Fenerbahçe'nin eski sportif direktörü Damien Comolli, sarı-lacivertlilerde geçirdiği dönem hakkında konuştu. Fransız futbol insanı Fenerbahçe için, "Bu kulüp sürekli kendini imha etme modunda" yorumunda bulundu.
Bir dönem Fenerbahçe'de sportif direktörlük görevini yapan ve istifa eden Damien Comolli, Futbol Arena'dan Alp Ulagay'ın sorularını yanıtladı.
Fransız futbol insanı, Fenerbahçe'yi çok sevdiğini söylerken birçok zorlukla karşılaştığını dile getirdi. İşte Comolli'nin açıklamaları:
Fenerbahçe'den bahsedelim. Fenerbahçe'yle 12 Haziran 2018'de sözleşme imzaladınız. Daha önce temas halinde miydiniz?
Evet, çünkü seçimden önce Fenerbahçe başkanlık seçimi kampanyasında çalıştım. Seçim öncesi Ali Koç'la futbol programı üzerine yaklaşık 12 ay çalıştım. Ya da 10 ay. Sanırım Ağustos 2017'de başladık. 3 veya 4 Haziran 2018'de seçildi ve ben de ertesi gün İstanbul'a geldim. Yani Ali Koç'u seçimlerden iki-üç yıl önce tanıyordum ve seçimlerden önce yaklaşık 10 ay onunla çalıştım.
Seçimlerden önceki 10 ayda ne üzerine çalışıyordunuz?
Her şey! Takımı değerlendiriyorduk, oyun stilini değerlendiriyorduk. Akademide U15 ve U16'dan yukarıya doğru gelebilecek ilginç oyuncular var mı diye anlamaya çalışıyorduk. Bu nedenle her maçı ve Fenerbahçe genç takımlarının birçok maçını izlemeye gittik. Ali Koç'un seçimleri kazanması durumunda ilk günden itibaren veya ilk birkaç ayda hayata geçirebileceğimiz farklı projeler üzerinde çalışıyorduk. Evet, düşünce buydu. Geçmişe de bakarak, oyun stilini belirledik. Fenerbahçe'nin oyun stili nasıldı, takım nasıl oynamalıydı? Evet, ilginç bir süreçti.
Fenerbahçe'de her sezon şampiyonluk yarışı konuşulur. Ama imza attıktan sonra asıl planınız neydi?
Her şeyden önce, uzun vadede sürdürülebilir bir kulüp kurmak istedim. Takımı gençleştirmek istedim çünkü Avrupa'nın en yaşlı üçüncü takımına sahiptik. 31 lig arasında, Avrupa'nın en yaşlı liginde, Avrupa'nın en yaşlı üçüncü takımına sahiptik. Dürüst olmak gerekirse, bir noktada şampiyonluğu kazanmak istiyordum. Sanırım yaptığımız hatalardan biri de Ali Koç'un “ilk sene şampiyon olacağız” demesiydi. Bence biz buna hazır değildik, o buna hazır değildi, ben buna hazır değildim, takım buna hazır değildi. Ve kulüp bir bütün olarak buna hazır değildi. Sonra bir akademiyle beraber Türkiye'nin en iyisi ve Avrupa'nın en iyilerinden biri olacak bir genç geliştirme programı kurmak istedim.
Bir yüksek performans ortamı ve yıllar içinde sürekli hale gelecek bir kazanma kültürü inşa etmek istedim. Ve sürekli aşırı harcama yapmaya ve 30'lu yaşlarındaki oyuncularla sözleşme imzalamaya bir son vermek istedim. Düşünce buydu. Ve de düzgün bir oyun stiline sahip olmak, hücuma dönük bir oyun stiline ve taraftarların yeniden özdeşleşebileceği değerlere sahip olmak. Çünkü biliyorsunuz taraftarlarla bir önceki yönetim kurulu arasında bir tür kopuş yaşanmıştı. Biz gelmeden önce, stadyum bazen neredeyse yarı yarıya, hatta tamamen boştu ve bu bizi gerçekten endişelendiriyordu. Taraftarların ilgisini çekecek futbol stilini yeniden inşa etmek istedik. Şimdi beni endişelendiren şu; Geçen gün Kayserispor maçını izlediğimde stat yine boştu ve taraftarlar yönetim kurulunu protesto ediyordu. Ve bilirsiniz, bir Fenerbahçe taraftarı olarak, çünkü ben kesinlikle bir Fenerbahçe taraftarıyım, stadyumun Ali Koç seçilmeden önceki boş haline döndüğünü görmek benim için çok zor.
