Türk Sineması'nı 'Jön' oyuncularından Cüneyt Arkın, çektiği yüzlerce sinema filmindeki en büyük kazancın Türk halkını tanımak olduğunu belirterek "Şimdi bir kesim bozuluyor Türk halkına, "Ak Parti'ye niye oy veriyorlar" diye. Çok kaba bir söylem bu" dedi. Arkın "Türk halkını anlamak lazım, bir de değişimi anlamak lazım. Türkiye, Osmanlı’dan müthiş bir entelektüel kültür açlığıyla geldi, sanayi yokluğuyla geldi, teknoloji sıfırdı. Türk halkına mirastır bu. Ve o miras içinde bir de kırsal kesimden şehirlere göç oldu. Gecekondularda toplanan insanlar hâlâ o mirasın etkisinde... Mesela Osmanlı, İstanbul’u hiç değiştirmedi. Köyden gelen Anadolu insanı değiştirdi İstanbul’u. Yine de Türk insanı bütün bu entelektüel yokluğu ve sanayi yokluğunu gideremedi. Sanayileşemedik. Çünkü sanayileşmek, büyük toplumsal değişiklikler getirir. Yolunu kaybetmemeye çalışıyor Türk halkı. Ama yol gösteren yok. Bu kapitalist emperyalizm öyle iç hesaplarla Türkiye’ye girdi ki, ulus devletimize kadar geldi tahrip etmeye. Bütün değerlerimizle oynadı, değersizleştirdi bizi." diye konuştu.
Hürriyet gazetesinden Cengiz Semercioğlu'nun sorularını yanıtlayan Arkın'ın açıklamaları şöyle:
Eskilerden dedikodu var mı? - (Gülüyor) Ne derler unumu eledim, eleğimi astım. Gayet iyi gördüm sizi...
- İki günde bir yüzmeye gidiyorum ve yürüyüş yapıyorum. O biraz beni ayakta tutuyor. Prostat ameliyatına kadar da gayet iyiydim. Bir doktor olarak bütün hastalıkların nedeninin hareketsizlik, bütün hastalıkların tedavisinin de hareket olduğunu söylüyorum. Prostat ameliyatı olmadan önce çocuklarla maç yapıyordum. Futbol maçı mı?
- Evet... Halı sahada... 70’ten sonra bile sahalardaydınız yani...
- 6-7 yıl oldu ameliyat olalı. O zamana kadar sahalardaydım. İki kez de prostat ameliyatı geçirdim.
Büyük bir sevgi var size karşı. Nedir bu Yeşilçam’ın ve sizin filmlerinizin sırrı?
- Öncelikle Türk halkını tanımak lazım. Ben 20 yıla yakın alkol ve uyuşturucu konusunda bilgiler verdim. Karış karış Anadolu’yu gezdim ve sonra Türklerin olduğu Avrupa ülkelerine gittim. Türk halkı arif aslında. Onlarda öyle bir yaşama isteği, yenilmeme, her şeyle baş etme, karşı koyma var ki... Müthiş bir şey. Çocukluğumda bizim ağılın hemen önünde taş, toprak, kaya vardı. Yetmiyordu koyunların geliri bize. İki ablam, annem, babam, ben... Çocukluğunuz Eskişehir’de mi geçti?
- Eskişehir’de... Kayaları ezdik, tek tek küçülttük, küçülttük, sonra toprakla karıştırıp gübreledik. Babam 40 torba buğday getirdi ve onları ektik. Bir sabaha karşı bozkırın güneşinde beni uyandırdı ve ektiğimiz tarlanın kıyısına götürdü. “Bak oğlum, buğday filizleri büyüyor, sesini duyuyor musun?” dedi. Müthiş bir şey. Ben o filizlerin büyüme sesini duyarak yetiştim. Aileye ekonomik katkım olsun diye yılda 3 ay bekçilik yapardım. Orada çiçeği, böceği, yağmuru, güneşi, bulutu öyle bir yaşadım ki... Tüm bunlar bende bir yürek zenginliği yarattı. Ve ben Cüneyt Arkın olduğum zamanda da harcadım o güzellikleri. ◊ Dolayısıyla o halka da geçti... - Varsa burada bir şey (kalbini gösteriyor), onu aktarıyorsun. ◊ Ve karşılığını da alıyorsun... - Dedim ya bizim Türk halkı ariftir diye... Senin kendisine karşı olan hissiyatını anlıyor, hissediyor. Mesela şarkıcılar derdi ya, “Beni siz var ettiniz, sizin sayenizde şöhret oldum” diye. “Hadi oradan” derdim. Senin samimi olup olmadığını keşfediyor halk. Dürüst olup olmadığını hemen anlıyor. Sınavı geçtiysen, Türk halkının o minnet duygusunu aktarmadaki gücünü anlatamam. Teşekkür edecekken minnetle bakar, yüreği akar sana. Bir soğuk pınar gibi gelir boşalır. Türk insanı müthiştir, anlamak gerekir. ◊ Türk insanının sevgisini kazanmak herkese nasip olmuyor...
