Danıştay, hâkim ve savcı bağımsızlığına ilişkin önemli bir karar verdi. Yüksek Mahkeme, Cumhuriyet Başsavcılarının, illerde vali ilçelerde ise kaymakamlar başkanlığında toplanan “İl ve ilçe güvenlik ve asayiş koordinasyon merkezi toplantılarına” katılmalarına ilişkin düzenlemeyi “savcıları hiyerarşi içerisinde bırakacağı” gerekçesiyle hukuka aykırı buldu. Savcılara bu konuda kanunla verilmiş bir görev olmadığını vurgulayan Yüksek Mahkeme, savcıların güvenlik toplantılarına katılmaları durumunda “idari hiyerarşik yapılanma içerisinde kalacağına” dikkat çekerek, “bu durumun savcıların idari yapılanma karşısındaki Anayasal ve yasal konumuna aykırı olacağını” kaydetti. Yüksek Mahkeme, Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü’nün işleminde toplantıya katılacak kişiler arasında sayılan “Cumhuriyet Başsavcıları” ibaresini bu nedenle iptal etti.
Dava dosyasına göre, Başbakanlık Plan ve Prensipler Genel Müdürlüğü’nün 2015 yılında yaptığı işlemle, terör olaylarına karşı alınacak tedbirler ve bunların uygulanması ile kurumlar arası iş birliği ve eş güdümü sağlamak amacıyla ilgili kurumların temsilcilerinin katılımıyla “Başbakanlık Koordinasyon Merkezi” ve “Başbakanlık Takip Merkezi” kuruldu. Bu kapsamda illerde “valilerin başkanlığında”, garnizon komutanı, Cumhuriyet Başsavcısı, İl Jandarma Komutanı, İl Emniyet Müdürü, MİT Temsilcisi ve valinin gerek göreceği diğer ilgililerden oluşan “il güvenlik ve asayiş koordinasyon merkezleri”, ilçelerde de “kaymakamlar başkanlığında” garnizon komutanı, Cumhuriyet Başsavcısı (ya da kıdemli savcı), İlçe Jandarma Komutanı, İlçe Emniyet Müdürü ve kaymakamın gerekli gördüğü diğer kişilerin yer alacağı “ilçe güvenlik ve asayiş koordinasyon merkezleri” oluşturuldu. Bu merkezlerin her hafta düzenli bir biçimde toplanmasına ve il bazında yapılan değerlendirme, planlama ve uygulamaların “valiler tarafından” haftalık olarak Başbakanlık Takip Merkezine ulaştırılması kararlaştırıldı.
Başbakanlıkça yapılan bu işleme ilişkin yazı Adalet Bakanlığına gönderildi. Bakanlık da söz konusu işleme dair yazıyı Başsavcılıklara gönderdi. Başsavcılıklar ise kendilerine bağlı ilçe adliyelerine yazıyı ileterek, ilçede görevli kıdemli savcıların toplantılara katılmalarını ve bu konuda aksaklığa yol açılmamasını istedi. O tarihte Nevşehir Avanos’ta kıdemli savcı olarak görev yapan hakim Abdullah Fırat Gedik, görevin tebliğ edilmesi sonrasında söz konusu işlemde toplantılara katılacak kişiler arasında sayılan “Cumhuriyet Başsavcısı” ibaresinin iptali için Danıştay’da dava açtı.
Dava dilekçesinde, Anayasa’ya göre hakim ve savcıların kanunda belirtilenler dışında resmi ve özel hiçbir görev alamayacakları, idari görevler yönünden de 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu ile ilgili diğer kanunlarda Cumhuriyet Başsavcıları ve savcılara böyle bir görev verilmediği kaydedildi. Savcıların görevinin suçun işlenmesinden sonra başladığına dikkat çekilen dilekçede, savcılık makamının idari teşkilat yapısından bağımsız faaliyet gösterdiğine vurgu yapıldı. Savcılık makamının hiyerarşik yapıya dahil olmadığı da ifade edilen dilekçede, “savcılara kanunda böyle bir görev verilmediği, Anayasa ve yasalarda açıkça düzenlenmeyen bu görevin yargı bağımsızlığını zedeleyeceği” belirtilerek, işlemin iptali istendi.
Davaya bakan Danıştay 10. Daire da Gedik’in açtığı davayı haklı bularak, Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü işleminde yer alan düzenlemedeki toplantıya katılacak kişiler arasında sayılan “cumhuriyet başsavcıları” ibaresinin iptaline karar verdi. Daire kararında özetle şu ifadelere yer verildi:
“Terörle mücadelenin sürdürülebilmesi için tüm kamu kurum ve kuruluşlarının etkili bir iş birliği ve eş güdüm içinde hareket etmesi gerektiği kuşkusuzdur. Bununla birlikte terörle mücadele konusunda alınacak tedbirler doğrultusunda yapılacak düzenlemelerin yasal dayanaklarının bulunması gerekmektedir. Kamu kurum ve kuruluşlarının kanunla ve ilgili mevzuatla kendilerine verilen görev ve yetki çerçevesinde düzenlemeler yaparken, düzenleme kapsamına aldıkları kamu görevlilerinin mevzuatını da göz önünde bulundurmaları gerekmektedir.
Anayasa ve Kanun hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden, hakim ve savcıların görevlerinin kanunla belirleneceği, hakim ve savcılara kanunlarla düzenlenmeyen hiçbir resmi ve özel görevin verilemeyeceği anlaşılmaktadır. Hakim ve savcıların idari yönden Adalet Bakanlığına bağlı olduğu açık olmakla birlikte bu idari görevlerin de kanunla düzenlenmiş olması gerekmektedir. (…) Dava konusu işlem ile Cumhuriyet Başsavcılarına verilen görev 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nda yer alan başka iş ve görevler arasında sayılmadığı gibi niteliği itibarıyla sayılması da mümkün değildir.
Öte yandan savcıların, Cumhuriyet Başsavcısı sıfatıyla toplantılara katılacak olması göz önüne alındığında, Cumhuriyet Başsavcısının idari hiyerarşik yapılanma içinde kalacağı, bunun da savcıların idari yapılanma karşısındaki Anayasal ve yasal konumuna aykırı olacağı sonucuna varılmaktadır. Bu durumda terörle mücadele amacıyla oluşturulan il ve ilçe güvenlik ve asayiş koordinasyon merkezlerinde Cumhuriyet Başsavcılarına kanunla verilmiş bir görev bulunmadığı dikkate alındığında, dava konusu Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü işlemi ile yapılan düzenlemede Anayasa ve mevzuata uygunluk bulunmamaktadır”