Özellikle yaz transfer dönemi Türkiye'de bir karmaşadır. Tüm taraftarlar yaz aylarında büyük transferler bekler. İlk transfer döneminizde, yaz aylarında beklediğiniz transferleri yapabildiniz mi?
Hayır, çünkü seçimden önceki 10 ayda şunu düşünerek hazırlandık... Her şeyden önce, Finansal Fair Play ile ilgili sorunlar olduğunu biliyorduk ama ne kadar kötü olduğunu bilmiyorduk. İkincisi, borcun miktarı hakkında hiçbir fikrimiz yoktu, hiçbir fikrimiz. Bu 400 milyon, hatta 450-460 milyon gibi bir şeydi; inanılmaz bir miktardı. Bunu bilmiyorduk. Yani yaptığımız tüm planlamalar, ki birçok oyuncu izlemiştik, her şey, imzalamayı planladığımız oyuncular, içinde bulunduğumuz finansal kısıtlamalar nedeniyle birçoğunu yapamadık. Size bir örnek vereceğim. Şimdi Inter forması giyen Lautaro Martinez'i oldukça başarılı buluyorduk. Onu Avrupa'ya gelmeden çok önce izlemiştik. Ama sonra Fenerbahçe'de para olmadığını öğrendiğimizde Arjantin'deki kulübünün istediği parayı karşılamamızın imkânı yoktu. Ve bu oldukça sık başımıza geldi, bu yüzden yaklaşımımızı değiştirmek zorunda kaldık. Stratejimizi değiştirmeliydik. Ve evet, bazı oyuncular getirdik, bazen getiremedik. İnanılmaz başarılı olabilecek bazı oyuncular vardı, onlara yaklaşamadık dahi.
O ilk sezondaki başarısızlığı nasıl tanımlarsınız?
Farklı sebepler var. Her şeyden önce aynı sebepten dolayı Fenerbahçe şu anda Trabzonspor'dan 10 puan geride ve kötü bir sezon geçiriyor. 2018'de zaten böyleydi. Hiçbir şey değişmedi. Ama asıl sorunuza dönersem, yaptığımız ilk hata... Yabancı bir sportif direktörümüz olmamalıydı. Yani tecrübesiz yeni başkan, yabancı spor direktörü ve yabancı teknik direktör üçlüsü işe yaramadı. Bence ilk sezonda tecrübesiz bir başkan varken ya sportif direktör ya da teknik direktör Türk olmalıydı.
İkisinden biri?
Evet. Ben Abdullah Avcı'yı getirmek istedim. O Başakşehir'deyken önceliğim buydu. Bunu yapamadık. Ya da kulüp bir Türk sportif direktör getirmeliydi yabancı bir teknik direktör tercih ediyorsa. Ama herkes yeniyken, özellikle de Türk insanıyla yeni tanışmış bir sportif direktör ve bir teknik direktör seçmek bir hataydı. Sonra, bilirsiniz, anlatmaya çalıştık yapıyı. Bir yapımız vardı, bir sportif direktörümüz vardı. Bir başkan vardı, rapor verdiğim başkan yardımcısı vardı. Sportif direktör vardı. Bir antrenör vardı. Ama bu yapıyı Türkiye'deki kimse anlamadı, Fenerbahçe'dekiler, kulübün icindekiler de bu yapıyı anlamadı ve daha ilk günden bu yapıyı yıkmaya çalıştı. Yani, şu anda neler olduğuna bir bakın. Kulüp şu anda başarısız ve size garanti ederim ki 2018'deki aynı sebeplerden dolayı başarısız. Pek çok farklı şey söz konusuydu. Ve sinir bozucu şeyler:
Mesela Slimani'yi aldık. Herkes onun bir felaket olduğunu söyledi. Ama Slimani daha sonra Monaco'da oynadı ve şimdi Lyon'da oynuyor. Ayew'le imzaladık, yeterince iyi olmadığını söylediler. Bir yıl sonra, Swansea ile 18 gol attı ve 11 asist yaptı. Frey'le anlaştık, herkes Frey'in Fenerbahçe'nin gördüğü en kötü oyuncu olduğunu söyledi. Şu anda Belçika'nın en iyi forveti. Birkaç hafta önce Belçika'daki kulübünün sportif direktörüyle görüştüm. Avrupa'daki birçok kulübün onu istediğini söyledi. Biliyorsunuz iste. Ferdi'yle uzun süreli bir sözleşme yaptık. Berke'yle uzun süreli bir sözleşme yaptık. Akademide işleri yoluna koymaya başladık. Mesela Mami yani Muhammed Gümüşkaya, bizim bulduğumuz ve geliştirmeye başladığımız bir oyuncuydu. Zamanımız olsaydı, bize izin verselerdi, bize zaman verselerdi, takım şu anda çok iyi bir Slimani, çok iyi bir Frey veya halen Brentford'la Premier Lig'de oynayan çok iyi bir Zanka ile dolu olacaktı. Brentford'un bugün Fenerbahçe'yi yeneceğini garanti edebilirim. Brentford çok iyi bir takım. Ve Zanka o takımda oynuyor. Ama Fenerbahçe'de oynayacak kadar iyi değildi! Yani Ferdi, Berke, Frey, Zanka, Slimani, Ayew ve Vedat'tan oluşan bir karma olacaktı. Ve zamanımız olsa daha çok Vedat, daha çok Ferdi ve daha çok Berke bulmuş olacaktık. Yani başarısızlık yapıyla ilgili. Bu kulübün nasıl yönetildiğiyle ilgili... Bu kulüp sürekli kendini imha etme modunda. Temel problem bu.
