Arka Plan programında Talat Atilla, Alev Coşkun’un davadaki iddialarını tekrarladı. Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem telefonla canlı yayına bağlandı ve Cumhuriyet Vakfı’yla ilgili yaptıkları denetim sonucunda üye tam sayısı olmadan toplanıldığı gerekçesiyle seçimin yenilenmesi yönünde karar aldıklarını söyledi.
Cumhuriyet operasyonun başlatılmasından sonra, Vakıflar Genel Müdürlüğü bu defa da mali denetim için vakfa müfettiş gönderdi. Müfettişler, incelemenin konusu olmamasına rağmen vakıf seçiminin usulsüz olduğunu öne süren bir rapor hazırladılar. Rapor, vakfa tebliğ edilmeden mahkemeye ve savcılığa sunuldu ancak acele ettikleri için sonuç kısmı imzasızdı. Bu sırada tamamlanan Cumhuriyet iddianamesi, mahkemesine sunulmadan Sabah’a servis edildi. Ancak mahkeme iddianameyi kabul ettikten sonra, Sabah’ın duyurduğu iddianamenin taslak olduğu, mahkemeye gönderilmeden önce üstünde değişiklik yapıldığı ortaya çıkmıştı. Taslak iddianamede mali inceleme raporunun savcılık tarafından istendiği ifade ediliyordu. Ancak savcılık, mahkemeye sunduğu iddianamede bunu çıkarmıştı. İki iddianame arasındaki bu fark, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün savcılığın siparişiyle rapor hazırladığını da ortaya koydu.
Bu davada vakfı operasyonda tutuklanan avukat Mustafa Kemal Güngör temsil ediyordu. Vakıf davasında avukatlarımız, dosyada birbirine zıt raporlar ve bilimsel görüşler olduğu gerekçesiyle akademisyenlerden oluşacak 3 kişilik bir bilirkişi heyetine dosyanın gönderilmesini istediler. Mahkeme de talebi reddederek, Şubat 2014’te yapılan seçimin iptal edilmesine karar verdi.
Kararın temyizini değerlendiren Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi kararı onadı ancak Coşkun ve etrafındakilerle Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün siparişle hazırlanan son raporunu da boşa çıkardı. Daire, üye sayısı 12 olan yönetim kurulunun üyelerden Aydın Aybay’ın vefatı ve üyeler İnan Kıraç ve Nevzat Tüfekçioğlu’nun toplantı gününden önce istifa etmeleri nedeniyle yönetim kurulu üye sayısının 9 olduğunu belirtti. Dava konusu toplantıya 6 üyenin katıldığının ifade edildiği kararda, Balbay ve Arcayürek’in vekâleten katıldığı kaydedildi. Daire, dava boyunca Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün ve gazetemizin avukatlarının dile getirdiği toplantı yeter sayısının sağlandığı gerçeği kabul ediyordu. Buna karşın temyiz talebini vekâleten oy kullanmanın geçerli olmadığı gerekçesiyle reddetti.
Alev Coşkun ve savcılığın ortak iddiası, iptal edilen bu seçimde vakıf yönetiminin ele geçirilerek Cumhuriyet’in yayın çizgisinin değiştirildiğiydi. Suçlama hukuk dışı olmasının yanı sıra gerçekdışıydı. Çünkü yönetim kurulu üyelerinin tamamı çeyrek yüzyıldan uzun süredir Cumhuriyet’te çalışan isimlerden oluşuyordu. Savcı Hacı Hasan Bölükbaşı mütalaasında, “Cumhuriyet Vakfı yönetim kurulunun seçimi ile ilgili bazı hususların hukuki ihtilaf niteliğinde değerlendirilmesinin mümkün olduğunu” kabul etti. Bölükbaşı, soruşturmanın başlatılmasından bir buçuk yıl sonra asliye hukuk mahkemesinin konusu olan bir davanın ceza soruşturmasına konu edildiğini itiraf etmişti. Buna karşın mütalaada Coşkun ve iddianamenin yönelttiği suçlamayı tekrar etti.