Dünya Ekonomik Forumu'nun (WEF) 21-24 Ocak 2020 tarihlerinde Davos'ta gerçekleşecek yıllık toplantısı öncesinde yayınlanan 2020 Küresel Riskler Raporu'nda gelecek on yıl için gerçekleşmesi en muhtemel en büyük on riskin beşini iklim krizi ve çevresel riskler oluşturdu. Hükümetler ve iş dünyasının iklim kriziye mücadelede başarısız olması da en önemli riskler arasında. Kısa vadede ise 'ekonomik ihtilaflar' ve 'yurt içi siyasi kutuplaşma' 2020'nin öne çıkan en önemli riskleri olarak görülüyor.
Dünya'dan Hilal Sarı'nın haberine göre, bu yıl 'Bağlı ve Sürdürülebilir bir Dünya için Paydaşlar' temasıyla gerçekleşecek zirve öncesinde yayınlanan raporda dünya liderlerinin, iş dünyasının ve karar vericilerin işbirliğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulduğu vurgulanırken, kısa vadeli 'ekonomik ihtilaf' ve 'yurt içi siyasi kutuplaşma' gibi risklerin asıl acil müdahale edilmesi gereken çevresel risklerle mücadelenin önünde engel teşkil ettiği belirtiliyor. Rapora göre jeopolitik türbülans ve çok taraflılıktan giderek uzaklaşan korumacı politikalar, özellikle iklim krizi, biyolojik çeşitlilik kaybı ve önemli türlerin popülasyonundaki azalma gibi acil sorunların üstesinden gelmeyi imkansız hale getiriyor.
Küresel Risk Algısı Anketi'ne katılan 750'den fazla küresel uzman ve karar vericinin yüzde 78'i, 2020 yılında "ekonomik ihtilaf" ve "yurt içi siyasi kutuplaşma" risklerinin artmasını bekliyor. Marsh & McLennan ve Zürih Sigorta Grubu işbirliğinde hazırlanan rapor, karar vericilerin gezegeni koruma hedeflerini, ekonomik büyüme hedefleriyle birlikte ele almaları gerektiğini belirtiyor. Bunun yanı sıra şirketlere, bilime dayalı hedefler uyarınca harekete geçerek, oluşabilecek yıkıcı risklerinden kaçınmaları öneriliyor. Dünya Ekonomik Forumu Yönetim Kurulu Başkanı Borge Brende konuya ilişkin açıklamasında şunları söyledi:
"Siyasi görünüm kutuplaşıyor, deniz seviyesi yükseliyor ve iklim yangınları gerçekleşiyor. Bu yıl, dünya liderlerinin yalnızca kısa vadeli kazanımlar için değil, risklerle mücadele edebilmek adına işbirliklerimizi onarmayı ve yeniden canlandırmayı önceliklendiren, toplumun tüm kesimleriyle birlikte çalışılması gereken bir yıl."
Aşırı hava olaylarının can kayıplarına neden olması, konut ve altyapılara büyük zararlar vermesi, gerçekleşme olasılığı açısından ilk sırada gelen çevresel risk. İklim değişikliği karşısında hükümetler ve iş dünyasının gerekli adımları atmak konusundaki başarısızlığı ise ikinci çevresel risk olarak sıralanıyor. Petrol sızıntıları ve radyoaktif kirlenme gibi çevre suçlarının da aralarında olduğu insan kaynaklı çevresel felaketler üçüncü önemli çevresel risk olurken, karada ve denizde yaşanacak büyük biyoçeşitlilik kayıpları ve ekosistem çöküşleri insanlık için geri dönüşsüz ciddi sorunlara yol açabilecek bir risk. Deprem, tsunami, volkanik patlama ve jeomanyetik fırtına gibi büyük doğal afetler de yine en olası çevresel riskler olarak belirtiliyor.
2018 yılında toplam 165 milyar dolara mal olan doğal afetlerin yüzde 50'sinden fazlasının sigortalı olmadığı hatırlatılan raporda iklim krizinin dünyanın en büyük 200 şirketi için toplamda 1 trilyon dolardan fazla ekonomik kayba olacağı belirtiliyor. Yüzyılın sonuna yaklaşıldığında sadece ABD'de ekonomik kaybın GSYH'ye oranı yüzde 10'a kadar varabilir. Bu kayıpların etkileri ise ülkeler genelinde eşit bir şekilde dağılmayacak. En fazla ekonomik kayıp büyük ekonomilerde gerçekleşirken, can kaybı gibi ekonomik olmayan kayıpların ise daha küçük ve düşük gelirli ekonomilerde gerçekleşmesi öngörülüyor.
Vahşi memeli hayvan türlerinin yüde 83'ünün ve bitki türlerinin yarısının insan faliyetleri nedeniyle tamamen yok olduğu vurgulanan raporda biyoçeşitlilik kaybının gıda ve sağlık sistemleri üzerinde yıkıcı etkileri olacağına dikkat çekiliyor. Zürih Sigorta Grubu'nun baş risk sorumlusu Peter Giger, iklim değişikliğinin en zararlı ve geri dönüşü olmayan etkilerine uyum sağlamak ve gezegenin biyolojik çeşitliliğini korumak için daha fazlasını yapmamız gerektiğine dikkat çekerek şunları söyledi:
"Biyolojik açıdan çeşitlilik gösteren ekosistemler, önemli miktarda karbon depoluyor ve yıllık 33 trilyon dolar değerinde ekonomik fayda sağlıyor. Bu miktar, ABD ve Çin'in GSYH toplamına denk geliyor. Şirketlerin ve karar vericilerin düşük karbonlu bir ekonomi ve daha sürdürülebilir iş modelleri içeren dönüşümü yaratmak üzere daha hızlı hareket etmeleri gerekiyor. Stratejilerini politikalardaki ve müşteri tercihlerindeki değişimlerle uyumlu hale getiremeyen şirketler yok oluyor. Dönüşüm riskleri gerçek ve herkes bu riskleri azaltmak için üzerine düşeni yapmalı. Bu ekonomik bir zorunluluk olmanın yanı sıra etik bir sorumluluktur."