Cumhuriyet gazetesinin yönetici ve yazarlarına yönelik olarak düzenlenen operasyona ilişkin yayımladığı yazı dizisinin dokuzuncu bölümünde, barış sürecinde Kandil'de yapılan röportajların savcılık tarafından delil sayılması ele alındı.
Kemal Göktaş, Canan Coşkun, Alican Uludağ ve Sinan Tartanoğlu'nun imzalarıyla yayımlanan dizinin "Onlarda haber Cumhuriyet’te suç!" başlıklı dokuzuncu bölümünde, "Savcılık dosya genelindeki gerçeği perdeleme geleneğini haberlerimizi suçlama konusu yaparken de sürdürdü. PKK ile çözüm sürecindeyken yapılan röportajları delil saydı. Oysa çözüm sürecinde başka basın yayın organlarından çok sayıda gazeteci Kandil’e giderek PKK yöneticileriyle röportaj yaptı. Ama savcı bunları görmezden geldi" ifadesi kullanıldı.
Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (29 Mayıs 2017) nüshasında yayımlanan dizinin dokuzuncu bölümü şöyle:
Savcılık dosya genelindeki gerçeği perdeleme geleneğini haberlerimizi suçlama konusu yaparken de sürdürdü. PKK ile çözüm sürecindeyken yapılan röportajları delil olarak dosyaya koydu, ancak kısa bir arşiv taraması, çözüm sürecinde başka basın yayın organlarından çok sayıda gazetecinin PKK yöneticileriyle röportaj yaptığını ortaya koyuyor.
Cumhuriyet soruşturmasında Ahmet Şık’ın 16 Mart 2015’te “Ya Apo Kandil’e ya Biz İmralı’ya”, Ayşe Yıldırım’ın 2 Haziran 2015’te “Demirtaş Ölümü Bile Göze Aldı” başlığıyla yayımlanan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık ile yaptığı röportajlar suçlama konusu yapıldı. Röportajların yayımlandığı tarihte çözüm süreci devam ediyordu. Çözüm sürecinde Kandil’de ve hatta yurtiçinde dağlık alanlarda PKK’lilerle yapılan yüzlerce röportaj yayımlandı. Hatta PKK’nin silahlarını yurtdışına çıkaracağını açıkladığı basın toplantısına Anadolu Ajansı muhabiri dahi katılmıştı. Basın toplantısının ardından da Murat Karayılan Milliyet’ten Aslı Aydıntaşbaş, Vatan’dan Ruşen Çakır, Radikal’den Ezgi Başaran ve CNN Türk’ten Şirin Payzın’ın aralarında olduğu bir grup gazetecinin sorularını yanıtlamış ve bu söyleşinin haberleri gazetecilik başarısı olarak kutlanmıştı.
Kandil röportajları yandaş gazetelerde de yayınlandı. Türkiye gazetesinde 23 Kasım 2009’da Murat Karayılan, 16 Haziran 2010’da ise Mustafa Karasu ile yapılan röportajlar yayımlanmıştı. Sabah gazetesinin 2 Ekim 2010 tarihli sayısında ise Karayılan’ın Kandil’de yaptığı açıklama gazetenin muhabiri tarafından izlenip haberleştirildi. Kandil röportajlarına Vatan gazetesi (1 Şubat 2013’de başlayan yazı dizisi) ve Milliyet de (26 Haziran 2011) rahatlıkla yer veriyordu. Türk basınının Mehmet Ali Birand, Avni Özgürel gibi önemli isimlerinin Öcalan röportajları arşivde duruyor.
Gazeteci herkesle görüşür, hem Cumhurbaşkanı hem de bir suç örgütünün lideri ile röportaj yapar. Bu çok temel gazetecilik kuralı Cumhuriyet söz konusu olunca rafa kaldırıldı. Terörle Mücadele Kanunu da bir açıklamanın terör örgütü propagandası suçu oluşturabilmesi için “şiddeti teşvik” unsurunun olması gerektiğini hükme bağlıyor. Anayasa Mahkemesi de Abdullah Öcalan’ın açıklamalarına yer veren Ülkede Özgür Gündem gazetesine el konulması ve dava açılmasını, basın ve ifade özgürlüğünün ihlali saymıştı. AYM kararında “yasadışı bir örgütün mensubunun veya yöneticisinin şiddeti övmedikçe görüş ve düşüncelerini açıklamasının tek başına cezalandırma nedeni olamayacağı” belirtilmişti. Savcılık ise her iki röportajda da suç unsuru bulamadığı için Cumhuriyet’e özel ‘örgütü sevimli gösterme’ gibi kanunda yeri olmayan bir suç icat etti.
