Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Ermeni Katliamı’na yol açan 1915 olaylarında hayatını kaybeden Ermenilere yönelik taziyeyi 2009 yılında açıklamak üzereyken, mevkidaşı Nalbantyan'ın çekingenliğinden ötürü bunu ertelediklerini söyledi. Metni Azerbaycan'ın yadırgamadığını vurgulayan Davutoğlu, 'Ortada samimiyet olunca siyasal süreçler etkilenmiyor' dedi.
Azerbaycan ziyaretinde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na eşlik eden gazeteci Abdürrahim Boynukalın, Davutoğlu’nun Ermeni Katliamı’na yol açan 1915 olaylarına ilişkin açıklamalarını yazdı.
Abdürrahim Boynukalın’ın Yeni Şafak’ta yayımlanan “Taziyeyi o gün açıklayacaktık” başlıklı haberi şöyle:
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile bir haftalık seyahatimizin Azerbaycan ayağındayız. Orta Asya'da kuzey-güney ve doğu-batı aksında tam merkezde. Üzerine kültürel miras ve akrabalık bağlarını da ekleyince coğrafyanın diğer ülkeleriyle yapılacak bütün görüşmelerde burası kilit bir önem taşıyor. Bingöl, Muş, Norşin ve Ağrı'dan sonra Türkmenistan ve Azerbaycan yetkilileriyle görüşmek ortaya ilginç bir tablo çıkarıyor. Daha 3 gün öncesinde meydandakilere Arapça, Zazaca ve Kürtçe kelimelerle hitap eden Davutoğlu, bu sefer Bakü'deki muhataplarıyla Türkmence anlaşmaya çalışıyor. Bu arada Türkî devletlerle ilgili bir toplantıda ilk defa Türkmence konuşulduğunu öğreniyoruz.
Konu dönüp dolaşıyor ve 1915 Ermeni olaylarına dair Türkiye'nin yayınladığı taziyenin, ilişkileri olumsuz etkileyip etkilemediğine dair sorulara geliyor. Davutoğlu'nun cevabı oldukça kesin ve net: 'Bu açıklama sonrasında herkes Azerbaycan ile krizin kapıda olduğunu söyledi. Ancak gördüğünüz üzere; yetkili makamlardan misafirperverlik dışında hiçbir şey görmüyoruz. Attığımız adım insanî ve vicdanî bir tavrın gereğiydi. Ortada samimiyet olunca siyasal süreçler asla etkilenmiyor. 1915 bizim iç meselemiz. Bütün Osmanlı halklarının acıları bizim ortak acılarımız. Bundan daha doğal ne olabilir? Bu çerçeveden bakıldığında, Azerbaycanlı dostlarımız da zaten ortaya çıkan durumu hiç yadırgamadılar.'
Daha sonra uzun uzun, taziye metninin nasıl ortaya çıktığını Ahmet Hoca'nın ağzından dinliyoruz. Aslında bu taziyeye benzer bir tavrın 2009 yılında, protokol anlaşmaları esnasında gösterilmek üzere olunduğunu, ancak Ermenistan Dışişleri Bakanı Edvard Nalbantyan'ın gerekli iradeyi ortaya koyamaması sebebiyle olayın rafa kaldırıldığını ve metnin ancak bu sene okunabildiğini öğreniyoruz. Aradan geçen yaklaşık beş sene, ister istemez içimizin burkulmasına sebep oluyor. Bir de yoğurdu üfleyerek yememize... Aylarca süren bir çalışmadan sonra, açıklamadan yaklaşık bir ay önce Dışişleri Bakanlığı yetkileri ortaya derinlikli bir metin çıkarıyor. Akabinde Ahmet Hoca son düzeltmeleri yapıyor ve çıkan sonucun ABD'de bulunan Başbakan Erdoğan'a sağ salim ulaştırılmasını sağlıyor. ABD dönüşünde Başbakan Erdoğan Bakanlar Kurulu'nu topluyor ve sonrasında Davutoğlu ile yaptıkları görüşmede tereddütsüz bir irade göstererek taziyenin yayınlanmasına öncülük ediyor.
Bakü'den sonraki durakta Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ile bir görüşme gerçekleştiriliyor. İki ülkenin artık krizlerle yoğrulan, nev-i şahsına münhasır bir ilişkisi var. Basın toplantısında da bu açıkça görülüyor. Daha sonra Bağlantısızlar Hareketi'nin toplantısına katılmak üzere Cezayir'in yolu tutuluyor. Ne batı ne de doğu bloğunun bir parçası olmayı kabul etmeyen ülkelerin oluşturduğu Bağlantısızlar Hareketi'nin dönem başkanlığını İran yapıyor. Ülkelerin sunumlarından sonra Davutoğlu saatlerce sürecek ikili görüşmelerine başlıyor. İkinci gün ise Davutoğlu, Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika tarafından ağırlanıyor. 2006'da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Türk Dışişleri Bakanı sıfatıyla ziyareti sırasında Buteflika'nın dile getirdiği 'Osmanlı İmparatorluğu'nu oluşturan ülkeler arasında İngiliz Milletler topluluğu benzeri bir yapı kuralım' önerisi hâlâ hafızalarda. Libya, Suriye, Mısır ve Körfez ülkelerini kapsayan uzunca bir sohbetten sonra; Barbaros Hayrettin Paşa'nın İspanyollarla savaşıp Cezayir'e hükümdar oluşunun 500. yılı dolayısıyla 2016 yılının nasıl değerlendirilebileceği üzerine istişareler yapılıyor. Cezayir Cumhurbaşkanı, kendisinin 'Osmanlı' olduğunu her fırsatta üzerine basa basa söylüyor.