Cumhuriyet: Vatan hainliği yapmaya devam edeceğiz!

Cumhuriyet: Vatan hainliği yapmaya devam edeceğiz!

Cumhuriyet gazetesi, Dışişleri Bakanlığı’ndaki Suriye görüşmesinin kayıtlarını yayımladıkları için kendilerine “vatan haini” ve “devlet düşmanlığı” gibi ifadelerle eleştiren gazetecilere karşılık olarak yayınladığı başyazıda, “siyasi iktidarın baskısından korktukları, çekindikleri söylenir, ama açıkça okurlarına ve halka ihanet etmemiş olurlardı. Devleti erişilmez, kutsal, dokunulmaz, denetlenemez sayan ve bireyi, yurttaşı buna biat etmekle yükümlü gören faşist zihniyetin yeniden hortlatılmaya çalışıldığı dönemlerdeyiz” denildi.

Cumhuriyet gazetesi yayımlanan metinde “Bazı basın yayın kuruluşlarının ve “gazetecilerin” basın özgürlüğüne, halkın bilgi edinme hakkına sahip çıkmak yerine, tersine, bu görevi yapan basın kuruluşlarına yönelik “vatan hainliği” ve “devlet düşmanlığı” gibi suçlamaları, demokrasi ve basın tarihi için kara bir leke olarak anılacaktır. Mademki cesaret edip basın özgürlüğüne, halkın bilgi edinme hakkına, kendi varlık nedenlerine sahip çıkamadılar; hiç olmazsa bu görevi yapmaya çalışan gazetecilere ve basın kuruluşlarına çamur atmaya yeltenmeselerdi” dedi.

Cumhuriyet gazetesinin yayımladığı metinde “Yeryüzünde herkesin istediği an özgürce ulaşabildiği bir bilgiyi, yalnızca bu ülke insanının öğrenmesinin engellenmeye çalışılması, ülkemizi dünyaya rezil etmekten başkaca bir işe yaramayacaktır. Umarız, bu son skandal artık “devlet sırrı” kavramının yerli yerine oturtulmasına ve parlamento denetimine açılmasına vesile olur.” denildi. 

“Devlet sırrı” söyleminin cumhuriyet tarihi boyunca bir çok suç eyleminin üstünün örtülmesinde kullanıldığı belirtilen yazıda, “yakın tarihimizde binlerce faili meçhul cinayetin ya da başka ülkeler üzerinde planlanan eylemlerin sorumlularının, şüphelilerinin her defasında “devlet sırrı” bahanesinin arkasına sığındıklarını unutmamak gerekir” denildi.

“Hangisi Vatan Hainliği?” başlığı ile Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan başyazı şöyle:

 

“Cumhuriyet gazetesi, önceki gün önemli bir karar alarak uyguladı. Bazı kesimler tarafından ulusal güvenlikle ilgili “devlet sırrı” niteliğinde, TİB (Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı) tarafından ise “özel hayatın gizliliği” kapsamında olduğu ileri sürülen bir ses kaydına dayalı bilgileri internet sitesinde yayımladı. Hemen belirtelim, bu bilgiler gazetemiz sitesinde yayımlanmadan önce sosyal ağlarda paylaşılmıştı. Yani artık ortada “sır” denilebilecek bir bilgi kalmamış, bu bilgiler çoktan sır olmaktan çıkmıştı. Yeryüzünde herkesin istediği an özgürce ulaşabildiği bir bilgiyi, yalnızca bu ülke insanının öğrenmesinin engellenmeye çalışılması, ülkemizi dünyaya rezil etmekten başkaca bir işe yaramayacaktır.

Siyasi iktidar ve ona bağlı dış politika ve güvenlik kurumlarının en üst düzey yetkililerinin kendi aralarındaki bir değerlendirme ve görüşmenin bir şekilde sızması, yayılması, devletin bazı bilgileri korumaktaki zafiyetini de göstermiştir. Sızdırılan bu bilgilerin devletin, komşu bir ülkeye yönelik dış güvenlik ve ulusal stratejisine dair bilgiler olduğu, o ülkeye yapılacak olası bir müdahale için gerekçelerin ve taktik operasyonların değerlendirildiği anlaşılmıştır.

Devlet sırrı denilerek, bugüne kadar suç teşkil eden ya da hukuka aykırı birçok eylemin üstünün örtüldüğü bir ülkede yaşıyoruz. Özellikle yakın tarihimizde binlerce faili meçhul cinayetin ya da başka ülkeler üzerinde planlanan eylemlerin sorumlularının, şüphelilerinin her defasında “devlet sırrı” bahanesinin arkasına sığındıklarını unutmamak gerekir.

Ülkemizin ve dolayısıyla yurttaşların, bireylerin çıkarlarını, yaşamlarını, haklarını doğrudan ilgilendiren rezaletlerin örtülmesi “devlet sırrı” kavramına dayanılarak sağlanmıştır. Denetimsiz, yöntemsiz, süresiz ve keyfi bir sır belirleme yetkisinin bugüne kadar ne gibi olumsuz sonuçlara yol açtığını gördük. İşte bu son olayda da devlet sırrı denilerek halktan, halkın temsilcisi olan TBMM’den saklanmaya, gizlenmeye çalışılan bilgilerin hepimizin geleceğini ve yaşamını tehlikeye atacak nitelikte olduğu görülmektedir. Umarız, bu son skandal artık “devlet sırrı” kavramının yerli yerine oturtulmasına ve parlamento denetimine açılmasına vesile olur.

Bazı basın yayın kuruluşlarının ve “gazetecilerin” basın özgürlüğüne, halkın bilgi edinme hakkına sahip çıkmak yerine, tersine, bu görevi yapan basın kuruluşlarına yönelik “vatan hainliği” ve “devlet düşmanlığı” gibi suçlamaları, demokrasi ve basın tarihi için kara bir leke olarak anılacaktır. Mademki cesaret edip basın özgürlüğüne, halkın bilgi edinme hakkına, kendi varlık nedenlerine sahip çıkamadılar; hiç olmazsa bu görevi yapmaya çalışan gazetecilere ve basın kuruluşlarına çamur atmaya yeltenmeselerdi. En fazla siyasi iktidarın baskısından korktukları, çekindikleri söylenir, ama açıkça okurlarına ve halka ihanet etmemiş olurlardı. Devleti erişilmez, kutsal, dokunulmaz, denetlenemez sayan ve bireyi, yurttaşı buna biat etmekle yükümlü gören faşist zihniyetin yeniden hortlatılmaya çalışıldığı dönemlerdeyiz.

Cumhuriyet Gazetesi büyük şair Nâzım Hikmet’ten esinlenerek diyor ki; eğer halkın bilgilenme hakkına sahip çıkmak vatan hainliği ise vatan hainliği yapmaya devam edeceğiz.”