Cumhuriyet yazarı Orhan Bursalı, seçimlerin belirleyicisinin büyük ekonomik çöküntü, büyük yoksullaşma olduğunu söylerken, kamuoyun anketlerine göre AKP'nin ham oyunun yüzde 25, geçerli oyunun ise yüzde 30-31 civarında 'çakılı kaldığına' dikkat çekerek, "Nitekim bu gerçeğin ülkemizde 'çalıştığını' AKP’deki büyük seçmen kaybı da gösteriyor. Ama neden dibe vurmuyor iktidar?" diye sordu.
Bursalı, yazısında şu ifadeleri kullandı:
"Daha büyük oy kaybı beklentisi gerçeğini büken etkenler yok mudur? Özellikle eksik demokrasilerde, yani otoriter rejimlerde, bu gerçeği büken olgular çok.
İktidarın ülkede medyayı önemli ölçüde kontrol etmesi, bu yolla yalan haberleri durmadan yayması, gerçeği gözlerden saklaması veya yaşanan kötülüklere uyduruk bahaneler üreterek bunları topluma durmadan pompalaması, yani beyin yıkama - çarpıtma mekanizmalarını sürekli kullanması, seçmenin en azından bir kısmının iradesine konan ipoteklerdir.
Yalanı ne kadar tekrar edersen, bazı kafaları çelme ve gerçeklerin görülmesini kısmen önlemede başarılı olabiliyorsun. Ülkemizde böyle bir durum var.
Fakat acaba AKP’nin oyunun yüzde 25-30 bandında çakılı kalmasında bu durumun etkisini ölçmek mümkün mü?
AKP ve ortağının “çarptığı beyinler”, yüzde 25 bandında kalmasında ana etken mi?
Bu soruya, “Evet etken ama ana etken değil”, yanıtını vereceğim. Evet, yüzde 25 bandında kalmasında bu etkeni yüzde 1-2’lik puan kadar düşünebiliyorum.
Çünkü gerçekleri dile getiren mekanizmaların hepsi kontrol altında değil. Muhalefet her yerde konuşabiliyor - gezebiliyor. Pek çok medyada gerçekler dile getirilebiliyor.
Ayrıca, hayatın en büyük gerçeği büyük ekonomik çöküştür. Toplum bunu bizzat yaşıyor, iktidar ne derse desin, seçmenin - toplumun büyük kesiminin yaşadığı bu gerçeği propaganda ile değiştirmesi mümkün değildir.
İktidarın yüzde 25-30 bandında kalmasında muhalefetin başarısızlığını gösterenler haklı mı? Bu başka bir tartışma konusu. Şimdilik şu soruyu sorarak bu yazıyı bitireyim: Ee, o halde?"