Ahmet Şık’ın 8 Temmuz 2015 tarihli “Bizimki gazetecilik sizinki ihanet”, 9 Temmuz 2015 tarihli “MİT TIR’ları savcısı; MİT Reyhanlı’ya göz yumdu, onlara bilgi vermesek engellerdik” ve 13 Şubat 2015 tarihli “TIR’daki sır aydınlandı” başlıklı haberleri de suçlama konusu oldu. Ahmet Şık, büyük operasyondan 2 ay sonra FETÖ ve PKK propagandası iddiasıyla tutuklandı. Ancak iddianame FETÖ suçlaması çıkarılarak, PKK ve DHKP-C’ye yardım suçundan düzenlendi. Zira Gülenci örgütlenmeyi ilk yazanlardan ve bu nedenle bir yıl cezaevinde yatan bir gazetecinin, bu kez FETÖ’yle suçlanmasına yandaş yazarlar bile tepki göstermişti. Savcılık bu eleştirilerden kaçmak için iddianamede Şık’a FETÖ suçlaması yöneltmedi fakat bu sadece göz boyamak için yapılan bir değişiklik oldu. Zira iddianamede Şık için FETÖ suçlaması yoksa da savcıların FETÖ ile ilişkilendirdiği haberler aynen yer alıyor.
Şık’la ilgili DHKP-C’ye yardım suçlaması ise gerçek bir skandal. Zira Şık’ın suçlanmasına neden olan haberi, bundan iki yıl önce Basın Savcılığınca soruşturulmuş ve takipsizlik kararı verilmişti. Söz konusu haber, savcı Mehmet Selim Kiraz şehit edilmeden önce, onu rehin alan DHKP-C’lilerle yapılan görüşmeye ilişkindi. Şık’la ilgili hiçbir şey bulamayan savcılık iki yıl önce, hakkında takipsizlik verilen bu habere sığındı. Oysa Şık, röportaj sırasında eylemin meşruluğunu sorgulayan ve yanlış olduğunu ifade eden sorular yöneltmişti:
“Eyleminizi bitirecek misiniz? Müzakereler ne aşamada?”, “İçeri nasıl girdiniz?”, “Silahlı eylem yapmak adaleti sağlar mı?”, “Talep karşılanmazsa savcı beyi cezalandıracağınızı söylüyorsunuz. Bu meşru mu?”, “Savcı beyle herhangi bir tartışmanız oldu mu? Kendisinin Berkin Elvan’ın faillerinin bulunması için çaba harcadığına ilişkin haberler var medyada?”, “Berkin Elvan’ın öldürülmesi kamuoyunun geniş kesimi tarafından zaten tepki toplamıştı. Cenazesine katılan yüz binlerce kişi de bu haksızlığa isyan etmişti. Eyleminiz bu meşru zemini ortadan kaldırmıyor mu?” Şık’ın haberi içeriğine, hakkında takipsizlik kararı verilmesine ve 4 aylık dava açma süresinin 2 yıl kadar geçmesine rağmen iddianameye dahil edildi.
Alev Coşkun’un Cumhuriyet aleyhine başka bir şey bulamadığı için her fırsatta dile getirdiği bir suçlama savcılık tarafından da ciddiye alındı. Coşkun, Cumhuriyet logosunun üzerinde asla haber konmadığını, dinci tarikatçıların haberlerinin de asla ilk sayfadan verilmemesinin kural olduğunu ileri sürerek “23 Mayıs’ta gazetenin ilk sayfasında ve Cumhuriyet logosunun yanında FETÖ lideri Fetullah Gülen’in fotoğrafı ile birlikte ‘Fakirhaneme bunlar malikane diyor’ sözleri servis edilmiştir. Ayrıca 24 Mayıs baskısında ise aynı şekilde servis edilmiştir” şeklinde “tanıklık” yaptı.
Cumhuriyet’in 23 Mayıs 2015 tarihli haberinde Gülen’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın kendisini Pensilvanya’da ziyaret ettiğine ilişkin iddiası haberleştiriliyordu. Haberin odağı Albayrak’ın Gülen’le ilişkisiydi. Bu haberin hemen yanındaki manşette ise tarikatlar ve iktidar arasındaki maddi çıkar ilişkilerini konu alan “Cemaatlerde hükümet korkusu” başlıklı manşet yer alıyordu. Coşkun’un suçlama konusu yaptığı 24 Mayıs 2015 tarihli yayında ise yazarımız Tayfun Atay, cemaat ve iktidar arasındaki kavgayı ele alıyor ve her ikisinin liberalizm ile kurduğu çıkar eksenli ilişkiyi eleştiriyordu. Alev Coşkun yanılıyor ve yanıltmaya çalışıyor. Tarikat haberleri sadece Cumhuriyet logosunun üzerinde değil Cumhuriyet’in hiçbir yerinde yayımlanmaz. İktidar- tarikat ilişkilerini eleştiren haber ve yazılar ise 23-24 Mayıs’ta olduğu gibi Cumhuriyet’in her yerinde yayımlanır.