Cumhuriyet gazetesinin avukatları, gazetedeki haber ve yazılar gerekçe gösterilerek tutuklanan Cumhuriyet yazar ve yöneticileri adına Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurarak "salıverme" kararı verilmesini talep etti.
Cumhuriyet'ten Kemal Göktaş'ın haberine göre, gazetenin 9 yazar ve yöneticisinin 5 Kasım 2016’da, yurt dışından gelen Cumhuriyet gazetesi İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’ın ise 12 Kasım 2016’da tutuklandığı belirtilen başvuruda, tutuklama kararlarına yapılan itirazların reddedildiği anımsatıldı. Başvuruda, Anayasa Mahkemesi’ne 26 Aralık 2016’da yapılan başvuruya ilişkin dilekçelerinin alındığını gösteren bir başvuru numarasının dahi ulaşmadığı vurgulandı. AİHM’nin başvuruyu öncelikle incelenmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “özgürlük ve güvenlik” hakkı başlıklı 5. maddesi ile “ifade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi istendi. Ayrıca bu maddelere bağlı olarak, tutuklamaların “sınırlamaların amaç dışı kullanılamaması” başlıklı 18. maddesini ihlal ettiği ileri sürüldü. Tutuklama kararları ile ‘ağır’ kişi özgürlüğü ihlalinin yaşandığı belirtilen başvuruda, AİHM’den başvurucuların derhal salıverilmelerine ve her birine 20 bin Avro manevi tazminat ödenmesine karar vermesi talep edildi.
Başvuruda tutuklama sürecindeki hukuka aykırılıklar özetle şöyle sıralandı:
Başvuruya göre, savcının tutuklama sevk yazısında ve sulh ceza hâkiminin tutuklama kararında skandal çelişkiler yer aldı. Tutuklama kararında suçlama konusu eylemler, “propaganda’ olarak nitelendirildi. Ancak bunun yerine daha ağır ceza öngören “örgüt adına suç işlemek” suçu işletildi, Türk Ceza Kanunu’nun 220/6. maddesinde düzenlenen bu suçtan tutuklama kararı verildiği belirtildi. Ancak bu kapsama giren herhangi bir suç gösterilemediği için suç kısmına aslında 220/7. madde ile ilişkili olan ‘örgüt adına faaliyette bulunmak’ yazıldı. Çünkü 220/6. madde hâkimin tutuklama kararı verebileceği katalog suçlar arasında yer alıyorken, 220/7 katalog suçlar arasında yer almıyordu. Başvuruda bu çelişki için “Tutuklama kararında tanımlanan suç, katalog suçlar arasında olmadığı halde varmış gibi karar verilmiştir. Tutuklama kararı şeklen dahi yasaya uygun değildir” denildi.
Başvurucular, gazetedeki haber ve yazılar nedeniyle tutuklandı. Oysa başvurucuların hiçbiri bir gazetede yayımlanan haber ve yazılar nedeniyle cezai sorumlulukları bulunanların belirlendiği Basın Kanunun 11. maddesi kapsamında yer almıyor.
Başvurucular, makul şüphe bulunmadığı halde özgürlüklerinden yoksun bırakıldı. Başvurucuların silahlı örgütle bağlantılarının bulunduğuna işaret eden, örgütten talimat, kişi veya reklam geliri aldıklarına dair hiçbir iddia ve delil dosyada yer almadı. Başvurucular Cumhuriyet Vakfı ve gazetenin isim hakkını kiralayan şirketin yönetim kurulu üyeleri, genel yayın yönetmeni, kitap eki editörü, yayın danışmanı ve gazetenin yazarıdır. Cumhuriyet, Türkiye’de ulusal düzeyde yayın yapan en eski gazetedir. Eleştirel bir yaklaşımla kamunun yoğun ilgisini çeken haberler ve yazılar yayınlamakta, sorumlu bir basın kuruluşu olarak kamunun bekçiliği görevini yapmaktadır. Başvurucuların haber ve yazılardan sorumlu tutuldukları ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü kullanmaları nedeniyle tutuklandıkları açıktır.