Her gün çok şey oluyordu. Size bir örnek vereceğim. Emre'yi teknik direktörümüz yapmak istedim. Birkaç ay boyunca, “Emre antrenör olmalı” dedim ve bunu Emre'ye de söyledim. Yönetim kurulu “hayır” dedi. Ben ayrılıyorum, ardından Emre'yi teknik direktör yapıyorlar. Ama yönetim kuruluna Emre'nin tecrübeli bir sportif direktörle çalışırsa Fenerbahçe'de başarılı olacağını söyledim. Ben veya bir başkası olabilir. Ben olmak zorunda değildim. Emre, inanılmaz derecede akıllı, inanılmaz derecede tutkulu. O harika bir lider. Futbolu biliyor, Fenerbahçe'yi seviyor. Harika bir teknik direktör olabilir. Ancak deneyimli bir sportif direktör ve yönetim kurulu tarafından desteklenmesi gerekiyor. Bana “Hayır” dediler. Ayrıldım, onu antrenör yaptılar. Bakın şimdi Başakşehir'de ne kadar iyi işler yapıyor. Emre'nin inanılmaz yetenekli bir antrenör olacağına inanıyorum. Buna yüzde 100 kaniyim. Yani sürekli böyle olumsuz bir hava... Yönetim kuruluna sürekli kendimize şunu sormamız gerekiyor dedim: “Dışarıda çok iyi olan oyuncular neden Fenerbahçe'de iyi değil? Neden Fenerbahçe'den ayrılınca yine iyiler?” Biliyorsunuz, genel olarak Frey, Slimani, Zanka... Yani Zanka Fenerbahçe'den bedelsiz transfer oldu. Brentford'a imza attı, Brentford'da düzenli oynuyor. Bu nasıl mümkün olabilir? İşin özünde, ne olduğunu biliyorum ve tek bilen de ben değilim. Emre de aynı şeyi düşünüyor. Son sezonumda, istifa etmeden, daha doğrusu kulüpten ayrılmadan önce... Çünkü neredeyse 10-12 ay önce istifa etmiştim. Devre arasından önce içeride Beşiktaş'la oynadık. Onları 3-1 bir yendik, mahvettik. O maçtan sonra Emre'nin sakatlandığını hatırlıyorum, yanıma gelip “Kimseyi almamalıyız. Sakin kalalım. Çalışmaya devam edelim ve şampiyonluğu kazanacağız” demişti. Onunla tamamen hemfikirdim. Sonraki maçta Rize'ye gittik, kazandık. Bir sonraki maçta ben ayrılmıştım, Gaziantep'te oynadılar, kazandılar. Bir sonraki maç, Başakşehir'le içeride oynadılar. Maçı İstanbul'da bir arkadaşımın evinde izlediğimi hâlâ hatırlıyorum. Başakşehir'i sahada kesinlikle mahvettiler. Zannediyorum masanın etrafındaki arkadaşlarıma “Fenerbahçe'nin şampiyon olmamasının mümkünatı yok” dedim. Sonra Fenerbahçe içeriden infilak etti. 2018-19'da şampiyonluğa kenetlendiğimizi gerçekten hissediyordum. Gerçekten çünkü en iyi takıma sahiptik, oyuncular özgüvenliydi. Beşiktaş'a ya da Başakşehir'e karşı oynadığımız gibi yüksek tempoda oynadığımızda, kimsenin bizi durdurmasının yolu, hiçbir yolu yoktu. Mümkün değildi. Ama o kadar çok şey oluyordu ki, kulübü her gün idare etmek neredeyse imkânsızdı. Ve o sezonu yedinci bitirdiler, bu sezon Trabzonspor'un 10 puan gerisindeler. Gerçekten çok yazık.