- Geçen gün bir şarkıcıya onu söyledim, “Çık Anadolu’ya git” dedim. “İnsanlarla konuş, dağı taşı gör, halıları gör, kilimleri gör.” İnan bana dünyanın en büyük ressamlarında bile o renk ve ahenk yok. Sanatçı dediğinin kendi toprağını keşfetmesi lazım önce... - Anadolu insanını tanımadan haybeye türkü söylemiş olurlar.
40 bin tane türkü var yahu, sen ne diyorsun...
Rahmetli Tarık Akan’la darbe öncesi “Maden”i çektiniz. O filmden sonra Tarık Akan daha da politikleşti. Ama sizin siyasi yönünüz ön plana çıkmadı...
Ben körü körüne siyaset yapmadım. Ama sosyokültürel bütün olayları kahramanın ya da kötü adamın bünyesinde topladım. Mesela “Yıkılmayan Adam” ve “Cemil Dönüyor”... Cemil’i geçen gün seyrettim, bugünün Türkiye’sini gördüm. “Cemil Dönüyor”, “Adalet” gibi filmlerimde hep Türkiye gerçekçiliği vardır. “Mesajları kötü adam üzerinden verdim” diyorsunuz...
- Tabii. Kötü adamsız film olmaz. (Gülüyor) Ben halkın yaşadığı gerçekleri kurguladım. ◊ Özlüyor musunuz o günleri?
- Güzel günlerdi. Benim en büyük kazancım, Türk halkını tanımak oldu. Her şeyiyle; örfüyle, yaşama biçimiyle, kültürüyle... Şimdi bir kesim bozuluyor Türk halkına, “Ak Parti’ye niye oy veriyorlar” diye. Çok kaba bir söylem bu. Türk halkını anlamak lazım. Bir de değişimi anlamak lazım. ◊ Ya o değişimdeki Atatürkçü değerler? Geçen gün oğlunuz bu konuda bir tartışma yaşadı. Güzel de yanıt verdi.
- Türkiye, Osmanlı’dan müthiş bir entelektüel kültür açlığıyla geldi, sanayi yokluğuyla geldi, teknoloji sıfırdı. Türk halkına mirastır bu. Ve o miras içinde bir de kırsal kesimden şehirlere göç oldu. Gecekondularda toplanan insanlar hâlâ o mirasın etkisinde... Mesela Osmanlı, İstanbul’u hiç değiştirmedi. Köyden gelen Anadolu insanı değiştirdi İstanbul’u. Yine de Türk insanı bütün bu entelektüel yokluğu ve sanayi yokluğunu gideremedi. Sanayileşemedik. Çünkü sanayileşmek, büyük toplumsal değişiklikler getirir. Yolunu kaybetmemeye çalışıyor Türk halkı. Ama yol gösteren yok. Bu kapitalist emperyalizm öyle iç hesaplarla Türkiye’ye girdi ki, ulus devletimize kadar geldi tahrip etmeye. Bütün değerlerimizle oynadı, değersizleştirdi bizi. ◊ Terör, darbe girişimi, Suriye... Tüm bu yaşadıklarımız bunların sancıları mı?
- Hâlâ oynuyorlar bizimle. Mesela ben alkol ve uyuşturucunun zararlarını anlattığım konuşmalarda ara sıra tarih konularına da girerdim. Biz Türk gençliğinde tarih bilincini oturtamadık. Tarih bilincini oluşturabilseydik, uygar bir millet olma yolunda bir aşama kaydetmiş olacaktık. Çünkü doğru düzgün anlatılmadı bize...
- Bir ara “Belgesel yapacağım” dedim. “Bana tarihi malzemeler gönderin” dedim. Neler gönderdiler, neler... Eyerin bulunmasıyla ve at binmekle ilgili bir sürü doküman yolladılar. Demek ki hâlâ müthiş bir merak var tarihe, tarihİ filmlere...
Siz bir atı tek başınıza devirebiliyor muydunuz?
- Ben başka bir yol bulmuştum. Söyleşinin tamamını okumak için tıklayın