Sulh Ceza Hâkimi, 9 başvurucu ile ilgili tutuklama kararında “kaçma şüphesine” ilişkin iki gerekçe öne sürmüştür: İlki, başvurucuların ‘soruşturma tutanaklarına yansıyan ve sorguda gözlemlenen savunma ve davranışları’dır. Bu ifadeler, tamamen kapalı ve keyfi bir gerekçedir. İkincisi, başvurucuların tutuksuz yargılanırken fırsat bulduklarında kaçtıkları iddiasıdır. Bu bir iftira değilse, tamamen gerçek dışı bir iddiadır. Kadri Gürsel, Musa Kart, Önder Çelik ve Mustafa Kemal Güngör polis evlerine geldiğinde dışarıda olmalarına rağmen davet edildikleri yere gitmişlerdir. Kaçtıkları değil, kaçmadıkları kesindir.
Başvurucular, gazetenin yayın politikasını değiştirmek ve hükümetin hoşuna gitmeyen haber ve yazılar gerekçe gösterilerek üç aydan fazla süredir tutukludur. Onların tutuklanmaları nedeniyle, kamuoyunun, gazetecilerin ve akademisyenlerin görüşlerini ifade etme iradeleri üzerinde caydırıcı etki ortaya çıkmıştır. Tutuklama, yargısal taciz niteliğindedir ve politik amaç taşımaktadır. Kamu otoriteleri iyi niyetle hareket etmemiştir. Türkiye’de hükümete yönelik eleştirel haber ve yazıları nedeniyle 151 gazeteci tutukludur. Gazetenin yayın politikasını değiştirdiği iddiasıyla tutuklama kararı verilmesi ve önceki olaylara gönderme yapılması, tutuklamaların gerçek amacının hükümet politikalarıyla uyumlu bir basın oluşturmak ve hükümetin üstünü örtmek istediği bazı hassas konularda haber yapılmasını cezalandırmak olduğunu göstermektedir. Tutuklamalar, Cumhuriyet gazetesinde çıkmış bazı haberlerden sonra hükümet yetkililerinin yaptıkları açıklamalardan bağımsız düşünülemez. Cumhuriyet’in hedef alınmasının bir nedeni de gazetenin Türkiye’de eleştirel habercilik yönünden sembolik bir anlam taşımasıdır.
Soruşturma hukuki değil siyasidir. Cumhuriyet’in yayınlarından rahatsızlık duyan iktidar, gazeteyi susturmak, yayınlarını durdurmak istemektedir. Bu nedenle sadece gazetecileri değil; gazetenin avukatlarını da (Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör ve Akın Atalay) tutuklamıştır. Soruşturmayı yürüten savcı FETÖ üyeliği suçlamasıyla yargılanmaktadır. Bir ceza davasında yargılanan savcı soruşturma yürütemez. Adil yargılanma hakkı ihlal edilmiştir. Hemen hemen tek muhalif basın organının yöneticisi, yazarı, çalışanı olarak sırf ifade özgürlüklerini kullandıkları için, açıkça siyasi maksatla aylardır özgürlüklerinden yoksun bırakılmışlardır. Bu durum mağduriyetlerini giderek ağırlaştırmaktadır.
Tutuklama kararında “soruşturmaya konu olaylarla ilgili olarak müşteki veya mağdurların tam olarak tespit edilerek henüz şikâyet ve beyanlarının alınamamış olması” ifadesi yer almıştır. Tutuklama kararında atıf yapılan yazı ve haberlerin hiçbiri üçüncü kişilere yönelik değildir. Tümü siyasi haber ve yazılardır. Son yazı, tutuklama tarihinden üç ay öncedir. Bu sürede şikâyetçi olmayan hayali mağdurları savcının resen araştırıp bulup ifadelerini alacağı, böylece kendilerini baskı görme ihtimaline karşı koruyacağı düşüncesi, tutuklama için kurgulanmış bir düşünceden başka bir şey değildir.