Geçen yıl The Athletic sitesine Fenerbahçe'de hep bir tür olumsuz hava olduğunu söylemiştiniz. Başarısızlığın nedeni bu muydu?
Elbette! Methetmek ve yüreklendirmek yerine, oyuncular içeriden yok ediliyor. Takımı yüreklendirmek yerine, bir sportif direktör, daha sonra teknik direktör ve diğerlerinin olduğu yapıyı desteklemek yerine, bu yapı yıkılmaya çalışılıyor. Ve bu tamamen kulübün içinden çıkıyor. Ve kulüpte o kadar yanlış bir işleyiş var ki geçen sezon da harika oyuncuları vardı ve şampiyon olamadılar. Bu yıl yine işler yolunda gitmiyor. İyi kötü bir şeyleri kontrol edebildiğimiz zaman, yani 2019-20 sezonunda harika bir takımımız olduğunu size garanti edebilirim. Gustavo istim üstündeydi. Vedat istim üstündeydi. Emre'yi almıştık. Kesinlikle parlak bir takımdık. Ligi kazanabilirdik. Size garanti verebilirim. Ama şampiyonluk için huzura ihtiyacınız var. Yapıya ihtiyacınız var, müdahale edilmemesine ihtiyacınız var ve insanların birbirine kenetlenmesine ihtiyacınız var. Fenerbahçe'de, eminim ki şimdi durum hâlâ böyledir, bunların hiçbiri yok. Sonuç olarak, en iyi oyunculara, en iyi teknik direktöre sahip olabilirsiniz, ancak kulüp kendi kendine çöker. O sezon şampiyon olamamak benim için çok büyük bir hayal kırıklığıydı. Birincisi ayrılmak zorunda kaldım ve ikincisi kulübün şampiyonluğu kazandığını göremedim. Hâlâ çok üzgünüm. Bu beni perişan etti.
25 Şubat 2019'da istifa etmeye karar verdiniz. Neden bir yıl daha devam edip sonra ayrıldınız?
Çünkü sözleşmem istifam kabul edilmedikçe ayrılmama izin vermiyordu. Kulüple konuşamadım, yönetim kurulundaki kimseyle üç dört ay konuşamadım. Telefonlarımı kimse açmıyordu. Kimse e-postalarıma cevap vermiyordu. Üç dört ay hiç bilgi alamadım.
Yani, 2019'un başlarında...
Tüm o dönem. Ve eğer ayrılsaydım, kulüp beni dava edebilir ve benden çok para isteyebilirdi. Şöyle düşündüm: Eğer ayrılırsam, bunu doğru şekilde yapacaktım. 12 aylık ihbar süremi geçirmem gerekiyordu. 'İstifamı verip ihbar süremi başlatacağım ve umarım daha önce gitmeme izin verirler. Ama vermezlerse, devam edeceğim, 12 ay kalacağım.' dedim kendime. Ve ikinci kez gerçekten ayrıldığımda, artık daha fazla dayanamaz hale gelmiştim. Bununla uğraşmak imkânsızdı. Ve Emre'yi alıp, Altay'ı alıp, Vedat'ı alıp, Gustavo'yu alıp inşa etmek için bu kadar çok zaman ve enerji harcadığımız takımın bir nevi içeriden saldırıya uğrayarak çökmesini görmenin hüsranı… Emre ve ben, hatta Ersun Yanal da o takımın şampiyonluğu kazanacağına inanmıştık. Ne olursa olsun dedim, “isterseniz beni dava edebilirsiniz” ama ben ayrılıyorum.
Son olarak, Fenerbahçe'ye imza attığınız için hiç pişman oldunuz mu?
Hayır, asla, asla. Asla da olmayacağım. Ülkeye, şehre, insanlara aşık oldum, kulübe aşık oldum. Hâlâ Fenerbahçe Beko'nun oynadığı her EuroLeague maçını izliyorum.
Tabii ki. Bu gece maçı izleyeceğim. Zaman zaman uygun oldukça futbol takımını da izliyorum çünkü çoğu zaman aynı anda oynuyoruz. Ama sonra o futbol beni öldürüyor, takımın şimdiki gibi oynadığını, stadyumun boş olduğunu ve insanların yönetim kurulunun istifasını istediğini görmek, bu beni öldürüyor. Bu beni gerçekten öldürüyor.