12 Eylül Darbesi’nin ardından tutuklanan ve gözaltında işkence sonucu hayatını kaybettiği iddia edilen Seyfettin Sak için mahkeme aileye ödenmek üzere tazminata hükmetti. Ancak Danıştay, Sak’la ilgili yerel mahkemeye bir türlü ulaştırılmayan ölüm raporu olduğunu, rapora göre ölümün de hastalıktan kaynaklandığını belirterek tazminatı bozdu.
Hürriyet'ten İsmail Saymaz'ın haberine göre, Hakkârili Seyfettin Sak, siyasi nedenlerle tutuklanan oğlunu kurtarmak isterken rüşvet verdiği iddiasıyla 1982’de gözaltına alındı. 45 gün işkence gördüğü ileri sürülen 9 çocuklu Sak, Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaevi’nde 21 Kasım 1982 tarihinde öldü. Ölüm raporuna ‘Kalp ve böbrek yetmezliği ile yüksek tansiyon’ yazıldı. Hakkâri Başsavcılığı 6 Aralık 1982’de dosyayı kapattı.
Sak Ailesi, 10 Eylül 2012’de avukatları Rojbin Tuğan Kalkan aracılığıyla şikâyetçi oldu. Avukat Kalkan, Milli Savunma Bakanlığı aleyhine tazminat davası açtı. Diyarbakır 2’nci İdare Mahkemesi’nin kararında, Sak’ın işkenceden öldüğüne dair bilgi ve bulgu olmasa da devletin ölümde sorumluluğunun bulunduğu belirtildi. Mahkeme, 68 bin 36 lira 42 kuruş maddi, 480 bin TL manevi tazminat ödenmesine hükmetti.
Ancak Danıştay 10. Dairesi, itiraz üzerine 28 Mart 2016’da aksi yönde karara imza attı. Danıştay, Sak’a otopsi yapıldığını, ölümün kalp ve böbrek yetmezliği ile tansiyon yüksekliğinden kaynaklandığını, vücudunda darp izi olmadığını savundu. Kararda, “Ölüm olayının hastalık nedeniyle gerçekleştiğinin anlaşılması ve işkence sonucu meydana geldiğine ilişkin somut bilgi ve belgenin de bulunmaması karşısında idareye atfedilecek bir hizmet kusurunun bulunmadığı sonucuna varılmıştır” dendi. Avukat Kalkan, yerel mahkemede sunulmayan otopsi raporunun Danıştay aşamasında sunulduğunu belirterek, “Otopsi raporu bize tebliğ edilmedi. Dört yıl boyunca mahkeme belge istedi. Ama hiçbir dilekçeye otopsi olduğu yönünde yanıt verilmedi. Bu evrak orijinal mi, asıl mı, imzalar gerçek mi, imzacılar gerçekte var mı bilemiyoruz” dedi. Kalkan, yerel mahkemede Milli Savunma Bakanlığı’nın Sak’ın ölümünü ‘personelin kişisel kusuru’ olarak açıkladığını ve 12 Eylül Davası’nda bu ölümün eylemler içerisinde sayıldığını, hatta Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın bu suçtan ceza aldığını anlattı.